“CEMALİ AVRUPA”

(Bu yazıyı,
1997 yılında
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olduğum dönemde
Avrupa’daki ALEVİLERE yönelik yazmışım…
23 Yıl önceki bu yazımı sevgiyle paylaşıyorum… )
***
CEMALİ AVRUPA”
Avrupa’nın göbeğinde oturup Anadolu’daki köyümüzde yaşamak;
Avrupa’nın göbeğinde oturup şark aşiretciliği yaşamak;
Avrupa’nın göbeğinde oturup bölgeciliği yaşamak;
Avrupa’ın göbeğinde oturup, aşiretciliğin devamı gibi gördüğüm “Fraksiyonculuğu” yaşamak;
Ve bunları da “Alevi Öğretisi” adına yapmak!
İşte Aleviliğin evrenselliğine, O’nun çağdaşlığına en büyük engel bu değil midir?
Ve
Evrensel düşüncenin en güzel öğelerini taşıyan ” Anadolu Aleviliği” artık hayallerimizdeki babamızın dedemizin köyüne, köy odamıza sığmıyor.
Ve
Öğretinin fikir babaları Hacı Bektaş Veliler, Yunuslar, Pir Sultanlar, Bedrettinler de hayalimizdeki babamızın, dedemizin köyüne, köy odalarına sığmıyor…
Pir Sultan’ı Sivas’taki yobazlardan, Hünkar’ı kirli siyasilerden kurtarmak gerek.
Ne yapmalı?
Cemalimizi, yüreğimizi, beynimizi “cismimizin” yanına taşımalıyız…
“Cismimiz”, vücudumuz Avrupa’da…
O halde Cemalimizi de Avrupa’ya çevirmeliyiz.
Yüreğimizi, beynimizi Avrupa’ya çevirmeliyiz.
Düşünme şeklimizi Avrupa’ya çevirmeliyiz.
Çocuklarımızı artık idare lambasının isli ışığında değil, evrensel dünyanın “aydın” ışığında eğitmeliyiz.
Öğretimiz açık:
Öğretimiz güzelden yana.
Öğretimiz sevgiden yana.
Öğretimiz bilimden yana.
Öğretimiz insandan yana.
O halde, insanın olduğu yerdi öğretimizin yeri.
Yalnız, insansız köylerimiz, aşiretlerimiz, bölgelerimiz değildir öğretimizin yeri.
Ve biz Avrupa’dayız.
Avrupa insanı olmak durumundayız.
Anadolu Aleviliği’nden Avrupa Aleviliğine uzanan köprüyüz bizler.
Avrupa Mozaiği’nin bir parçasını da Anadolu Aleviliği’ne ilave etmeliyiz.
Avrupa Hümanizması’nın yanına Anadolu Hümanizması olan Aleviliği de koymalıyız.
Kendinizi Avrupa Kültürü’ne,
Avrupa Kültürü’nü derneklerimize, evlerimize ve esas olan beynimize taşımalıyız.
İşte zor olan da bu değil midir?
Aslında değil.
Bunun yolu
Aydınımızdan,
Sanatçımızdan,
Bilim insanımızdan,
Dedelerimizden geçer.
Bunun yolu “cesur” davranmamızdan geçer.
Birbirimize karşı “çok cesuruz.”
Ama asıl cesaret cağı yakalamaktır.
Asıl cesaret Hünkar’ı Hacı Bektaş İlçesinde “kirli siyasilerin” elinden kurtarmaktır.
Asıl cesaret Hünkar’ı Gandi ile, Hünkar’ı Martin Luther King ile tanıştırmaktır.
Asıl cesaret Hünkar’ı
Kara Afirika’nın ak yürekli barış insanı Tutu ile buluşturmaktır.
Evet!
Asıl cesaret Hünkar’dan Gandi’ye,
Hünkar’dan Martin Luther King’e bir yol bulmaktır.
Hünkar’ı Orta Asya’ya geri götürmek olsa olsa bazı milliyetçi duyguları okşar.
Hiçbir ırmak kaynağına geri akmaz.
Denizlere deryalara akar.
Hünkar, Avrupa’ya gelmeli.
Yunus, Pir Sultan, Bedrettin
ve daha niceleri Avrupa’ya gelmeli.
Avrupa’daki fikirdaşları ile tanıştırılmalı.
Avrupa’nın Hünkar ile “zenginleşeceğine”, Yunus ile “ısınacağına” inanıyorum.
Bizler de Luther ile, Goethe ile , Schiller ile, Shakespeare ile, Russo ile, Brecht ile ve daha niceleri ile tanıştıkça zenginleşeceğimize, onları anladıkça ısınacağımıza ve Öğretimizi de daha iyi anlayacağımıza inanıyorum.
Bağlamamızı Piyano’nun
üstüne astığımızda,
Kavalımızın yanına Obua’yı koyduğumuzda,
Kemençe ile Kemanı
buluşturduğumuzda
ne güzel bir harmoninin çıkacağını
düşünebiliyor muyuz?
Çağdaş olmak yalnız “çağdaş” giyinmek değildir.
Kravat takmak, başörtüsü taşımamak çağdaş olmaya yetmiyor, yetmez de.
Evrensel olmanın birinci yolu
Evren’i tanımaktır.
Bu da Bilgi ile,
bu da Kültür ile,
bu da Eğitim ile Dil ile olur.
O halde kurumlarımızda Bağlamanın yanısıra Piyano kursları,
Deyişlerimizin yanısıra Dil kursları,
Biçki-dikiş kursları yanısıra Bilgisiyar kursları koymalıyız.
En cahilimiz
“Üç Dil” bilmelidir,
Anadilinden başka.
En cahilimiz,
Hünkar’ı, Yunus’u, Pir Sultan’ı
en az üç dilde de anlatmalıdır.
En cahilimiz,
en az üç dilde
sevgiyi sevdayı
söyleyebilmelidir.
Evet,
Eyüboğlu’nun deyimi ile en az
” Üç Dil” bilmelidir insan.
Ve
ben de diyorum ki,
en az ‘Üç Dil’de
“Okunacak en güzel kitap İnsandır”
diyebilmeli en cahilimiz.
Yeni dönemde, yeni yöneticilerimize düşen görev Aleviliği öğretmek değil, O’nu evrensel boyutlara taşımanın yollarını aramaktır.
O’nu çocuklarımızın anlayacağı dillerde öğretecek elemanlar bulmak ya da onları yetiştirmektir.
Öğretimizin üzerindeki sis perdesi, korku perdesi kalktı.
Ama Öğretimiz üzerindeki
“Kara Perde” duruyor.
Bu Kara Perde Bilgisizliktir.
Bu Kara Perde Aşiretçiliktir.
Bu Kara Perde Bölgeciliktir.
Bu Kara Perde Feodalitedır.
Bu Kara Perde “Irk-Din” sentezleridir.
Bu Kara Perde Cehalettir.
“Aydın”ımız ögreti cahilidir!
Öğretyi “Bilenimiz” de yetersizdir.
Öğretimizin anakaynağı “insan sevgisidir.”
Ama bizler sevgi-saygı yoksulu değil miyiz?
Birbirimizi sevelim ki,
Sevgi duygumuz gelişsin.
Birbirimizi sayalım ki,
Saygı duygumuz gelişsin.
“Eleştiri Duygumuz” ise zaten çok gelişmiş.
Bakın, Gibran ne güzel söylemiş:
“Hiçbir zaman gerçeği buldum, demeyin, gerçeklerden ‘bir’ gerçeği buldum, deyin.”
Ve ben gerçeklerden ‘bir’ gerçeği daha buldum kanısındayım:
“CEMAL-İ AVRUPA”
Necati Şahin
(Köln, 1997)

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler