Cemevlerimizde kara kazanlarımızı kaynatmak zorundayız

Türkiye’de ekonomik darboğaz, yüksek enflasyon, beş milyona yaklaşan büyük işsizlik oranı, insanların alım gücünün düşmesine ekonomik sıkıntıların baş göstermesine neden olmuştur. Türkiye’deki bu ekonomik sıkıntılar sonucunda genç nüfusun iş bulamamasına, çalışan insanlarımızın çoğunun işsiz kalmasına ve evine ekmek götürememesine neden olmuştur. Bu ekonomik sıkıntılar sonucunda aileler siyanür içerek topluca intihar etmeye, intihar olayları günlük olağan haberler olarak görülmeye başlandı.
Toplumun tüm kesimlerinin yoksul halkın çektiği bu ekonomik sıkıntılardan 7 milyonun üzerinde sayı ile üniversitelerde okuyan öğrenciler de etkilenmektedir. Okumak için gittikleri şehirlerde barınma, okul ihtiyaçlarını karşılamak, yaşamak gibi bir çok sıkıntılarla boğuşan gençlerimiz sıkıntılarını gidermek için büyük çabalar içerisinde dönüp durmaktadırlar.
Üniversitelerin sağladığı imkanlarla günlük yemek ihtiyacını buradan karşılayan gençlerin karşısına bu seferde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü çıkarak yemekleri zamlandırıp üç öğün olan günlük yemek hakkını bire düşürme kararını keyfi olarak alarak öğrencileri açlığa mahkum etmek istemektedirler.
Bir taraftan AKP gençliğine, milletvekili çocuklarına bankamatiklerden çalışmadan maaşlar ödenirken, nereden geldiği belli olmayan paralarla en lüks biçimde yaşam hakkı sağlanırken, okumak için çaba harcayan öğrenciler sabah içecekler bir tas sıcak çorba, öğle yemeği için direnmektedirler. Öğrenciler yemek hakkı konusunda basın açıklaması yapmak için okudukları üniversiteye girmeleri polislerin joplu dayaklı saldırıları ile engellenmektedir. Tüm bu gelişmeler sırasında İstanbul Üniversitesinde okuyan Sibel Ünli isimli kızımızın ölüm haberi hepimizi derinden üzdü. Özellikle kızımızın sosyal medyadan paylaştığı mesajında 1 lira 40 kuruş param var, hayat yaşamaya değmez iş bulamıyorum mesajı öğrencilerimizin içinde bulundukları vahim durumun acı bir resmiydi. Çocuklarımıza yatacakları bir sıcak odayı, kantinde içecekleri bir sıcak tas çorbayı çok görüp bu isteklerine joplarla cevap veren bir devlet anlayışı gençlerimizin yok olmasını engelleyecek çabaları göstermesi beklenemez..
Üniversite öğrencisi Sibel Ünli kızımızın içinde bulunduğu maddi sıkıntılar sebebiyle intihar ederek hayatına son vermesi, üniversite gençliğinin kantinde yemek hakkı için verdiği direniş karşısında karşılaştığı polis şiddeti toplum tarafından tepkiyle karşılandı. Başta Alevi kurumları, CHP’li belediyeler, sosyal kuruluşlar olmak üzere duyarlı kesim tarafından gençlerin yemek ve yatacak yerleri konusunda yardım sesleri yükselmeye başladı.
Cemevlerimizde kara kazanlar kaynatılmalı.
13.-15. yüzyıla kadar kurulu bulunan Bektaşi dergahları Anadolu halkının toplumsal yaşayışı üzerinde derin etkileri olmuştur. Dergahlarda yapılan ayin-i cem ve muhabbetlerde tasavvuf felsefesi, yurdu ve dünyayı ilgilendiren konular üzerinde konuşmalar yapılır, dergah gençler ve katılımcılar için bir eğitim ve irfan ocağı idi. Dergahlar bu kadar topluma ışık saçarken, bilim yuvası olarak hizmet yürütürken asıl toplumda yer edindiği konu kara kazanların 24 saat kaynaması pişirilen yemeklerin gelen geçen misafirlere, dergahta hizmet görenler tarafından sunulmasıydı. Dergahta pir evinin yanısıra misafirlerin kalması için konuk odası (Mihman evi), aşevi, ekmek evi, meydan evi, hayvanlar içinde ahırlar bulunurdu.
Dergahlar kapanmadan önce her 36 kilometrede bir dergah bulunurdu. Bir insanın günde yürüyerek 36 kilometre yol yapacağı hesaplandığından dergahlar arasında böyle bir mesafe konulmuştur. Yaya yolcu akşam olunca yemek yiyecek, geceyi geçirecek güvenli bir konak bulması için böyle düşünülmüştür.
15. yüzyıldan sonra özellikle de cumhuriyet döneminde kapatılan baskılara uğratılan ve günümüze kadar gelen hizmet yürüten dergahlara baktığımızda büyükçe kara kazanların olduğunu görürüz. İşte bu kadar halkla içiçe bir yaşayış içerisinde hizmet yürütüyordu dergahlar.
Cemevlerimizde toplumsal sorunlara çare olmak zorundayız.
Günümüzde oluşturulan cemevlerimizde bu özellikleri bulmak pek nadir. Türkiye’de sayılı belli başlı dergahlarda halkın kurban ve maddi bagışlarıyla günlük yemek verilmektedir.
İlim öğretmek, öğrenmek, toplumun her kesimine başta yiyecek ve diğer konularda yardımcı olmak gibi bir çalışmayı kendisine ilke edinerek itibar gören dergah modelini uygulamak geleceğimizi kurmak açısından önemlidir diye düşünmekteyim. Toplumsal yarayı sardığı gibi kendi içerisinde var olan sorunlarını da kurduğu halk meclisinde çözen bir anlayışı örgütlenmemizin temeline oturtmak zorundayız. Eğer bunu beceremezsek Aleviler olarak kara kadının huzurunda onun verdiği kararlara boyun eğmek zorunda kalırız ya da cemevlerimize kayyumların atanmasına seyirci kalırız.
Bugün tarihi bir süreçten geçmekteyiz ve önümüzde atacağımız ve halkla bütünleşecegimiz bir adım var. Eğer kurduğumuz cemevlerimizde kara kazanlarımızı kaynatır içeceği bir tas çorba parası çıkmadığı için intihar eden Sibellerin ölümlerinin önüne geçebilirsek, öğrencilerimizin, bir parça ekmeğe ihtiyacı olan halkımızın günlük ihtiyaçlarını giderebilirsek işte o zaman herkesin kendini bulduğu, sahip çıktığı benim evim dediği inanç merkezlerine kavuşmuş oluruz.
Yatacak yerleri ve imkanları olmadığı için cemaat yurtlarında kalmak zorunda kalarak zor şartlarda direnmeye, okumaya çalışan gençlerimizin barınacak sorunlarına çare olmak, onları o ıstıraptan kurtarmak için elimizden gelen çabayı gösterdiğimizde o gençlerin sahip çıkacagı, bilgilerini paylaşacağı cemevlerini yaratmış oluruz.
Halkın içinde olmak, birlikteliğimizi sağlayacak sağlam adımlar atmak ancak bu şekilde gerçekleşir. Yoksa yapılan toplantılarda örgüt yöneticilerinin atacağı nutuklarla birlikteliği yakalamak zordur ya da göstermelik olur.
Unutulmasın ki kaynatılan kara kazanlar Anadoluda, dergahların olduğu her yerde bolluğun, berketin simgesi sayılmıştır. Bektaşi tekkeleri için kazan tekkenin simgesi olup, yoksullara yemek dağıtmak üzere kaynatmayı simgeliyordu.
Kara kazanlarımızı kaynatıp, ayırım gözetmeksizin ihtiyacı olan herkese bir tas sıcak çorbamızı dagıtıp içerisine sevgimizi, hoşgörümüzü, muhabbetimizi koyabilirsek bizi yok sayanlara inat insanların yüreklerinde gerçek kimliğimizle, adımızla, inancımızla yaşayabiliriz.
Duyarlılık gösterip gençlerimize, öğrencilerimize, ihtiyaç sahibi halka kapılarını açan, çorbasını, yemeğini, sevgisini paylaşanlara aşk ola…

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler