Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Aleviyiz ve Sahipsiziz

– Turan Eser –
Çünkü Bektaşiyiz. Kızılbaşız, Aleyiz.

Maraş, Adıyaman, Çorum, Malatya ve İzmir’de Alevi evlerine “çarpı” işaretleri konulup, korkutulan, küfredilen ve tehditlerin adresinde ikamet eden biziz.

Acılarla örülmüş, kadim bir tarihimizde, bitmeyen ve her daim artarak süregelen nefretin hedefindeyiz.

Sadece bugün değil, “Katli vacip Kızılbaşlar” olarak Osmanlı Halifelerinin dürülü defterlerinde işaretli ve yazılı onbinlerce öldürülmüş isim biziz!

Daha ilk resmi kayıtta, nüfus cüzdanlarımıza ne olmadığımız fişlenirken, el kaldırılıp, damgalanıp ve ardından katliamlarla, Dersim’de, Çorum’da, Maraş’ta, Sivas’ta, Gazi’de ve daha nice yer ve tarihte, nüfus kayıtlarından topluca düşürülenler de biziz.

“Biz mezhep bilmeyiz yolumuz var” dediğimizde, okul sıralarında zorla namaz kıldırılıp, oruç tutturulup, dua ezberletilip, Diyanetin mezhepçi yoluna asimile edilerek sokulanlardanız. “Çarpılarla” mezhepçiliği ve devlet dinini beyinlerimize ve kalbimize kazıyanların mağdurlarıyız.

Kerametin ve yaratıcılığın insan aklının ürünü olduğuna inanırız. O nedenle; “İlimden, bilimden gidilmeyen yolu sonu karanlıktır” dediğimizde, zorunlu, mezhepçi, hurafeci ve dogmacı din dersleri ile asimile edilen Alevi çocuklarıyız. Okullarda akıl tarlalarımıza ve gönül bahçemize yazılan, ezberletilen mezhepçi “çarpıların” izlerini taşıyan biziz.

Her şeyi insanla başlatıp, insanla bitiren öğretimizle, “Alevilik ham insandan kamil insan olmaya giden yolun adıdır, bu yolda hamlık, olgunluk, pişme ve yanma var” dediğimizde, siz Çorum’da bizi dedemizle fırında pişirdiniz. Sivas Madımak otelinde tenimize yanıklardan çarpı attınız! Vicdanlarımıza dinmeyen sızıları bıraktınız! Sonra mahkemelerde, o çarpıların faillerini savunanları milletvekili ve bakan yaptınız. Ceylan derisi koltuklarda oturan, ateşte yanıklarla atılmış çarpıları seyredip susan yine sizdiniz!

Biz “okunacak en güzel kitap insandır” dedikçe, kılıçla, kurşunla, yangın yerinde yanık izleri ve kapımızdaki kırmızı boyalarla, kalbimize, tenimize çarpı atarak, canımıza okumaya devam ettiniz!

Her daim karanlıktan geldiniz. Gecenin o zifiri karanlığında, korkak ve karanlık yüzlerinizle, tıpkı Maraş’ta, Adıyaman’da, Malatya’da olduğu gibi, o simgeleştirdiğiniz kırmızı çarpıyı, şimdi de İzmir’de kapımıza, kalbimize ve aklımıza atmaktan geri durmadınız. Avrupa’nın yüzyıllarca önce yaşadığı, dinci karanlık çağı, bugün sizin yarattığınız bu gerici iklim içinde, insanı insan türünün düşmanı haline getirerek, asıl çarpıları vicdanlara siz attınız!

Karanlıkta durup cehaletin penceresinden baktığınızda, aydınlığın aklını sevmiyorsunuz. İlim, bilim, irfan, akıl, laiklik, demokrasi, adalet, hukuk ve cumhuriyet diyen Alevilere çarpı, dogma, hurafe ve dincilikle insanların temiz vicdani ve inanç duygularını sömürerek, istismar ederek, bolluk içinde sefa sürmeyi, cemaat ve tarikat içinde han, hamam ve holding içinde, halka din imam aşılmayı, çarpı attırmayı siz öğrettiniz!

Kapılara Çarpıları, Tenimize Ateşi, Yüreğimize Kurşunu Almanlar Koymadı!

Aleviyiz, Bektaşiyiz, Kızılbaşız. Mağduruz ama muktedirlerin gözünde halen “suçlu” görülenlerdeniz.

Mağduruz ve ama her fırsatta mezhepçi bir kalıba sokulmak için devletin camisine davet edilenlerdeniz. Gitmediğimizde ise “her gün beş vakit aynı kıbleye yönelenler arasına nifak tohumları serpiliyor” denilerek, Aleviliğimizin yok sayılıp, Sünnilik içinde eritme çağrıları, her gün beş kez duyanlardanız.

Asırlardır, “Bütün evren semah döner, Aşkından güneşler yanar, Aslına ermektir hüner, Beş vakitle avunmayız” diyerek, beş vakit camide aynı kıbleye yönelmediğimizi, ibadetimizin ve muhabbetimizin yerini Cemevi olduğunu anlatırız. “Benim kabem insandır” diyerek, cemal cemale insanı kıble bilip, Cem olanlardanız. Bu halimizi ve hallerimizi inkar ve red eden devletin, kapılarında ayrımcılığın ve dışlanmışlığın işaretlenmiş gerçeğiyiz.

Türkiye’de toplumsal çeşitliliğimiz içine ekilmeye ve dayatılmaya çalışılan “dış mihrakın fitne tohumu” değil, “Sevgi bizim dinimizdir, Başka dine inanmayız” dediğimiz için, bizi tanımayan devletin mezhepçi kurumlarının ektiği mezhepçi tohumlarının mağdurlarıyız.

İddia edildiği gibi “Batı’da pişirilen Alisiz Alevilik” yok iken, biz Avrupa’daki 340 Cemevinde “Hak, Muhammed, Ali Sevgisi” ile yoluna bağlanmış,Cemevlerindeduvarlara asılmış resimler ve Cemlerdeki muhabbetleri, gülbengleri ve deyişleri ile Ali gibi dile gelirken, AKP hükümetinin her fırsatta Almanya’da Alisiz Alevilik söylemine sığınmasının sebebini bilenlerdeniz. Ve biz biliriz ki; Almanya Eyalet hükümetleri, Aleviliği inanç olarak tanımış ve hak eşitliği ile laiklik ekseninde Alevilerin özgürleşmesini sağlamıştır. Almanya’daki bu kazanımı bir “nifak tohumu” değil, Alevilerin asırlardır Türkiye’de eksikliğini özlediği ve örnek alınacak tavır olduğunu söyleyenlerdeniz.

Bir çarpı ile sadece 20 milyon Alevi değil, tüm ülke üzerinde korkuyu ve gerilimi toplumsallaştırıyorsunuz!

Unutmayın, bu kırmızı çarpılar, Türkiye’nin üzerini çizmektedir. Kadimden, Maraş’a ve günümüze kalan ve bu öğretilmiş alışkanlıkların ürünü çarpılar “bizden değilsiniz” ve “katliniz vaciptir” mesajı verir. Körsünüz. Öyle bir körlük ki bu, tenimize, yüreğimize ve kapımıza attığınız kırmızı çarpıların yaraladığı derin izleri görmüyorsunuz! Yüzleşmiyorsunuz!
Alevi, Bektaşi, Kızılbaşlığın kolay olmadığını bilenlerdeniz. O yüzden hayatı her alanda dar edilenlerdeniz.

Zordur Alevi olmak.

Kırmızı çarpılar kalbimizi ve tenimizi kanatacak derinlikte çizilir. Acıyı Alevice hissederiz. “Neden kapınıza kırmızı çizgi attılar” diye soranlara, Malatya’da evine kırmızı çarpı atılan yaşlı kadın Yüksel Kalın gibi Türkiye’nin vicdanına döner; “Biz Aleviler sahipsiziz. Atalarımız da sahipsizdi, biz de sahipsiziz” diye sesleniriz. Belki duyan biri ya da duyan bir devlet aklı çıkar diye, hep umutlanırız.. Ama nafile.. Yine sahipsiziz…

Birgün Gazatesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir