ŞAH KALANDER BİZİ ÇAĞIRIYOR
(…)
Günümüzün Alevileri, büyük oranda karşı olduğu kültürün/kültürlerin etkisi altındadır. Öyle ki, Bektaşi fıkralarındaki kadar bile özgür değiliz.Mevcut durumu idare edip,o zemine sıkı sıkıya sarılıp kendine özel zemin(ler) yaratanlar “önder” sayılıyor. Alevilik, bilimin akıl ve vicdanın rehberliğinde yeniyi yaratabilme cüretidir. Yani Alevilik gün’e sığmaz. Yaşam döngüsü içinde,binlercı yıldan bu yana öğrenerek,araştırıp biriktirerek gelmiş Alevilik, yarına nasıl taşınacak,bu adımı nasıl atacağız,bu günün asıl gündemi bu olmalı.
Fakat ve malesef Aleviliğin sahibi yok.!
Bir avuç araştırıp sorgulayan varsa o da hep atalarımızın yarattığı değerlerin sonuçları ile ilgileniyor. O değerler nasıl yaratıldı, hangi araçlar kullanıldı nasıl bir dil ile nasıl bir yol izlendi haberimiz yok, merakta etmiyoruz.
Dinsel düşünce ile yol sürmek Alevilik sayılıyor. Oysa Alevilik bilimsel düşünebilme inancıdır.
Alevilik hissedebilmektir.
Doğanın devinimini hisseden bir inançtır.Tam da bu bağlamda,
Pir Sultan Abdal, yalnızca Alevilerin değil, yoksul Anadolu halkının da güç aldığı bir direniş gerçekliğidir. Bu gerçekliğin yaratmış olduğu iklim yüzlerce yıldan bu yana her türlü saldırıya rağmen bozulmamıştır. Bu gün biz Alevilere düşen görev, bu eşitlik, adalet ve sevgi iklimini büyütmek ve tüm coğrafyaya ulaştırmaktır. Fakat öncelikle kendi varlığımıza inanmalıyız ve gücümüze güvenmeliyiz. Örneğin, çoğu bizim dışımızdaki hemen tüm kesimler nüfusumuzun 20 milyon civarında olduğunu ifade etmekte. Bu verinin doğru olduğunu düşünüp, Dünya ülkelerinin nüfusu ile karşılaştırdığımızda, Anadolu’da Alevi nüfusu 118 ülkenin nüfusundan fazladır. Buna, Filandiya, Kazakistan, Norveç, Gürcistan, İsveç ve İrlanda gibi bir çok ülke örnek verilebilir. Hal böyle iken, yaşadığımız topraklarda gelmiş geçmiş devletler bizi ‘’tanımıyor’’ ve asimle için tüm imkanlarını seferber edegeliyor.
Sadece Cumhuriyet tarihinde bile defalarca katliamlar yaşadık, hakaretlere uğrayıp topraklarımızdan sürüldük.
(…)
Alevilik, eşitlikçidir, adaletlidir, kadına, doğaya ve tüm canlılara her koşulda pozitif davranır. Bu davranış Alevi inancında kurallarla da güvence altına alınmıştır. Örneğin cana kıymak, eşi hayatta iken bir evlilik daha yapmak DÜŞKÜNLÜK nedenidir ve bunları yapanlar toplumdan dışlanır affedilmez. Doğaya ve canlıya o kadar incelikle yaklaşır ki, Aleviler ateşi su ile söndürmezler, çünkü su candır. Yaşamı böylesi bir duyarlılık ile algılayan Aleviler doğaldır ki sol-sosyalist Dünya görüşlerini kendilerine yakın bulmuş ve tüm solcu-ilericileri musahip kardeş bilmişlerdir. Fakat yok sayılmamız burada da devam etmiş sol siyasetler içinde Alevi olarak kendimizi ifade edemez olmuşuz. Bir taraftan Devlet bizi yok sayarken maalesef diğer yandan Sol’da Aleviliği ‘’küçümseyerek’’, parti yada iktidar programlarında tek satır dahi yer vermemişlerdir. Gerçeklik budur.
Daha düne kadar hiçbir sol siyaset dahi bizi olduğumuz gibi kabullenmiyordu. Günümüzde örgütlülüğümüz sayesinde bu durum büyük oranda kırılmış görünüyor . Fakat bu seferde bize; ‘’Evet Alevisiniz, ama burada Alevilik yapmayın, önünüze gelen programa uyun…..’’ deniliyor. Yani Aleviler lütfen kabul görüyor fakat Alevilik yok sayılmaya devam ediyor.
Peki neden böyle oluyor?
Kuşkusuz bu duruma neden olan en önemli faktörlerin başında Devletin Aleviliğe bakış açısı gelmekte. Özellikle Osmanlıdan başlayan katliam, sürgün, asimile politikası günümüz Türkiye’sinde de yoğun olarak sürmektedir. Asimilasyon öyle boyutlardadır ki adeta kültürel bir soykırım yapılmaktadır. Örneğin 16. Yüzyıl Osmanlısında bu günkü Türkiye topraklarının olduğu bölge nüfusunun % 41’i Müslüman değildir. Bu nüfus yapısı 19. Yüzyıla kadar böyle devam etmişken bu gün ülke nüfusunun % 99 Müslümandır diye açıklamalar yapmaktadır. Burada belirtmek istediğim, Müslüman nüfusun hızla artmış olmasından kaynaklı bir rahatsızlık değildir. Bunun bizzat devlet eli ile yapılıyor olması, inançsal, kültürel ve toplumsal barışı zedelemektedir. Selçuklu, Osmanlı yada Türkiye Cumhuriyeti, hiç fark etmiyor, bir devlet Laik olmalıdır. İşte Aleviliğin bugün de hiçbir siyasi partide hak ettiği derece temsil edil(e)memesinin asıl nedeni buradan kaynaklanmaktadır. Yani ülkemizde sol, bu konuya tabu olarak bakmakta ve devletin aklından ilham almaktadır. Bir Alevi olarak bu yazımda solu eleştirmem ise , dostça bir sitemdir.
Alevilerin ,‘’72 Millete bir nazar ile bakmak’’ sözünün günümüzdeki anlamı, Laik, Demokratik ve Sosyal Devlette hep birlikte yaşama isteğimizin ifadesidir.
Artık Alevilerin; ‘’eşitlik ve laiklik için, demokrasi adına bir adım ileri’’ diyerek yeni şeyler söyleme zamanıdır.
On milyonlarla ifade edilen bir nüfusumuz var, bize düşen görev gençlerimizin kendi köklerine yabancılaşmasının önüne geçecek, örgütlerimiz içi eğitim programlarını yaratmak ve yaşama geçirmek olmalıdır. Bunu yapmamız yalnızca bizim açımızdan değil, sistemin dışladığı herkes içinde çok önemlidir. Kendi varlığını bizim yok oluşumuza kurgulamış olanların bilim, ahlak, kadın, doğa ve hatta çocuklara nasıl ve hangi göz ile batığı aşikardır. İşte vicdani ve ahlaki anlamda bizim temsil ettiğimiz alan ise, bu karanlık zihniyet karşısında tek alandır. Bu gün ülkemiz solu başta olmak üzere, kendini demokrat, laik, çağdaş kimlikler üzerinden ifade eden tüm kesimlerin gericilikle mücadele konusunda Alevilerden öğrenecekleri çok şey var.
Kısaca ifade etmek gerekirse, Laik ve Demokratik Türkiye için Alevilik tarihsel fırsattır bir kaynaktır.
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler