Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

İdam İle Yargılanan Hamdullah Çelebi

Hamdullah çelebi ile Kadı arasında yaşanan olay ve Osmanlının mezhepçi adaleti

2. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı’nın 1826 yılında kaldırılması ile Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu’da bulunan yaklaşık 750 civarındaki Alevi-Bektaşi dergahının yerle bir edilmesi dedelerinin ve babalarının ya sürgün ya hapis ya da darağaçlarını boylamalarıdır. Yeniçeri kışlalarının topa tutulması yaklaşık 20 bin kişinin katledilmesi olayıdır.

Hacıbektaş dergahı; Alevi-Bektaşi inanç dünyasının serçeşmesidir. En önemli, inanç merkezidir. Bu toplumsal fırtınadan diğer dergahlar gibi Hacıbektaş dergahı da nasibine düşeni fazlasıyla almıştır.

1826′da Hacıbektaş dergahında postnişin olarak yani dergahta dinsel önder olarak; efendi, dede olarak Hacıbektaş Veli soyunda olduğu kabul edilen Hamdullah Çelebi bulunmaktadır. Bu olayda Hamdullah Çelebi’de 8 arkadaşı ile birlikte tutuklanır, dergah kapatılır. Dergaha Nakşibendi dergahından şeyhler atanır. Hatta onların ibadetlerini yapmaları için diğer dergahlara olduğu gibi Hacıbektaş dergahı avlusuna da hem de Cemevinin (Meydanevinin) karşısına minareli minberli bir Cami dikilir.

Olayın ardından Kırşehir’de padişah fermanı ile bir şeriat mahkemesi kurulur. Hacıbektaş postnişini ve 8 arkadaşı bu mahkemede idam ile yargılanmaya başlanır. Günümüzden tam 183 yıl önce yapılan bu yargılama Alevi-Bektaşi tarihi açısından özel önemi sahip bir olaydır. Hacıbektaş postnişini, yani Alevilerin dinsel önderi Serçeşme’nin dedesi idam ile yargılanır. Bu yargılma sırasında Hamdullah Efendi Aleviliğin İslam ile ilişkileri üstüne tarihi ve teolojik öneme sahip açıklamalar yapmıştır. Aleviliğin inanç tarihi açısından Hamdullah Çelebi’nin savunması önemli bir tarihsel belgedir.

Aleviliğin, Bektaşiliğin İslam’daki yerini İslam ile ilişkisini iki kesim tartışma konusu yapmıştır. Bunlardan birisi; kendilerini adeta İslam’ın temsilcisi, vekili gören günümüzdeki bazı Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri, İlahiyat Fakültelerindeki bazı görevliler ve bu zihniyete yakın bazı kimselerdir. Bunlar Aleviliği-Bektaşiliği İslam’dan sapmış İslam dışı bir akım olarak görmektedirler. Gerekçeleri ise; Alevilerin-Bektaşilerin İslamiyetle ilgili farklı yorumlarının olmasıdır. Örneğin; Beş vakit namaz konusunda, Ramazan orucu konusunda, Cami ve Cemevi konusunda vs. farklı düşünmeleri ve inançlarını öyle ifade etmeleridir.

Aleviliğin İslam ile ilişkisini irdeleyen ikinci kesim ise; Alevilerin Sünni İslam’ın, İslam olmasının 5 şartı olarak ifade ettikleri; Beş vakit namaz kılmak, Ramazan orucu tutmak, ibadetin Cami’de yapılması vs. konularında farklı inanmalarını gerekçe göstererek; Aleviler bunları yapmadığına göre, Aleviliğin İslam dışı farklı bir din olduğunu, hatta Alisiz bir Aleviliği savunmaları gerektiğini savunuyorlar.

Hacıbektaş postnişini Hamdullah Çelebi’nin 183 yıl önce idam ile yargılandığı bu mahkemede konu ile ilgili yaptığı savunmada bu iki kesime de cevaplar bulunuyor. Bu nedenle ibret ile okunması gereken bir savunma olduğu düşüncesindeyim.

Mahkeme Başlıyor

Mahkeme heyeti şu kişilerden oluşuyor; Kırşehir Kadısı Hacı Müfit Efendi Baş Kadı’dır. Yardımcısı Niğde Kadısı’dır. Mevlana İsmail Efendi Katip görevindedir. Hacı İlmullah Halim Efendi Müftü’dür. Müşavir Miri Alay Kaymakamı, Abdullah Hüseyin Efendi’dir. Ayrıca; Konya Kadısı; Abdul Kayyum Efendi’de heyette bulunuyor.

Kadı, önce mahkemede Hamdullah Çelebi ve 8 arkadaşından kimliklerini sorar: Hamdullah Çelebi; Adım Mehmet Hamdullah, annemin adı; Rahime, babamın adı; Seyit Feyzullah Efendi. Doğumum; 1183 (1768) der. Kendim; Piri Horasan Hünkar Hacı Bektaş Veli soyundanım dedikten sonra Halife padişah 3. Selim Han’dan; Aliy-ül Ala Efendilik payesi belgeyi Sultaniye aldığını da belirtir.

Daha sonra Hamdullah Çelebi’nin kardeşi İbrahim Selamet Efendi’nin kimlik bilgileri sorulur. O da dergahta; mütevellilik maaşı, evladiyelik maaşı, aldığını her türlü vergiden muaf olduğunu, öşür, hayvan vergisi, arazi vergisi, ev vergisi vs. vermediğini söyler. Halife 4. Sultan Mustafa Han’dan Efendilik ünvanı aldığını söyler. Bunu; Halil İbrahim İbni Koçer’in, Derviş Hüseyin İbni Resul’un, Hüseyin Balım İbni Durak’ın, Resul oğlu Bektaş’ın, Derviş Yusuf İbni Şahkulu’nun kimliklerinin tesbiti izler. Sonra Hamdullah Efendiye dönülüp sorgulanma başlar. Kadı’nın Hamdullah Efendiye sorduğu ilk soru şöyledir:

“Kanı helal Şeyh, Senin ve mensubuyun kanı helaldir. Sapkın bidat (İslam dışı) mezhebin mensubu olduğuna mahkemeyi Şeriayı Muhammediye’nin önünde pişmanlığını tövbe ederek dile getirdikten sonra sorularıma cevap verirsin. Şu anda birkaç saat birkaç dakikalık zamanın var. Tövbe et pişmanlığını dile getir. İslam dininde bu Aleviliği-Bektaşiliği nereden çıkardınız. Ehli Sünnet Vel Cemaat yolundan ayrıldığınıza tövbe et bakıyim. İfadeni ona göre değerlendireceğim.”

Kadı Hamdullah Çelebi’ye her soru sorduğunda O’na “Kanı helal Şeyh” diye başlarken Hamdullah Çelebi hiç hakaret etmeden kendine has ağırbaşlılıkla sürekli; “Efendim Kadı Hazretleri” diye söze başlar. İlk cevabında Hamdullah Çelebi;

“Efendim Kadı hazretleri. Senin Ehli Sünnet Vel Cemaat dediğin mezhep sapkın ve bidaddır (İslam dışıdır). Can korkusu olmadan doğruyu söylediğimin tutanaklara geçirilmesini istiyorum. Mahkemenizin ve şu andaki devletinizin İslam diniyle yakından uzaktan ilginiz alakanız yoktur.”[2]

dedikten sonra, Hz. Muhammet’in vefatından sonra hilafetin haksız olarak Hz. Ali’den alındığını, Hz. Fatma ve Hz. Ali ile onların akrabalarına yapılan kötülükleri anlatır. Hz. Muhammet ve taraftarlarına Camilerde “küfür” edildiğini anlatır. İdamla bir Şeriat mahkemesinde yargılandığı halde asla eğilip bükülmez. Sözünün sonunda ise;

“Oğuz dilinde Beyti Ali Alevi demek olur. Abbasiler zamanında da Beyti Ali taraftarları ve Ali evlatları katledilmiştir. Zorla dine el konularak Sünnilik icat edilmiştir. Zamanımıza kadar Aleviler katledilmiştir. Benim sizden can için bidat mezhebinize (İslam dışı mezhebinize) İslam diyeceğimi mi sanıyorsunuz.”[3)]

der.

Buna çok sinirlenen Kadı; “Kes konuşma, kanı helal, Ehli küfür kişi” diyerek konuşmasını keser.

Konuşmanın kesilmesine yargılama heyetinde bulunan Kaymakam Abdullah Hüseyin Efendi itiraz eder. Hamdullah Efendi’nin idamına kadar konuşmasını ister. Bunun üstüne Kadı; “Kanı Helal Şeyh” devam et der. Sözü alan Hamdullah Efendi; Abbasilerin; “ölülerin ardından onların namı hesabına Sünnilik mezhebi kurdular. Siz bu bidat mezhebi din mi zannediyorsunuz?” deyince Kadı ve Müftüler çok kızarlar. Hamdullah Çelebi’yi hücreye atarlar.

“Kanı Helal Şeyh”

Kadı öğleden sonraki duruşmada da, sorusuna; “Kanı Helal Şeyh” diye başlıyor ve “Kanı Helal Şeyh” diye bitiriyor. Arada sorduğu soru ise şöyle geçmiş tutanaklara;

“Kanı helal sapık şeyh efendi anladık anlamasına ama öyle önemli bir mevkinin başında iken niçin adamların Şeriatı Muhammediye’ye aykırı ve inkara küfür ve kafirlik durumlarına mani olmadın. Ayrıca beldeyi fesada verdin. İslam yolundan çıktın. Müslüman askeri Sekban-ı Cedid-i hazmedemedin. Dini İslam olan bizim adamlarımızın getirdiği şeriat yolunun müdavimlerinin izlerini takdirle karşılıyor musun? Onu anlat. Şeyh Efendi, sen şu mezhebini anlat, Kanı Helal Şeyh”[4]

Burada sözü edilen belde Hacıbektaş beldesidir. Bu soruya karşılık Hamdullah Çelebi, “Elhamdulillah Müslümanım Ehli-İslam, Cemaat-ı Ali Resul mezhebimdir.” der. Buna mahkeme heyeti çok kızar: “Sus be dinsiz. Hanifi mezhebi dışındaki olanların dini bidat, kendileri kafir, kanları helaldir, katli vaciptir.” dedikten sonra; “Sen kanı helal dinsizsin” derler. Bunun üstüne Hamdullah Çelebi;

“Efendim Kadı Hazretleri, Ehli Sünnet mezhebi yalnız Hanifi mezhebi demek değildir. Maliki mezhebi vardır. Hambeli mezhebi vardır. Şafii mezhebi vardır. Onların kanı helal olmuyor. Katledilmeleri sevap olmuyor da Hazreti Ekrem, Nebi-Muhteram Muhammet Mustafa Peygamber Ali Resul mezhebi mensubu olanların kanı helal katledilmeleri neden gerekli oluyor?”[5]

dedikten sonra Hacıbektaş postnişini iken beldeyi fesada vermek suçlamasını da reddederek;

“Beldeyi fesada vermedik. Adamlarım dediğiniz, Oğuz Türkmenlerimizdir. Çoluk çocuk konar göçer yaşarlar. Onların Şeriatı Muhammediye’yi inkar diye bir durumları yoktur. Bunu söylemek küfür ve günahtır”

der. Kadı ise; “Bir de durup dururken Ali Resul mezhebi çıkarma. Böyle demekle de dinsiz olduğunu söylüyorsun.” dedikten sonra Yeniçeri ayaklanmasına sebep olduğunu, kasabaya yani Hacıbektaş’a fesadı soktuğunu, küfre girdiğini, küfür ehli olduğunu söyler.

Hamdullah Çelebi ise bu suçlamalara şu cevabı verir:

“Kebiri İslam, Piri Horasan Vakfı Mürşidiyim. Bana küfür yüklemeniz, beldeye fesat soktu demenizi ben kabul etmem. Allah ve Peygamber’de kabul etmez. Bugün dünya var, yarın ahret var bunu bilesiniz.”[6]

Ardından ise; tarih boyunca padişahlara bağlılıklarını bildirdiklerini;

“Kan dökmeyen, zalim, gaddar olmayan halifelerimizin eteğini öpmüşüz. Onların kadılarına, Mahkemeyi Şeriatlarına hürmetimizi bildirmişiz”

der.

Sünnilik ve Dört Hak Mezhep

Hamdullah Çelebi, Kadı’nın bir sorusuna karşılık Sünnilik ve mezhep konusunda verdiği cevapla bugün de tartışılan bu konudaki sorulara tarihsel bir cevap verdiği sayılır. Sünnilik ile ilgili olarak savunmasının devamında der ki;

“Kadı Hazretleri, sizler Sünni ve surette Müslümansınız. Bizler ise, sirette, içten, soydan, sulbten, özden, Muhammet’ten Müslümanız.”[7]

Hamdullah Çelebi; “Dört Hak Mezhep” kavramı için ise;” Dört Hak mezhebin hepsi hak mezhep olmaz. Hak birdir. İki de olmaz. Dört de denilmez.” dedikten sonra şöyle der:

“Hz. Muhammet’in bizlere tebliğ ettiği İslam’ın bir tek mezhebi vardır. O’da İslam ve Müslaman ahkamıdır. Hz. Peygamber’in Ali evladına işlenen cinayetlerle kanını döken katilleri asla Müslüman kabul etmeyiz. Suçsuz yere kan dökenler Müslüman olamaz.”[8]

Kadı’ya “sizin dört mezhep dediğiniz mezhep imamlarının Hz. Muhammet’in yüzünü dahi görmediklerini, meclisinde bulunmadıklarını, soyundan olmadıklarını, dinimizde bir mezhebin olduğu, O’nun da İslam olduğunu” ifade eder. Ayrıca, Ali evladının, Ehlibeytin kanını dökenlere İslam denemeyeceğini bunlar bu nedenle kendilerine; “Sünniyiz” dediklerini söyler. Bu ifadeler üstüne sinirlenen Kadı; “kes, kes kendi dilin ile idam ipini boynuna takmak mı istiyorsun?” demesine karşılık; “Benim idamdan korkum yoktur. Doğru Müslümanlık yolundayım. Doğruyu söylüyorum” der.

Daha sonra Kadı ile Hamdullah Efendi arasında Selçuklu ve Osmanlı dönemi tartışma konusu olur. Bu tartışmalarla ilgili olarak Hamdullah Efendi,

“İslam kanını hükümdar tahtı için bu saydığım devletlerin hükmettiği yerlerde, Güruhu Naci olan biz Müslüman Oğuzlar’ın kanları o topraklarda hiç kurumamıştır. Kan döken zalimler için bana Müslüman dedirtmek mi istiyorsunuz? Bizden hiç kimse bunlara Müslüman diyemez! Sünni diyebiliriz.”[9]

Hamdullah Efendi’nin bu konuşmalarına da Kadı şiddetle cevap verir: “Şu anda idamının kokusunu almıyor musun?” der. Yeniçeri olayı ile ilgili tartışmada ise; Hamdullah Efendi, İstanbul’da Belgrat Ormanlarında, İstinye’de onbinlerce Oğuz Türkmeni’nin katledildiğini “bu öldürenlere nasıl Müslüman denir” diye sorar.

Hamdullah Çelebi, Yeniçeri olayı bahane edilerek dökülen kanlardan hareketle; kimse Kerbela katillerine ve benzeri olayları meydana getirerek kan dökenlere asla İslam ve Müslüman denilemeyeceğini söyler.

Kadı, sorularının devamında ise, Hamdullah Çelebi’ye neden mensuplarının namaz kılmadığını bu nedenle kendilerinin zındık, dinsiz olduklarını iddia eder. Hamdullah Çelebi ise verdiği cevapta;

“Bizler salatı daimdeyiz. Daima Allahla beraberiz. Salatı inkar etmiyoruz. Cem cemaatimizin toplantısında Türkçe dua ettiğimiz doğrudur… Kuran’ın dua olan kısımlarını okuruz.”[10]

Namaz ile ilgili tartışmada Hamdullah Efendi verdiği bir cevapta ise;

“Biz Müslümanlar Dergahımıza gelen bacılarla, kardeşlerle Allah’ın birliğine inanan kişileriz. Ecdadım Muhammet’in peygamberliğine inanırız. Kitabullahtan ayrılmayız… Gündüzleri Oğuzlarımız işiyle meşguldür. Geceleri yolumuza erkanımıza katılmaya niyet ederiz. Kıyamda bulunuruz. Nefesler kıraat ederiz. Pir’in Huzuru Meydanı Hak Divanıdır. Rükü ederiz. Duaya durur, sücud ederiz. Edep üzere otururuz. Bütün bu dergah Cemlerini ayete, Kuran’a uyarak yaparız.”[11]

Kadı; Cemlerde neden Yezid’e lanet okuduklarını, kadınları neden ibadete aldıklarını da mahkemede Hamdullah Çelebi’ye sorar. O da; “Hz. Peygamberimizin, Ali evladının, Ehlibeyt’in kanını dökenlere lanet ettiklerini” söyler. Kadınlar için ise, kadınları aile ocağında daha önde muteber gördüklerini ifade eder. Alevilik’te kadın boşamanın günah sayıldığını, kadın boşamanın erkekler için düşkün saydıklarını anlatır.

Kadı bir sorusunda ise, “Dini sapık bir inancın mensubu olarak yaşıyorsunuz. Küffar olarak öleceksiniz. Ehli Sünnilik dininden çıktığınız kafirliktir, kafirin katli vaciptir.” dedikten sonra Kadı Hamdullah Çelebi’ye “yaşamaktansa ölmeniz, öldürülmeniz daha hayırlıdır. İtirazın var mı?” diye sorar. Hamdullah Çelebi; “Ehli Sünnet dini diye bir din yoktur. Sünnilik asla ve asla din ve mezhep değildir.” Abbasi sarayını kastederek;

“Halifenin sarayında hükümet etme siyasi görüşüdür… Haşimilerden olan Ehlibeyt ailesini idareten ve mahkeme kararlarından, onların fikri fıkhını uzaklaştırmak için kurulmuştur… İslam aleminin Kuran’ında ve Peygamberinin kuralında böyle bir Sünni mezhebin yeri yoktur.”

der. Mahkemenin devamında Kadı; Hamdullah Çelebi’ye neden Ayşe’ye saygı duymadıklarını, neden halife Ebubekir, Ömer ve Osman’a saygı göstermediklerini sorar. O da; Hz. Ali’yi ilk halifelerden önde sevdiklerini, kendi cem ve cemaatlerinde Ayşe’nin adının geçmediğini söyler.

Kadının ısrarlı idam sözlerini karşısında ise Hamdullah Çelebi;

“Ben idam edilirsem Anadolu’da bin tane Hamdullah doğar, onların da hiçbiri kabul etmez. Kadılar da halifeler de insandır. Günah işler.”

der.

Kadı mahkemenin sonunda; İbrahim Selamet Efendi’ye hitaben;

“Son sözünü söyle; İslam’ın meşru halifesi Ebubekir’i, Ömer’i, Osman’ı seveceğine, İslam’ın umdelerine bağlı kalacağına, idam edilecek olan Hamdullah’ın kaç gündür mahkemede söylediklerini duydun, dinledin. Onun izinde gitmeyeceğine tövbeler olsun mu?”

der. İbrahim Selamet Efendi ise cevaben;

“Hamdullah’tan sonra bana bu dünyada yaşamak haram olsun. O nu darağacında görür sağ dönersem Allah’ın kulu olmayayım. Yaşarsam O’nun izinde, ölürsem O’nun yolunda öleyim. Son sözüm budur.”

der. Mahkemede yargılanan Hamdullah Çelebi’nin diğer 7 arkadaşı da son söz olarak benzer şeyleri söylerler. Mahkeme Hamdullah Çelebi ve 8 arkadaşına idam cezası verir. Ama idam cezası uygulanmadan saraydan idamlarının Amasya’da sürgüne çevrildiği yazısı Kadı’ya gelmiştir. İdam cezası sürgüne çevrilmiştir. Hamdullah Çelebi ve yaklaşık aile mensubu 40 kişi Amasya’da 10 yıl yokluk içinde sürgün hayatı yaşamış. Amasya’da Hakk’a yürümüştür.

Hamdullah Çelebi’nin Savunması’ndan Çıkarılacak Bazı Sonuçlar

Hacı Bektaş Veli Dergahı Alevilik-Bektaşilik açısından çok önemli bir inanç merkezidir. Serçeşmedir. Hacıbektaş Dergahı postnişininin inanca ilişkin savunduğu şeyler her Alevi’yi bağlar. 1826 yılında şeriat mahkemesinde inancından dolayı idamla yargılanan Serçeşme’nin dedesinin savunması, özel öneme sahip bir durumdur.

Hamdullah Çelebi’nin savundukları bu açıdan önemlidir. Günümüzdeki tartışmalar düşünüldüğünde ise onun savunmasından şunlar çıkarsanabilir:

Alevilikle ilişkisine bakıldığında Hamdullah Çelebi; Aleviliğin gerçek İslam olduğunu ifade ediyor. Bu konuda günümüzde yapılan tartışmaların bu savdan alacağı önemli bir ders olduğu kabul edilmelidir. İdamla yargılanan bir Alevi dedesi İslamı savunma konusunda asla taviz vermiyor. Hamdullah Çelebi; Sünniliği İslamla özdeş görmüyor. Hatta Sünniliği İslam dışı (bidat) görüyor. Bugün bazı kişilerin yaptığı gibi Aleviliği Sünniliğe benzemediği için Aleviliği İslam dışı saymıyor. Bu konuda; Aleviliği İslam’dan sapmış diyen Diyanet ve bazı İlahiyatçıların da, Aleviliği Sünnilikten ayrı diye İslam dışı sayan hatta ayrı din sayan bazı Alevilerin de çıkarması gereken önemli dersler bulunuyor.

Hamdullah Çelebi; mezhep fikrine de sıcak bakmıyor. Ama ille de mezhep denecekse, Aleviliğe; “Hz. Ali mezhebi” diyor. Bu söylemde “Alisiz Aleviliği” savunanlara sanırım önemli bir cevaptır.

Hamdullah Çelebi; 5 vakit namaz, Ramazan orucu, Cami’de yapılan ibadet konusunda da Alevilerin geleneksel tavrını hem de idam sehpasında hiç ödün vermeden savunuyor. Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki bazı yöneticilerin, İlahiyat Fakültelerindeki bazı yöneticilerin, Alevilerin; Cemevi, Cem, Muharrem Orucu gibi konularda idamla yargılanan Hacıbektaş Dergahı Dedesine kulak vermeleri gerekir.

Başka ne denebilir. Son yıllarda yapılan İslam ile Alevilik ilişkisi konusundaki tartışmalara kaynak arıyorsak; bugünden 183 yıl önce 1826′da Osmanlı tarafından kurulan şeriat mahkemesinde idam ile yargılanan bir Alevi dedesinden hemde Hacıbekteş dergahı dedesinden, Serçeşme’nin dedesinden öğrenilmesi gereken önemli dersler olduğu kanısındayım…

Not: Bu yazı Kızılbaş isimli sayfadan alınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir