Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Alevi İnancı ve Felsefesinde Tek Tanrılı Dinlerde/ırklarda olmayan bir ince kıstas.

 

“Ne arsan kendinde ara” ve Yunus Emre’ye ait: Gerçek aşkı yüreğinde yaşayan tüm dinleri ve ırkları terk eder şeklindeki felsefi sözler, öz Alevi kişiliğimizin her türlü ırk ve tek tanrılı bir din ya da bir ideolojiyi, siyaseti de aşar tam da “kamil insanlığa” erişme sürecin ömür boyu giden bir yol olduğunu irdelemektir.

Nitekim tüm dinler ve ırklar nihayetinde sadece kendilerinin en iyi, en değerli, en yüce ve bunlarla herkesi kendilerine benzetme; tek, tek, tek.. (dominant-baskın) odaklı olduklarıyla uğraşmakta hatta dayatmaktalar…

Tam bu noktada kendine has ve özgün Alevi İnanç ve yaşam felsefesinde ise o anlayışın olması ince, ancak, çok değerli bir temel farklılıktır.

Bu ince farklılıkla 72 millete aynı nazarla bakan (ancak nedense geçen süreçte 73.topluluk olarak kendine bazen çok farklı ve katı olan boyut olsa da) felsefemizin, Enel Hak’ın, düşünürlerimizin, araştırmacı yazarlarımızın, Yol’da yoldaşlarımız, Yol âşıklarımızın emeği, gönül gözleri, üretimleri, içerik-eserileri ve bakışlarıdır.

Bu ince farklılığın gereği ‘gel kim olursan ol ALEVİ ol da gel’ demez’, ama İNSAN ol, okunacak en büyük kitap insandır der.

Tanklı, uçak savar, füzeli, holding, paralı, saray-saltanatla güçlü bir ülke düşlemez.
İnce fark ve düşlediği varları-yokları gereksinim ölçülerinde paylaşıldığı eşit yaşamlı bir RIZA KENTİ’ dir.
Ondandır ki “kamil insanlıĝa” gidişte başlam ve sonuç yoktur ve o ki bir süreçtir.

İnsanın bu yetkinliğe (olgunluğa), pişmeye giden sürecinde tabii ki kompleksler, acı-çile vardır, ikilemler, tereddütler vardır. Lakin onların hepsini ‘idare’ edecek, karşılayacak AŞK da vardır, düşünme yeteneği, beceri ve bilgisi, sosyalleşmesi, ikrarı, rızalıĝı, sanatı-kültürü de vardır.

Tüm âleme, varlara, yoklara, insana, doğaya aşk, sevgi, hoşgörü ve her şeyi sorgulama temel odakları yürekte taşıyorluĝu ve onları eyleme dönüştürdüğümüz oranda ise ikilemler, kompleksler o oranda dengeleniyor ya da çok daha az seviyeye taşınabiliyor olsa gerek.

Bu değerlerde insanın insanlaşma normları kişiliğinin özgüvenli odakta oluşuyla ancak kendinde Alevi öğretisi, edep-erkanları oturuş-duruşu benimseniyor ve yansıtılıyor içeriye, içeriden dışarıya diye düşünmekteyim. “Aleviliğin insanlığında” esas olan ise bunlarin eyleme dönüşmesi tabiiki.

Yeryüzünde (yaşamda) kendimizi yoklamamız, yokladıĝımızın kendimizle tanımı yüreĝinizde neyse, öz çevrenizde de öyle bilindiĝimiz algısı daha doğrusu içinde bulunduğumuz süreç kolay değil ve hangi birimizin hatası, eksiği ya da öĝreneceĝi yok ki!

Hatamız/ikilemimiz olmasaydı, rüzgara kendimizi vermeseydik, güneşte yanmasaydık, suya dalmasaydık, aşkı içimizde doğada, insanda aramasaydık, eksiğimiz bulunmasaydı acaba Alevi olabilir miydik?

Toprağa sırlandıĝımızda dahi tozumuz, kalıtımız, tortumuz yeraltı ve yer üstünde devamlı harekat halinde -ki o da kendimizi ona verdiğimiz doğanın ahengiyle…

Ne diyelim yaşamın o ince farklılıklarda bizlere bahşedilen inanç ve felsefemizin içimizde bulduğu/bulacağı ahenkle hepimize kolay gele, Hızırımız o Yolda Yoldaşımız ola.

Sevgilerim,
Muhabbetle.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir