ÖZGÜR KAPLAN: ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZDE BİR HASTALIK; YABANCILAŞMA.
Aleviler, inançsal ilişkilerinden, ekonomik ilişkilerine, siyaset sahasından mahallelerine kadar tarihinin en yoğun kuşatmalarından birini yaşıyor.
Bu ülkede Aleviyseniz, kapınızın işaretlenmesi de çocuğunuza zorla Sünnilik öğretilmesi de gayet doğal karşılanır. Hatta bir otelde yakılmanız da dahi kolayca kanıksanır.!
Peki en az bin yıldan bu yana aynı inanç merkezinin marifetlerine maruz kalıyorken, bu gün Aleviler ve örgütleri ne yapmalıdır?
Aleviler yaşadıkları her alanda mutlaka kendi örgütlülüğünü yaratmayı bilen bir halktır.Tarihte bunu, dergahlar, dedeler, ocaklar… ile yapmıştır. Bu örgütlülüğünün asıl amacı ise geleceğinin yeni toplumunu yaratma hedefi olmuştur. Kendine ait yargı sisteminden toplumsal dayanışma bilincine,ekonomik düzeninden sosyal adaletine kadar yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir ağ oluşturmuştur.Tüm katliam ve baskılara karşın bu sistemini korumasını da bilmiştir. Aslında atalarımızın tüm bunları başarmasındaki asıl etken, bireyin topluma, toplumun da bireye yabancılaşmasının önüne geçmiş olmalarıdır. Onlar, yaşadıkları her dönemde gelişmiş ve gerçek kimliğine kavuşmuş insanı ve insan ilişkilerini yaratmasını bilmişlerdi. Ve asla birbirlerine yabancılaşmamışlardı.
Günümüz toplumsal ilişkilerinden, örgütsel ilişkilerimize kadar tüm süreç, bizi özünde, özgürleşmiş toplum ve özgür insanın tarif edildiği, Rıza şehrine evirmek üzere kurgulanmalı tüm çalışma ve üretim bu yönde olmalıdır. Kamil insan olarak formüle edilen bu özgürleşme ve gelişme sürecine yönelmeyen hiçbir rota bizi bu karanlıktan kurtaramayacaktır. Bu gün Alevi örgütlerinin önünde duran başat görev, üretkenliğini ve yaratıcılığını ortaya koyabilen ve en iyi şekilde geliştirebilen, insana özgü erdem ve nitelikleri kişiliğinde somutlayan bir kuşağı yaratmak olmalıdır. Kamil insandan Kamil topluma gidecek yolu açmanın yegane şartı, Alevilerin, geleceğini bu günden inşa için hedeflemeleri olmalıdır.
Aleviler yüzlerce yıldan bu yana her türden yoğun sömürü altındadır. Tarih boyunca, yaşadığımız topraklarda egemenliğini sürdürenler, kendilerine muhalif olan tüm halkları baskı altında tutmuş ve kendi kültürlerini dayatmıştır. Egemenlere göre, binlerce yıldır içinde yaşadığımız ülkede ve Dünya’da bize ait olan tek şey onların uydurduğu tarihe inanma özgürlüğümüzdür. Gerçek tarih bilinmemeli ve asla bizim olmamalıdır. Hatta mümkün olduğunca insanlık onuru adına yarattığımız ne varsa işgal edilmelidir. Örneğin, Alevi dergahları, direniş destanları, kutsal mekanlar ve türküleri hatta yol ulularımız dahi egemenlerin bizden gasp ve işgal ettiği değerlerdir. Bu gasp ve işgal öyle boyutlara ulaşmıştır ki, örneğin, Hünkar Hacı Bektaş Veli dergahına başka bir inancın ibadethanesi yapılmış ve Alevilerin aynı dergahta, yani serçeşmede ibadetleri yasaklanmıştır. Yani Aleviler kendi dergahında ibadet edemezken aynı dergahın içinde işgalci olanlar ibadet edebilmektedir.
Aslında tüm bunların ifadesi, birbirine, kendine, yaşama ve nihayetinde Aleviliğimize yabancılaşmış olmamızdan kaynaklıdır. Tarihsel sürecin bize aktardığı bir sonuç olarak yabancılaşma, kendi özümüze, emeğimize, yaratıcılığımıza, üretkenliğimize, özgüvenimize ve en önemlisi de tarihimize karşı kayıtsızlığımızdır. Alevi örgütlerindeki en yakıcı sorunlardan biri yabancılaşmadır. Sonuçta tarihine ve halkına yabancılaşmış, kendi köklerinden bihaber kişiler, maalesef örgütlerde üst düzey yönetici olabilmekte ve Alevilik hakkında yüksek perdeden söz söyleme cüretini bulmaktadır. Kendi köklerine yabancılaşmış ama Alevi örgütlerinde yöneticilik yapanların, eşitlik ve demokrasi mücadelesi verdiklerini iddia etmeleri ise adeta diz çökerek isyan etme halidir.
Öncelikle, dönüşüm ve insan ilişkileri konularını, kadrolaşmanın, örgütlenmenin ve mücadelenin örgütlerimizin en yakıcı sorunları olarak kabul etmeliyiz. Burada en önemli mesele ise, dönüşümü sağlayacak araç ve kadroları bulup açığa çıkarmaktır. Eğer örgütlerimiz yaşamımızda gündemi belirleyemiyorsa bunun nedeni büyük oranda kendimize, davamıza ve yolumuza yabancılaşmadan kaynaklıdır. Bu yabancılaşmayı adım adım ortadan kaldırmanın yolu, mevcut örgütlenmemiz içindeki ilişkilerimizi, kafa-kol ilişkilerinden kurtarıp kendimizi ve örgütlerimizi Alevi kültürü ve ahlakı ile disipline etmemizden geçiyor. Bahsettiğim bin yıllık kuşatmanın kırılması örgütlü ve kararlı bir mücadele ile olacaktır. Başarı için ise, yabancılaşmanın yerini kendimizi, kültürümüzü ve emeğimizi özgürce seferber edecek bir zeminin yaratılmasından geçtiğini bilincimize kazımalıyız. Bu anlamda yaratacağımız yeni kadroları ve yeni yaşamı tarifleyen bir örgütün, elde edeceği birikim ile dönüşümü de sağlayacağını unutmayalım. Sözünü ettiğimiz dönüşüm iklimi ise Kamil insanı yaratma hedefinde bu günden mesafe katetmek ile başlayacaktır. Bunun maddi zeminini yaratmak örgütlerimizde gösterilecek iradi şekillenme ile olur/ olmalıdır.
Coğrafyamızda, devlet eli ile dayatılan Arap faşizminin somutlaşan sembolü Yezit kültürünün, inancımız üzerindeki bozulma ve yozlaşmasında büyük etkisi olduğunu biliyoruz. Fakat hemen hepimizin bunu biliyor olması tek başına yeterli midir? Zira örgütsel ilişki iş üretimi üzerinden gelişir. Hedefi ise, içinden yeni kadroları çıkarabilen işleri üretmek olmalıdır.
Bir konuda hemfikir olmak ve bu doğrultuda fikir üretmek ne anlama gelir? Bu soruya verilecek yanıt, geçmişte yaptıklarımızdan çok gelecek için üreteceklerimiz ve bu üretkenlik üzerinden birlikte yaratma coşkusunu yakalamamız olmalıdır. Aslında hemfikir olduğumuz konuyu atalarımızdan biliyoruz zaten. Bu bağlamda tarihimize sahip çıkarsak üreteceğimiz iş’te ona göre şekillenecektir. Bu gün Alevi örgütlerindeki işleyiş, kişilere göre değil yol’a ve davaya göre şekillenmelidir. Düşüncelere, insana ve davaya yeterince değer vermemek ve bunun karşılığında da davanın sahiplenilmesini beklemek, bizi kuru lafazanlıktan ve körü körüne bağlılıktan öteye götürmemektedir. Örgütün omurgasının sağlamlaşması, birbirimizden öğrenip ilişkilerimizi güçlendirmemizden geçiyor.
Onurlu tarihimizden aldığımız güç ve inançla, ilişkilerimizi değerlerimize göre şekillendirdiğimiz, yeni bir süreçte Alevi örgütlülüğünün köşe taşlarını yerleştirirken, kendi tarihinden haberdar, ne yaptığını ve ne yapacağını bilen, dönüşüme açık kolektif bir işleyişi yaşam tarzımız haline dönüştürmeliyiz. Çünkü güçlü, kişilikli ve kararlı insan örgütlü insandır.
Geleceğimiz için Alevi örgütlerinde üretmeliyiz.
Unutmayalım; Ogün Madımak otelini kuşatan alçaklar artık ülkeyi kuşattı…
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler