Cemevleri Gerçeği – III: Aleviler, rızalık vermeyen halkın vergisiyle nasıl cem yapar?
Aleviler laiklikten yanadır. Bu şu anlama gelir; Türkiye’de din-devlet-siyaset ilişkilerinin iç içe geçmişiliği sonlandırılmalıdır. Din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğüne saygı duyulmalı ve ayrımcılığın oluşmaması sağlanmalıdır.
Cemevlerinin ibadethane olarak tanınması talebinin bir boyutu da, laiklik ve inanç özgürlüğü ilkelerinin, ihlal edilmemesi sorunudur.
Aleviler bugüne kadar, ne devlet içinde, ne devlet bütçesi ile inancını yaşamamıştır. İnançları ve öğretileri gereği, rızalık ilkesiyle sivil ve özel alan dışında yaşaması mümkün değildir.
Soru şu; Cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına bağlı olarak, Aleviler, cemevi ve devlet ilişkilerini nasıl tarif edeceklerdir?
Örneğin “Camiye, imama bütçe veriliyorsa, eşitlik ilkesi gereği Cemevlerine ve dedelere de bütçe tahsis edilsin” mi diyecekler?
Yoksa, laiklik ilkesi ve Alevi öğretisi gereği gereği, “hiç bir din ve inanç kamu bütçesinde finanse edilmesin” mi diyecekler?
Çünkü, Cemevlerinin “ibadethane” olarak tanınması ve hukuksal statüsüne kavuşmasının avantajı olduğu gibi, laiklik ilkesi ve Alevi öğretisinden taviz verilirse, ciddi dezavantajları ve tahribatları olacaktır.
Cem Vakfı ve benzeri çizgide olan dernekler, Aleviliğin ve Cemevlerinin devletleştirilmesinden yana tutum alıyor. Cem Vakfı onursal başkanı İzzettin Doğan bir kaç gün önce Diyanet İşleri Başkanı ile yaptığı görüşmede, “Diyanetin Aleviliğide kucaklamasını” talep etti. Bu kesimlerin en önemli kaygısı Aleviliğin laiklik ekseninde tanınmasından, daha ziyade cemevlerine kamu bütçesinden mali kolaylıkların sağlanmasını düşünmeleridir.
Alevi taleplerini “kamu bütçesinden mali kaynak almak” üzerinden pazarlanması, Aleviliğin tanınmasını ve Alevi kimliğinin kendi özgünlüğünden tanıtılmasını, yaşatılmasını ve özgürleşmesini yok edecektir.
Sadece cemevlerine mali kolaylık sağlamak üzerinden oluşan talepler, zamanla her cemevine devletten maaşlı bir memur dede ile Aleviliğin sivil, katılımcı, çoğulcu ve rızalık ilkelerini yok etmeye yönelik adımlar gelmesine yol açabilir.
Bir başka tehlike ve hukuksal yükümlülük ise, “madem ibadethaneler devlet mülkiyetindedir” o zaman Cemevlerinin, süreç içinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesi gibi bir sorunu da beraberinden getirebilecektir.
Tam da bu noktada Alevilerin bugüne kadar savunduğu iki konuda kafa karışıklığının doğmasına neden olacaklardır.
Bir; devlet kamu bütçesiyle bir dini ya da inancı finanse etmeli mi, etmemeli mi sorunudur.
İki; Aleviliğin ve Cemevlerinin devletleştirilmesi sorununa nasıl cevap verileceğidir.
Oysa doğru olan tutum; sadece Cemevlerinin değil, genel olarak tüm din ve inançlara ait ibadet yerlerinin hukuksal olarak tanınmasını, toplumsal barış için ayrımcılığı ortadan kaldıracak bir reformuna ihtiyaç vardır.
Laik ve demokratik bir reform ile inanma ve inanmama hakkını da kapsayacak şekilde, herkes için inanç ve düşünce özgürlüğü sağlanmalıdır. İbadethanelerin hukuki statüsü, demokratik ve laik bir kazanım ile ayrımcılık, kutuplaştırma ve sorun üretmemelidir. Toplumsal barışın, çoğulculuğun teminatı olan laiklik ilkesi ile sağlanması gerekiyor.
Bunun için de iki temel kırmızı çizgimizin olması zorunludur; Birincisi kamu bütçesi ile din ve inançların finansmanına son verilmesini hukuksal güvence altına almak.
İkinicisi ise din ve inancın devletleştirilmesi son verilmesidir.
Bu iki hususta bir reform sağlanmadığı sürece, Aleviler, Aleviliğin ve Cemevlerin hukuksal olarak adım adım devletleşmesine ve laikliğe aykırı bir düzenin parçası olmasını hizmet edeceklerdir.
Cemevleri cem erkanlarını, eğitimlerini, sosyal, kültürel faaliyetlerini ve Hakka uğurlama erkanlarını, bugüne kadar kendi bağışları ile karşılayarak, kendi kendisini finanse eden yolu ve anlayışı benimsemiştir.
Dün Alevi ocakları ve bugün de Cemevleri içinde bulundukları tüm zorlu koşullara rağmen, kurumsallaşmalarını bağımsız ve sivil örgütlenme ile sürdürmüşlerdir.
Türkiye’de sayıları 90 bini aşan cami ve mescit ile sayıları 130 bini aşan imamlarda, kendi inançlarını kendi gönüllü katkı ve finansmanı ile sağlayabilir.
Böylece halkın vergisini, onların rızalığı ve razılığı olmadan kullanarak, ahlaki boyutu olan sorun da aşılmış olur. İnsanların kendi inançlarına ne kadar sahip çıkıp çıkmadıkları da belli olur. Devlet parası ile dindarlık ile kendi inancını kendi gönüllü rızalığı ile finanse eden toplumsal samimiyet görünür olur.
Aleviliğin, Cemevlerinin ve Cemin rızalığa ve gönüllü Hakk lokmalarına dayalı bu özgür ve kendi doğal süreğindeki gelişimini, yol kurumlarını ve yol öğretilerini inşa etme geleneğini tehdit ve yok edecek şey, “Cemevlerinin hukuki statüsü” ile kamu kurumlarının kararları, kamu bütçesiyle devletleştirilmesi tehlikesiyle karşı karşıya olmasıdır.
Cemevlerinin mevcut yasalarla, Diyanet İşleri Başkanlığı’na devri, Diyanetin mevcut yapısının ve işleyişine uyumlu hale getirilmesi tehlikesi göz ardı ediliyor.
Nasıl ki, cami ve mescitler Diyanet’in izniyle ibadete açılıyorsa, Cemevlerinin aynı mevzuat içinde ele alınması durumu uzak bir ihtimal değildir. Böylesi bir durumda cemevlerinin her türlü kullanım, denetim ve yönetimi Diyanet’e ait olacaktır.
Cemevleri imar planında ibadethane olarak yer aldığına göre, camiler ve mescitlerde olduğu gibi, yapılması planlanan her cemevine inşaat ruhsatı alabilmesi için mülkiyetinin Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, belediye, köy tüzel kişiliği gibi kamu kuruluşlarına veya Diyanet vakıflarından birine devir şartı aranabilir.
Zira laiklik ve hukuk dışı her adım, kendi içinde sorunlu olup, Alevileri yeni çıkmazlara sürükleyebilir. Aman dikkat…
(Yarın Alevi talepleri nasıl çözülür?)
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler