Türkiye’de, tarihe damgasını vuran birçok devrimci ve demokrat aydın, düşüncelerinden dolayı yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kaldı. Kimi yazdığı şiirde, kimi yazdığı yazıda kimi söylediği şarkıda doğup büyüdüğü toprakları uzak diyarlardan andı. Ahmet Kaya da bunlardan biri.
‘LİNCE UĞRADI’
Şarkıları yüzünden başı sık sık polis ve yargı ile belaya giren Kaya, 10 Şubat 1999’da Magazin Gazetecileri Derneği’nin Princess Otel Kongre Salonu’nda düzenlenen ödül töreninde yılın en iyi sanatçısı ödülünü aldı. Ödülü alırken yaptığı konuşmada sarf ettiği “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var. Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını biliyorum” sözleri nedeniyle lince maruz kaldı. Davetliler hakaret edip, çatal ve bıçak fırlattıkları Kaya’yı bunlarla da yetinmeyip “vatan haini” olarak yaftaladı.
SÜRGÜNE GİTMEK ZORUNDA BIRAKILDI
Yaşanan olayın ardından Kaya, ana akım medyada da hedef haline geldi. Ertuğrul Özkök, Hürriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptığı dönemde Kaya’ya hakaret içeren “Vay şerefsiz” manşetini atmıştı. Hakkında birçok dava açılan Kaya, 16 Haziran 1999’da Fransa’ya sürgüne gitmek zorunda kaldı. Kaya sürgünde yaşadığı özlemi ve sitemi, şu sözlerle ifade etti: “Burada, bu şarkımı söylerken, benim Türkiye’de yaşadığım çok zor günlerde, bir merhabasını istediğim, fakat o merhabayı benden esirgeyen ulusal anlamda bu kaderi paylaştığım, bütün arkadaşlarıma ve dostlarıma ince bir sitemdir. Umarım, beni anlarlar.”
‘HOŞÇAKAL’
Memleket hasreti ağır gelen Kaya, 16 Kasım 2000’de, “Hoşçakalın Gözüm” isimli albümünün çalışmaları sırasında, Paris’deki evinde bir gece geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Cenaze merasimi Paris Kürt Enstitüsü’nde yapılan Kaya, 17 Kasım 2000’de 30 binin üzerinde kişinin katıldığı törenle kendisi gibi sürgünde yaşamını yitirmiş yönetmen Yılmaz Güney’in defnedildiği Paris’in Père Lachaise Mezarlığı’a defnedildi.
AHMET KAYA KİMDİR?

Ahmet Kaya 1957 yılında Malatya’ya göç etmiş olan bir ailenin beşinci çocuğu olarak doğdu. Babası Sümerbank fabrikasında çalışan bir işçiydi. İlkokulu Malatya’da okudu. Müzikle 6 yaşında babasının hediye ettiği bağlama ile tanıştı. Okuldan arta kalan zamanlarda ve yaz tatillerinde, ya plakçıda ya da tanıdıkların minibüsünde çalışırdı. 9 yaşına geldiğinde babasının çalıştığı fabrikanın işçilerinin düzenlediği işçi bayramı gecesinde kendini sahnede buldu.  Ailesinin geçim sıkıntısı çekmesi nedeniyle 1972’de İstanbul Kocamustafapaşa’ya göç ettiler ve okulu bırakmak zorunda kaldı. İşportacılık ve çeşitli işyerlerinde çıraklık yaptı. Liseyi dışarıdan bitirdi, sonra da Eğitim Enstitüsü’nün Keman bölümüne girdi. Bu dönemde küçük bir yerleşim yerinden büyük bir şehre taşınmanın ve alışmanın sıkıntılarını yaşadı. Bu sıkıntılarını bir belgeselde şöyle dile getirdi:

“Onlarla konuşmuyordum; çünkü onlarla konuşamıyordum. Giyimleri başkaydı, konuşmaları başkaydı. Onlar gibi konuşmaya çalışıyordum. Mesela terziye gidip onlar gibi pantolon diktirmeye filan başlamıştım. Terzinin yaptığı pantolonların üzerime uymadığını görüyordum. Onlara yakışıyordu bana yakışmıyordu. Bir kız vardı bizim okulda; herkesin bir aşkı vardır, çocukluk aşkı. Bir gün gittim dedim ki: ‘Biraz seninle konuşak 5 dakika, kaçıyorsun hep…’ Bana dedi ki: ‘Rica ederim.’ Öyle bir ağrıma gitti ki: ‘Ben de sana rica ederim,’ dedim. Ben o zaman anlamını bilmiyordum, yani onu bir küfür zannettim.”

16 yaşında yasadışı afiş basmaktan hapse atıldı. Daha sonra birkaç arkadaşıyla Halk Birimleri Derneği’nin çalışmalarına katıldı. Bu çalışmaları sırasında çeşitli etkinliklerde bağlama çalmaya devam etti. Kendi başına öğrendiği için herhangi bir metoda ya da öğretiye uymamaktadır Ahmet’in çalış biçimi. Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan bir etkinlikte Ruhi Su ile tanıştı ve ‘Mahsus Mahal’ isimli Ruhi Su türküsünü söyledi.

1978 yılında Gelibolu’da askerlik yaptı, bu arada askeri orkestrada müzik çalışmalarına devam etti. Askerlik dönüşü, ünlü şair ve söz yazarı Yusuf Hayaloğlu’nun kızkardeşi Gülten Kaya ile evlendi ve 1982 yılında kızları Çiğdem doğdu. Bundan tam 5 yıl sonrada Melis isimli ikinci çocuğu dünyaya geldi.

1985’te ilk albümü ‘Ağlama Bebeğim’le adını duyuran Ahmet Kaya’nın yükselişi, 80’lerin ikinci yarısında 12 Eylül karanlığını yırtan emekçi hareketliliğiyle aynı döneme denk geldi. Bu dönemde ‘Acılara Tutunmak’, ‘An Gelir’, ’Şafak Türküsü’, ‘Yorgun Demokrat’, ‘Başkaldırıyorum’ gibi ardı ardına çıkardığı albümlerle geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı. Ahmet Kaya’nın siyasi içeriği belirgin şarkılarında öne çıkan yanlardan biri, usta şairlerin eserlerinden yararlanıyor olmasıydı.

Gerçekten de Ahmet Kaya’nın şarkılarını dinleyen biri kendini bir anda Attila İlhan, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Can Yücel, Enver Gökçe, Ülkü Tamer, Nevzat Çelik, Orhan Kotan gibi isimlerle tanışmış olarak bulabilirdi.