Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

ABD’nin Dini Özgürlükler Raporu’nda, Türkiye’ye Alevilik eleştirisi

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı Uluslararası Dini Özgürlükler Raporu’nda, Türkiye’ye sert eleştiriler var.  ABD’nin Dini Özgürlükler Raporuları’nda hükümetinin Alevilerin cemevlerini ibadethane olarak tanımadığına, Aleviliği ve Alevileri tanıtan yayınları engelendiğine ve Alevilerin çocuklarını zorunlu dini dersine göndermeye mecbur bırakıldıklarına vurgu yapılıyor.

Raporda Türkiye’nin ‘‘Özel İzleme Listesi’’ denilen kategoriye dahil edilmesi tavsiye ediliyor. Rapora göre bu listeye girmesi tavsiye edilen ülkeler ‘‘dini özgürlüklerin hükümetler tarafından ciddi şekilde ihlali edildiği ya da ciddi ihlallere göz yumulan ülkeler’’ olarak nitelendiriliyor.

Komisyon raporunda Türkiye’yle ilgili Dışişleri Bakanlığı’na şu tavsiyelerde bulunuyor:

Türkiye’nin Uluslararası Dini Özgürlükler Yasası (IRFA) tarafından ciddi ihlal olarak belirlenen ihlallere dahil olduğu ve bunlara göz yumduğu gerekçesiyle ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Özel İzleme Listesi’ne dahil edilmesi.

Türk hükümet yetkilileriyle tüm toplantılarda Rum Ortodoks Ruhban Okulu’nun yeniden açılması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin dini özgürlükler kararlarıyla uyumlu hareket etmesi gerekliliğinin dile getirilmesi.

Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’nin, İstanbul ve Adana’daki konsoloslukların ibadethane açma, ibadethanelerini geri alma, restore etme, koruma faaliyetlerinin ve diğer dini kültürel ve tarihi önemdeki sahaların izlenmesi ve bu alanların korunması için Türk hükümetiyle birlikte çalışması.

ABD ile Türkiye arasındaki ikili kültürel mülkiyet anlaşması kapsamında dini ve etnik azınlık topluluklarının dini ve kültür mirasını oluşturan nesnelerin ithalat kısıtlamalarına tabi olan herhangi bir malzeme listesine dahil edilmesinin derinlemesine incelenmesi ve bu toplulukların tarihlerini ve katkılarını vurgulayan kültür ve eğitim alanındaki karşılıklı alışverişin desteklenmesi.

Raporda ABD Kongresi’nin ise Türkiye’nin dini azınlıklara muamelesini ve daha geniş kapsamda insan hakları meselelerini ABD-Türkiye ilişkileri konusunda devam eden incelemesine dahil etmesi gerektiği belirtilyor.

Bunun 1961 tarihli Dış Yardım Yasası’nın 502B (c) maddesi uyarınca Türkiye’nin insan hakları uygulamaları hakkında bilgi talep edilmesini öngören 755 no’lu kararı geçirmekle olabileceği vurgulanıyor.

Ayasofya’nın ibadete açılması

Raporda Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasına da değinilmiş. Bu bağlamda, ‘‘2020 yılında Türkiye’deki dini özgürlük koşulları tedirgin edici bir yörünge izlemeye devam etti. Temmuz ayında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın azınlıklara karşı bölücü ve düşmanca olarak değerlendirilen bir hamlesiyle, müze olarak hizmet veren eski bir kilise olan ünlü Ayasofya’yı camiye çeviren bir kararname çıkarıldı’’ ifadelerine yer veriliyor.

Hükümetin bunun dışında uzun yıllardır devam eden birçok dini özgürlük sorununa değinmediği ve dini azınlıkların mal varlıklarının hedef alınması ve bunlara zarar verilmesini görmezden gelmeye devam ettiği dile getirlerek,  dini azınlık topluluklarının gayrimüslim vakıflar için yönetim kurulu üyesi seçimleri yapabilme taleplerini defalarca gündeme getirmelerine rağmen, hükümetin yıl boyunca bu seçimlere izin vermediği kaydedildi. Benzer şekilde, hükümetin Rum Ortodoks Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılması yönündeki çağrıları dikkate almadığı ve tüm dini toplulukların tüzel kişiliğini reddetmeye devam ettiğine vurgu yapılıyor.

”HÜKÜMET CEMEVLERİNİ İBADET YERİ OLARAK TANIMADI”

İktidar partisinin ve koalisyon ortağının cemevlerinin ibadet yeri olarak tanınması çabalarını reddettikleri ve Aleviler’le diğer toplulukların karşı oldukları zorunlu din dersi ve benzeri eğitim politikalarıyla ilgil değişiklik yapmaktan kaçındıkları belirtilerek, raporda şunlar kaydediliyor:  ‘‘Yetkililer, bazı dini azınlık topluluğu liderleriyle görüşse de hükümet bu toplantıdan sonra bu toplulukların endişelerini gidermek için hiçbir eylemde bulunmadı. Aralık ayında meclis, insan hakları gruplarının, dini gruplar da dahil olmak üzere sivil toplum üzerindeki hükümet kontrolunu arttıracağı uyarısında bulundukları bir yasayı kabul etti’’ denildi.

Rapora göre birçok dini azınlık, devlet dışı aktörler tarafından yapılan eylemlerle bağlantılı olarak veya devletin doğrudan baskısı nedeniyle kendilerini tehdit altında hissetmeye devam ediyor. Alevi, Ermeni ve Protestan toplulukları ölüm tehditleri aldıklarını bildirirken, Yahudiler karşı tepki de  büyük ölçüde Corona virüsü salgınıyla bağlantılı olarak antisemitiz temelinde (Yahudi karşıtlığı) bir artış olduğu açıklanıyor.

Raporda Süryaniler’in, PKK üyelerine yiyecek ve su sağladığı iddiasıyla Süryani Ortodoks rahip Sefer Bileçen’in (diğer adıyla Peder Aho) gözaltına alınmasından ve yargılanmasından ve daha sonra ölü bulunan yaşlı bir Keldani çiftinin kaçırılmasından derinden bir rahatsız duyulduğu belirtliyor.

Raporda, ‘‘Türk hükümeti, ‘ulusal güvenlik tehdidi’ oluşturdukları iddiasıyla yabancı Protestanların ülkeye girişlerini engellemeye veya onları sınır dışı etmeye devam etti’’ deniliyor. Yıl boyunca yetkililerin, kişilere ve gruplara karşı siyasi güdümlü hakaret suçlamaları getirdiği belirtilen raporda ‘‘Bazı yetkililer, dindar olmayan bireylerlelezbiyen, eşcinsel, biseksüel, transseksüel ve interseks (LGBTI) topluluğunun üyelerini karalayan nefret söylemi olarak nitelendirilen söylemleri kullandı’’ dile getiriliyor.

İbadethanelerin ve mezarlıkların da dahil olduğu dini mekanların, hükümet tarafından düzenli olarak engellenmediği ve cezalandırılmadığı için vandalizme, hasara ve yıkıma maruz kaldığı belirtilen raporda, ileri sürülen bu iddialara örnek olarak İstanbul’daki Pir Sultan Abdal Cemevi’nin duvarlarına graffiti çizilmesi, bir Ermeni kilisesinin kundaklanmak istenmesi, başka bir Ermeni kilisesinin kapısının yakılması, Mardin’de bir Ezidi mezarlığının ve Trabzon’da bir Katolik mezarlığının tahrip edilmesi, Bursa’da bir Rum Ortodoks kilisesinin yıkılması gösteriliyor.

Türkiye’nin nüfusunun yaklaşık 82,5 milyon olduğu belirtilen raporda bunun yüzde 99,8’inin Müslüman olduğu; bunların da yaklaşık yüzde 77,5’inin Sünni İslam’a bağlı olduğunun sanıldığı belirtiliyor. Aleviler’in sayısının 15 milyon ila 25 milyon olduğu belirtilen raporda, hükümetin bu kişileri çoğunluktaki Sünni Müslümanlar’dan ayırmayı reddettiği belirtilyor. ‘‘Kalan yüzde 0,2’lik grubu ise ateistler, Ermeni Apostolikler, Bahailer, Bulgar Ortodokslar, Keldani Katolikler, Rum Ortodokslar, Yehova Şahitleri, Yahudiler, Protestanlar, Roma Katolikleri, Rus Ortodokslar, Süryaniler Katoliklerler, Süryani Ortodokslar, Ezidiler ve diğer dini topluluklar oluşturuyor’’ deniliyor.

”Hükümet 2016’dan sonra daha baskıcı hale geldi”

Türk hükümetinin 2016 yılının Temmuz ayında düzenlenen darbe girişiminden bu yana giderek daha baskıcı hale geldiği belirtilen raporda ABD’de yaşayan  Fethullah Gülen’le bağlantılı olduğu bildirilen 292 bin kişi de dahil olmak üzere çok sayıda gazeteci ve siyasi muhalif olarak algılanan kişinin gözaltına alındığı hatırlatılıyor. Raporda ‘‘Türkiye ayrıca 2020 boyunca sınırlarının ötesinde çok sayıda askeri harekata aktif olarak katılmaya veya destek vermeye devam etti’’ deniliyor.

Çin Komünist Partisi ile Türkiye arasındaki suçluların iadesi anlaşmasının, Türkiye’deki Uygur diaspora topluluğunun üyelerinin Çin’esınır dışı edilmekten endişe duymalarına neden olduğu da belirtildi.

Hükümet antisemitizmi ve azınlıklara karşı söylem

Yıl boyunca, hükümetin kullandığı dilin, dini azınlıkları ve dindar olmayan kişileri giderek daha fazla hedef aldığı ve bu toplulukları dışlamakla kalmayıp aynı zamanda onlara karşı nefret suçlarını teşvik etme riskini de taşıyan bir “fetih zihniyetini” teşvik etti denliyor. Buna örnek olarak Kasım ayında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın, bir cami açılış töreninde “Ahirete inancı olmayan insandan her türlü kötülük beklenir’’ sözleri gösteriliyor ve Türkiye Ateizm Derneği tarafından “inanmayanları hedef aldığı” için suç duyurusunda bulunulduğu hatırlatılıyor.

Tarihi Ayasofya’nın müze statüsünün mahkeme tarafından kaldırılmasının ardından Temmuz ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’yı camiye çeviren bir kararname imzaladığı belirtilen raporda, eski Rum Ortodoks katedralinde düzenlenen ilk Cuma namazında Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın, birçok kişinin Türkiye’nin dini azınlıklarına marjinalleştirici bir mesaj olarak gördüğü, “fetih sembolü” olarak kılıç taşıdığı belirtiliyor.

Siyasi güdümlü hakaret davaları

Raporda ‘‘Yetkililer, ‘toplumun bir kesiminin sahip olduğu dini değerlere açıkça hakaret etmeyi’ cezalandıran Ceza Kanunu’nun 216 (3) Maddesi uyarınca hakaret suçlamalarına devam ettiler’’ deniliyor.

Bu davalara örnek olarak Nisan ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Corona virüsü bağış toplama kampanyasını eleştirmek için sosyal medya paylaşımlarında kelime oyunu (Ey IBAN edenler!) kullanan eski editör Hakan Aygün’ün gözaltına alınması gösteriliyor. Aynı ay, Ankara Savcılığı’nın, Diyanet Başkanı Erbaş’ın LGBTİ karşıtı açıklamalarını nefret söylemi olarak nitelendirdiği için Ankara Barosu’na misilleme amaçlı bir soruşturma başlattığı ifade edilyor.

Mayıs ayında İzmir’de siber korsanların cami minarelerinden “Çav Bella” şarkısını çaldıkları olay sonrasında yerel yetkililerin, bu olayın videolarını sosyal medyada paylaşan bazı kişileri ‘‘dini değerlere hakaret” suçlamasıyla gözaltına aldığına vurgu yapılıyor.  Yıl içinde yetkililerin, gazeteci Enver Aysever hakkında dini figürlerle alay eden bir karikatürü internette yayınladığı için dava açtığı hatırlatılyor.

Suriye’de Türkiye işgali altında dini ihlaller

Öte yandan raporun Suriye başlığında Türkiye’ye de birçok kez değiniliyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı işgalinin sadece o bölgenin savunmasız nüfusu için değil, aynı zamanda kuzeydoğu Suriye’deki özerk yönetim için de ciddi bir tehdit olmaya devam ettiği dile getirilyor. Bu tehlikenin önemli bir kısmının da ABD’nin terör listesinde yer alan PKK ile kuzeydoğu Suriye’deki özerk yönetim arasında hiçbir ayrım yapmayan Türkiye’den geldiği  vurgulanıyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki sivil bölgeleri devamlı bombalaması ve işgalini genişletme potansiyelinin, bu kasabalardaki dini ve etnik azınlıklara doğrudan tehdit oluşturduğu önemle belirtilyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin Suriye Ulusal Ordusu’na (SNA) verdiği desteğin de dini şiddet, fidye için adam kaçırma ve diğer zulümlere karıştıkları için bölge halkına aynı derecede zarar verici olduğu açık ve net bir dille vurgulanıyor..

DEĞİŞEN BİRŞEY YOK!

ABD, 2019  yılında yayınladığı Dini Özgürlükler Raporu’nda Alevilere ilişkin şu ifadelere yer vermişti:

‘‘Aleviler ve Cemevi tartışması ‘‘

Raporda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs ayında başkanlık seçimleri kampanyası kapsamında Cemevlerine yasal statü verme vaadinde bulunduğu ancak 24 Haziran’daki seçimleri kazanmasının ardından bu yönde bir adım atmadığı belirtildi. Yıl sonu itibariyle hükümetin halen Cemevlerini ibadet yeri olarak tanımadığının altı çizildi.

Raporda Kasım ayında Anayasa Mahkemesi’nin Cemevlerinin ibadet yeri olduğuna ve bu nedenle de Sünni camilerle aynı haklara sahip olmaları gerektiğine hükmettiği, 2015 yılında görülen benzer bir davada da Anayasa Mahkemesi’nin aynı hükmü verdiği hatırlatıldı. O zamandan bu yana Alevilerin hükümete bu karar uyması çağrısında bulunduğu belirtildi. “Alevi temsilciler kapsamlı bir çözüm olmaması ve hükümetin bu kararı ülke çapında uygulamaması konusunda endişeli olmayı sürdürüyor. Çok sayıda belediye su ve elektrik faturalarından sadece Sünni camileri muaf tutuyor. Muhalefet partisi CHP tarafından yönetilen belediyelerse Cemevlerini tanıyor. Mart ayında Diyanet camilerin hem Aleviler hem de Sünniler için ibadet yeri olduğunu belirtti” ifadeleri kullanıldı.

Raporda “Sünni olmayan Müslümanların ilk ve orta dereceli okullarda zorunlu din dersinden muafiyet almakta zorlandıklarını ifade ettikleri” ve çoğu zaman Sünni İslam’ın farklı bakış açılarına ilişkin seçmeli derslerden seçmek zorunda kaldıklarını söyledikleri” belirtildi.

Hükümetin zorunlu din dersinin pek çok dünya dinini kapsadığı ancak Aleviler ve Hristiyanlar dahil olmak üzere bazı dini grupların bu derslerin büyük ölçüde Hanefi Sünni İslam doktrinini yansıttığı ve diğer dini gruplar hakkında da olumsuz ya da yanlış bilgi içerdiğini belirttiği vurgulandı.

Aradan iki yıl geçmesine rağmen AKP  iktidarı bildiğini okuyor, bundan dolayı  Aleviler açısından değişen birşey yok.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir