Bursa Dersimliler Derneği’nden, CHP’li Akdoğan’ın sözlerine sert tepki

1937 Dersim Soykrımı’nın 84. Yıldönümünde Tweet atarak, ”Unutmadık, asla unutmayacağız! Dersim Katliamı’nda yitirdiğimiz canları saygıyla anıyorum” ifadelerini kullana CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, ırkçı kesimler ve CHP Bursa eski İl Başkanı Gürhan Akdoğan tarafından hedef alındı.
CHP Bursa eski İl Başkanı Akdoğan, CHP’nin Bursal Milletvekili Orhan Sarıbal’ın Dersim Soykırımı’nda hayatını kaybedenleri anmak için attığı Tweet’de yer alan ifadelerden dolayı, sosyal medya üzerinden yazılı bir açıklama yaparak Orhan Sarıbal’a tepki gösterdi. Akdoğan yaptığı açıklamada ırkçı ve gerçekleri çarpıtan ifadeler kullandı: “Kim olursa olsun, kimse, hele hele hiçbir CHP’li, tüm arşivler ortada iken,1930’larda yaşanan acı olayları, Koçgiri isyanını, Nasturi isyanını, Mustafa Kemal Atatürk’e ve kurulan Cumhuriyete başkaldıran Şeyh Said’i Seyid Rıza’yı görmeyerek, Atatürk’ü katliamla veya bunu ima ederek suçlayamaz. Evet o dönemde acılar yaşanmıştır ama başta İngilizler olmak üzere emperyalistlerin teşviki ve silahlandırmasıyla onlarla iş birliği içinde bölünmez bütünlüğümüze Cumhuriyete karşı isyan edenleri görmezden gelerek böyle bir algı yaratamaz Cumhuriyet dönemindeki il isimlerini başka odaklara mesaj vermek için bile değiştiremez. Özelliklede Atatürk’ün kurduğu partiden milletvekili olup da bu paylaşımı yapamaz” dedi.
CHP Bursa eski İl Başkanı Gürhan Akdoğan’ın Seyit Rıza’yı İngilizlerin denetimindeki bir isyancı gibi göstermesine, ırkçı ve Dersim Soykırımı’nı meşrulaştıran yaklaşımlarına Bursa Dersimliler Kültür ve Dayanışma Derneği, yazılı bir açıklama yaparak sert tepki gösterdi.
Seyit Rıza’yı idam etmesi için Elazığa gönderilen İhsan Sabri Çağlayangil’in, “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden bunları fare gibi zehirledi ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler” sözlerinin vurgu yapılan açıklamanın devamında, şu ifadeler kullanıldı.“Onlar ne kadar gerçekleri inkar etmeye, faşist ve ırkçı zihniyetlerini kusmaya devam ederlerse etsinler bizler gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Onlar ellerinde cetvellerle kafatası ölçen, ellerine kan bulaşmış, ırkçı, tek tipçi, faşist geleneğin takipçileri iken bizler ise mazlumların yanında, zulme karşı duran, bedeli canımız da olsa doğruyu savunanların takipçileri olacağız” dedi.
Bursa Dersimliler Kültür ve Dayanışma Derneği‘nin açıklamasında şunlar kaydedildi:
”CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal’ın 4 Mayıs Dersim Katliamı’nı Anma Günü’ne ilişkin olarak “Unutmadık, asla unutmayacağız! Dersim katliamında yitirdiğimiz canları saygıyla anıyorum” şeklindeki sosyal medya paylaşımı bir kez daha Dersim’le ilgili tartışmaları alevlendirmiştir. Farklı siyasal oluşumlar içerisinde olmalarına rağmen ideolojik mayaları aynı olan inkarcı, ırkçı ve faşist gruplar harekete geçip bir linç kampanyası başlattı. Bu vesileyle bir kez daha gördük ki Onur Öymen gibi resmi ideolojinin bakış açısıyla olaylara bakan tek tipçi, ırkçı anlayış güçlü bir şekilde toplum içerisinde ve çeşitli siyasal partilerde mevcudiyetini korumaya devam ediyor.
Gürhan Akdoğan paylaşımında özetle; Dersim’de yaşananların devletin bölünmez bütünlüğüne ve Cumhuriyet’e yönelik kasıt ve isyan olduğunu, devletin de bunun gereğini yaparak isyanı bastırdığını ve bir katliamdan söz edilemeyeceğini yazmıştır. Yani resmi ideolojinin açıklamalarını tekrarlayıp bunun aksinin de özellikle devletin kurucu partisi olan CHP içerisinde birileri tarafından dillendirilmesinin kabul edilemeyeceğini belirtmiştir.
Peki gerçekler bu inkârcı ve imhacı zihniyetin iddia ettiği gibi midir?
Biz Dersimliler bu katliamdan sağ kurtulanların anlattıklarıyla büyüdük. Olayı bizzat yaşayanların tanıklıkları, katliam esnasında devletin ve kolluk kuvvetlerinin çeşitli kademelerinde yer alan asker ve bürokratların anlatımları, gün yüzüne çıkan tarihi belgeler ve toplu mezarlar dururken bu gerçek ne kadar inkar edilebilir?
O dönem Malatya Milletvekili olan İhsan Sabri Çağlayangil, “Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden bunları fare gibi zehirledi ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler.” demiştir. Bu yaşanılan katliama dair itiraf değil midir?
Bizler biliyoruz ki Dersim’de tarihin görmüş olduğu en acımasız ve en vahşi katliamlarından biri yaşandı. Öyle ki Sabiha Gökçen’e verilen Dersim’in bombalanması görevinde onun ekibinde yer alan Muhsin Batur “Anılar ve Görüşler” kitabında Dersim’de yaşanılan katliama ilişkin olarak bunların çok üzücü olaylar olduğunu ve yaşantısının bu kısmını anlatmak istemediğini belirtmektedir. Buradan da anlaşılıyor ki içeresinde yer alanları dahi dehşete düşüren bir katliamdır Dersim Katliamı. Yine Dersim Katliamı sırasında albay olan Hulusi Yahyagil, “1938’de bizi Dersim isyanını önlemeye ve bastırmaya memur etmişlerdi. İsyan dedikleri şey de bazı dağ köyleri o yıl vergi vermemişti. Bize verilen emir ise tek kelimeydi: İMHA.” Vergi vermedikleri için yok etmek! Bu düşünceyi, bu uygulamayı kim yapabilir? Zorbalar ve insanlık suçu işleyenler. Ebetteki vergi hususu bu işin bir yönü idi. Gerçek neden Dersim’i Türkleştirmekti. “Ben kıta komutanıydım. Bize verilen emir “Canlı hiçbir şey bırakmayın” şeklindeydi.
Evet, biliyoruz ki katliama katılanların da ifade ettiği gibi niyet etnik ve inançsal olarak farklı olan Dersim’i katliam ve sürgünlerle yok etmek, asimile etmek ve bunun sonucunda da Sünni Türk yapmaktı. Dersim’e ilişkin hazırlanan tüm raporlarda Dersim’in Kızılbaş inancı Türklüğe düşman olarak görülmüş ve bunun yok edilmesinin gerekleri belirtilmiştir. Yani bu inkarcı ve imhacı zihniyetin belirttiği gibi ortada bir isyan hadisesi yoktu. Devlet 1936 yılında Dersim’de silah toplama kararı almış ve JUK’un (Jandarma Umumi Komutanlığı) raporuna göre Dersim aşiretlerinin elinde 9.070 adet silah bulunmakta olup bu silahların 7.880 adeti Dersim halkı tarafından teslim edilmişti. İsyana niyeti olan bir halkın silahlarını kendi isteğiyle teslim etmesi mantıklı mıdır sizce? Ayrıca yüzbinlerce kişiye, uçak ve toplara sahip bir orduya karşı bir kaç tüfeğin başarı şansı olabilir mi?
Bütün gerici faşist iktidarlar halklara karşı uyguladıkları politikalarına haklı ve meşru bir zemin hazırlamak isterler. Bunun için amaçlarını evrensel değerlerin ve kavramların içine yedirerek etkili biçimde sunmaya çalışırlar. Amerikan emperyalizminin Irak işgalinin gerçek amacını gizlemek için uydurduğu “kimyasal silah bulunduğu” yalanı gibi Libya’da Afganistan’da ve Suriye’de de yapılan hep aynıydı ve milyonlarca insan katledilip yurtlarından koparıldı. Şimdi aynı şeyi İsrail siyonizmi Filistinlilere yapıyor. Kendisine roket atıldığını ya da başka bir gerekçeyi kullanıp insanları katlediyor. İşte Dersim katliamına gerekçe uyduranların durumu da bunlarla aynıdır. Onlar ne kadar gerçekleri inkar etmeye, faşist ve ırkçı zihniyetlerini kusmaya devam ederlerse etsinler bizler gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Onlar ellerinde cetvellerle kafatası ölçen, ellerine kan bulaşmış, ırkçı, tek tipçi, faşist geleneğin takipçileri iken bizler ise mazlumların yanında, zulme karşı duran, bedeli canımız da olsa doğruyu savunanların takipçileri olacağız.
Dersim halkını derinden üzen bu ırkçı açıklamaları kınadığımızı, bütün mazlumların yanında olacağımızı ve onların sesi olmaya devam edeceğimizi buradan herkese duyuruyoruz.”
İŞTE GERÇEKLER!
Kılıçdaroğlu sordu Çağlayangil yanıtladı KONU: DERSİM
‘‘Tartışmayı Başbakan Erdoğan başlattı: “Dersim’i CHP bombaladı.” Ardından Başbakan gibi düşünen bazı köşe yazarları konuyu CHP lideri Kılıçdaroğlu’na getirip, “Kılıçdaroğlu Dersim’le yüzleşmelidir” diye yazdı. Bilmelidirler ki, onlar Dersim’in adını bile bilmeden Kılıçdaroğlu bu olayla ilgili araştırmalar yaptı. Bunların bir bölümünü benimle paylaştı. İşte Türkiye sağının önemli isimlerinden İhsan Sabri Çağlayangil’in Kılıçdaroğlu’na anlattıkları…
Abdullah Paşa ‘İnmeyin arabadan, bizden evvel insinler’ dedi. Sonradan paşa olan Şevket Bey (anlaşılmıyor) onlar falan indiler. Bir yar var, bayağı derin. Kürtlerle yapılan anlaşma gereğince iki taraf da o aşağıya silahsız inmesi lazım. Abdullah Paşa, Vali, ben ineceğiz. Abdullah Paşa haber yolladı. ‘Biz üç kişi ineceğiz. Yabancı değildir, biri Malatya Emniyet Müdürü’dür, biri Malatya Valisi’dir. Çekinmesinler.’
Biraz bekledik tercüman geldi. Ona izah edildi vaziyet. Sonradan 15-20 kişi geldi. Kürt bunlar. Bende fotoğrafları var. Bunlar garip adamlardı. Uzun boylu, insan güzeli, göğüslerinden kıllar sarkmış, kumral, koyu kumral kişilerdi. Heybetli adamlardı.
Abdullah Paşa psikolojik hareket etti. ‘Ekmekleri dağıtın’ dedi. Karşı taraf aç. Muhasarada. Bunlara fırından yeni çıkmış ekmekleri dağıttılar. Herkese birer ekmek verildi. Yarısını yediler yarısını koyunlarına koydular.
Abdullah Paşa uygun bir konuşma yaptı. Dedi ki, ‘Siz Demenan aşiretisiniz. Ben Kastamonuluyum. Taşköprülüyüm. Niçin Kastamonu’ya Kastamonu demişler bilir misiniz? Kastamonu bir dere içindedir. İki tarafı yardır. Bir tarafa bir aşiret yerleşmiş, bir tarafa bir aşiret yerleşmiş. Bir tarafa Kast aşireti yerleşmiş, bir tarafa Tuman aşireti yerleşmiş. Kast-Tuman demişler. Ben Tuman aşiretindenim. Tuman zamanla Demenan olmuş. Ben sizin aşiretinizin cedlerindenim. Birbirimizle akrabayız. Sizi iğfal eden, başlarınızdaki size isimlerini verdiğim adamlardır. Bunlar ortadan kalkarsa arada bir itilaf kalmaz. Birbirimizle iyi geçiniriz. Umarım ki iyi haber getirdiniz’ dedi.
İsmini hatırlamadığım (bir süre ses kesik) Kürtçe anlattı, tercüman bize tercüme etti. Adam diyor ki, ‘Beyanatınız bizi duygulandırdı. Vereceğiniz isimlerden üçü hariç bunları size teslime karar verdik.’
Abdullah Paşa üç kişinin kim olduğunu sordu. İçlerinden biri bu iyi nişancı kadın. İki kişi de başka adam var.
…Neticeyi söylüyorum. Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi.
Bugün Dersim’e rahatça gidebilirsiniz. Jandarma da girer, siz de girebilirsiniz.
(…) Abdullah Paşa ile olan tetkiklerimi bitirmiş, Ankara’da göreve başlamıştım.
Kılıçdaroğlu: 1938’de mi 37’de mi?
Çağlayangil: 37’de. Yani o tarihten 34 ay geçmişti. (İçişleri Bakanı) Şükrü Kaya çağırdı dedi ki Atatürk Singeç Köprüsü’nü açmaya gidecek, Elazığ’a da uğrayacak, Seyit Rıza ile ilgili mahkeme bitmiş fakat karar tebliğ edilmemiş. Elazığ’da 6 bin Kürt toplanmış, Atatürk’ün seyahatini duymuşlar. Atatürk’ten Seyit Rıza’nın affı için şefaat isteyecekler. Yanına sivil adamlarını al git, Atatürk gelmeden önce mahkeme kararı uygulansın da Kürtlerin Atatürk’e müracaatları ve ricası olmasın’ dedi. Ben 35 sivil polis aldım yanıma gittim (devamında ses bozuk). Cellat, Çingene buldular infaz için. ‘15 kâğıt isterim. Üç-dört de … (anlaşılmadı) … isterim’ dedi. Hapishaneye gittik. Yedi idam mahkûmu vardı. İçinde Seyit Rıza ve oğlu da var. Biz Elazığ Emniyet Müdürü İbrahim ile Seyit Rıza’yı aldık.
İmam, dini telkin yapmak istedi, Seyit Rıza kabul etmedi. Jandarma karakolunun önünde bir meydan vardı, orada asılacaklardı. Oraya götürdük. Savcı bir yafta yapıştırdı. ‘Vasiyetin var mı’ dedi. ‘Kırk lira param var onu oğluma verin’ dedi. Halbuki oğlu da asılacak farkında değil.. (anlaşılmadı). ‘Başka vasiyetim’ yok dedi. Beyaz gömlekle çıktı sehpaya; bomboş meydana -sanki insan doluymuş gibi- hitap etti: ‘Biz evlad-ı Kerbela’yız. Bihatayız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir … (anlaşılmadı).”
(…) O şekilde Seyit Rıza artık bitti, kapandı. Yani Dersim’deki liderler bu şekilde bertaraf edildi.”
Soner Yalçın / Hürrüyet Gazatesi / Tarih: 22 Ağustos 2010

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler