Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

DEMOKRASİ İÇİN BİRLİK ( DİB): BU MAFYA REJİMİNE HELALLİK DEĞİL, YOLLUK GEREKİYOR

Demokrasi İçin Birlik ( DİB), AKP  İktidarını ve  Cumhur ittifakını destekleyen mitingler yapan, barışı savunan akademisyenleri ‘‘Kanınızla duş alacağım‘‘ diyerke tehdit eden, , İçişleri bakanılığı tarafından kendisine koruma verilen organize suç örgütü lideri Sedat Peker‘in konuşmaya başlamasıyla birlikte gündeme gelen karşılıklı tartışma ve suçlamlara ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

‘‘Ekonomiyi, ülkeyi kara para ve uyuşturucu trafiğinin merkezi haline getirerek yönetmekten başka çaresi kalmamış, lime lime dökülen bu rejimin üstesinden gelmenin yolu, toplumun etkin bir biçimde yönetebildiği ve denetleyebildiği şeffaf, demokratik, özgürlükçü, barış içinde bir ülke inşa etmektir. Temiz toplum için taleplerini yükseltecek bir yurttaş gücü ortaya çıkarmaktır‘‘ ifadelerinin yer aldığı Demokrasi İçin Birlik ( DİB) açıklamasında, şu kaydedildi:

Cumhur ittifakını destekleyen mitingler yapan, barış akademisyenlerinin kanında duş alacağını açıklayan, içişleri bakanı tarafından koruma verilen organize suç örgütü lideri Sedat Peker konuşmaya başlayınca, mafyalaşmış sermayenin kara para, uyuşturucu trafiğinin, sermaye transferlerinin, el koymaların devlet kurumlarıyla iç içe girdiği kanlı ve kirli ilişkiler ağı ortaya döküldü.

Doksanlardan beri Susurluk kazasıyla ortaya çıksa da üstüne gidilmeyen, tam tersine Susurluk sonrasında iktidara gelen AKP tarafından halk sindirilerek, hesap sorma yollarını kapatılarak derinleştirilen bu ilişkiler, sağ iktidarların mafyayla geleneksel bağını da aşarak iktidar ortaklığına dönüştü.

Bu rezillik, Kürt sorununun barışçıl çözümünü reddeden iktidarlar tarafından terörle mücadele safsatası ile meşrulaştırıldı. Devlet yetkilerini kullanarak insanlık suçları işleyenler, uyuşturucu trafiğinin, kanlı cinayetlerin, el koymaların içi içe geçtiği bu süreçte servet kazandı. Tek adam rejimiyle giderek yaygınlaşan keyfilik ve hukuksuzluk, ihale kanunundaki sayısız değişikliğin yarattığı denetimsizlik, yağma ve talanın bir sermaye birikim aracı olarak kanıksanması, mafya-tarikat-devlet-sermaye arasındaki ayrımları giderek silikleştirdi.

Doksanların içişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın “Bin operasyon yaptık”, Dönemin başbakanı Çiller’in “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” sözlerinin işaret ettiği korkunç gerçek, Kürtlerin özgürlük talebinin üstüne faili meçhullerle gidilmesiydi. 7 Haziran seçimlerinde kaybeden AKP’nin beka gerekçesiyle yükselttiği savaş kanlı servetlerin büyümesinin aracı haline geldi.

Demokrasi ve barış için mücadele edenler hukuksuz tutuklamalarla hapsedilirken, hasta tutsaklar kalan ömürlerini cezaevlerinde sonlandırırken, Ayşe öğretmen barış istedi diye bebeğiyle hapse konulurken, yıllardır tutuklu kalması için gerekçe üstüne gerekçe üretilen Osman Kavala serbest bırakılmazken,  eli kanlı suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı devlet eliyle hastanenin bir katı kendisine ayrılarak ağırlandı, ardından iktidar ortağı Bahçeli’nin “ülküdaşım” dediği Çakıcı serbest bırakıldı.

15 Temmuz sonrasındaki süreçte Çakıcı’nın serbest bırakılması, hukuksuz sermaye transferi ve mafyanın güdümünde siyasi rekabetin göstergesiydi. Devletleşmiş faşist dinci iktidarın ayrılmaz bir parçası olan bu ittifak, rant bölüşümü için kapışınca bu itiraflar ortaya döküldü.

Yalıkavak marinada çekilen o dörtlü fotoğraf (Mehmet Ağar, Korkut Eken, Alaattin Çakıcı, Engin Alan), mafya ve tarikatlarla ülkeyi yöneten Saray rejiminin suretiydi.

Mafyanın, 2002’de başlayan, 7 Haziran 2015 bozgunundan sonra el yükselten 19 yıllık AKP iktidarı döneminde kurulan yeni rejimin koalisyon ortağı olduğunun resmiydi.

Ülkenin, uyuşturucu ve kara para geçiş merkezi kılındığı bu manzaranın, bizzat tek adam rejiminin kontrolünde örgütlendiğinin fotoğrafıydı.

İktidar blokunun parçası olan bu mafya ağının, toplumsal muhalefeti sindirme ve gözdağı verme görevini de üstlendiğinin resmiydi.

Mafyalaşmış bu rejim halkın can güvenliği karşısında bir tehdit

Sayıları 60 bini bulan Köy (Güvenlik) korucusuyla, cezasızlık politikalarıyla, süper polis, süper savcı yetkileriyle, bekçi yasasıyla, her hak talebini terör suçu kabul eden hukuk sistemiyle, saraya bağlanmış yargısıyla, kamu görevlilerinin işledikleri suç iddialarından dolayı yargılanmasını engelleyen düzenlemeleriyle, adları her türlü yolsuzluğa karışan kayyımlarıyla, bir çok insanı hukuksuz yere içerde tutmanın yolu olan itirafçılık mekanizmasıyla ülkeyi uyuşturucunun AB ülkelerine geçirilmesinde merkez haline getiren, altı kez kara para düzenlemesi yapan, OECD ülkeleri içinde en büyük kayıt dışı ekonomiye sahip olan bu rejim, bütün yurttaşların can ve mal güvenliği için tehlikedir.

Ülkenin dağına, taşına, ağacına, keçisine, kuşuna, düşman talancı saldırganlık da, kadın kıyımına yol açan erkek egemenliği de hem bu kokuşmuşluğu beslemekte, hem de beslenmektedir.

Bu karanlığın üstesinden gelmenin yolu; halkın tabandan katılımıyla bizzat oluşturduğu şeffaf, demokratik bir rejimi inşa edecek yurttaş gücünü ortaya çıkarmaktır. Kürt sorununun barışçı, demokratik çözümü için adım atmaktır. Ancak böyle bir yurttaş gücü, temiz toplum için gerekli talebi yükseltebilir.

Demokrasi güçlerine düşen görev bu gücü ortaya çıkarmaktır. Bu çirkin fotoğrafların gölgesinde, bu çirkefin içinde yaşamaktan kurtulmanın başka yolu yok.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir