Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Sansür Yasası / Her felakette, her şeyi kadere bağlamak üzerine

– Mehmet Tanlı –

Türkiye’de geçen hafta sansür yasaları meclisten geçti. Sansür yasası görüşmelerinde yanıltıcı bilgiye hapis maddesi de dahil tüm maddeler tek tek kabul edildi. Kime ve neye göre yanıltıcı bilgi bunu hiç soran yok.

Herkes şimdi bu kısıtlamaları ve elden giden fikir özgürlüğünü konuşuyor ama nereden ve ne anlama geliyor bu sansür kelimesi?

Sansür ne demek?

Sansür terimi, Latince “censere” kelimesine kadar uzanır; Tercüme edilmiş, bir tahmin etmek, değerlendirmek, incelemek gibi bir şey anlamına gelir.

Sansür, Roma İmparatorluğu’nda en ünlü işlevi, görevi vatandaşları saymak ve servetlerini tahmin etmek olan yüksek bir makamdı.

Sansürcüler ayrıca o dönemlerde ahlakın denetlenmesinden de sorumluymuş.

Buradan “sansür” kelimesinin anlamı, yayınların devlet kurumları tarafından kontrol edilmesi anlamında evrilmiş, gelişmiştir.

Sansürden ne kastedilmektedir?

Sansür, radyo, televizyon, film, videodaki metinlerin ve yapımların gözden geçirilmesi ve kontrolü anlamına gelmektedir.

Ve benzerleri, çoğunlukla devlet tarafından atanan RTÜK gibi organ tarafından sansür, işleri siyasi, ahlaki, dini ve yasal açılardan kontrol eder.

Yayın yasağı koyar, ağır para cezaları keser aynı haksız yere ve siyasi nedenlerle Tele 1, KRT, Halk TV gibi bağımsız ve muhalif kanallara olduğu gibi.

Ön sansür ile yayın, yayınlanmadan önce bir makama sunulur ve bu makam daha sonra onu onaylar, düzeltir veya yasaklar.

Daha sonra ise sansürlük durumlarda, daha önce yayınlanmış yayınlara el konulur veya dağıtımı kısıtlanır veya yasaklanır.

Almanya’da sansür var mı?

Alman anayasasında ifade özgürlüğüne ilişkin paragraflar vardır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin 5’e (1) son paragrafında sansür uygulanmaz yazar.

Bu, özellikle ön sansürle ilgilidir. Aşağıdaki gibi bir kısıtlama ama olabilmektedir:

Bu haklar, genel hukuk hükümleri, gençlerin korunmasına ilişkin yasal hükümler ve kişisel onur hakkı ile sınırlıdır.

Bu, Almanya’da sansürün veya ifade özgürlüğünün kısıtlanmasının yalnızca yayınların içeriği yasaklandığında gerçekleştiği anlamına gelir.

Örneğin şiddetin veya pornografik görsellerin, tasvirlerin hafife alınması, önemsizleştirilmesini ve yüceltilmesini içerir.

İfade özgürlüğünün sınırları ve İfade özgürlüğü, Almanya’daki en önemli konulardan, değerlerden biridir. Bu özgürlüğün Anayasa’da belirtilen sınırları defalarca her seferinde hukuki ihtilaflara konu olmaktadır.

Ama Almanyada’da hakaretlerde ifade özgürlüğü kalkanı tarafından korunmaz. Bunlara karşı yasal işlem yapılabilmektedir.

Örneğin, Avrupa Birliği’nin Almanca konuşulan ülkelerinde ve İsviçre’de Holokost’un yani Yahudi soykırımının inkar edilmesi açıkça yasaklanmıştır. Bu suç sayılır ve ceza getirir.

Sansür konusunda uluslararası bir karşılaştırma yapacak olursak sansür, artık birçok ülkede günlük yaşamın bir parçası olmuş durumdadır.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’in yıllık raporundaki sıralamasına, dünyanın basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin bir bakacak olursak son sırada Kuzey Kore; Almanya ise 16. sırada yer alıyor.

Almanya’nın sıralamadaki bu yeri aşırı sağcı popülist gruplar da dahil olmak üzere gazetecilere yönelik tehdit ve düşmanlıktan kaynaklanıyor.

Çin basın özgürlüğü açısından 180 ülke arasında en alt sıralarda, 176. sırada yer alıyor.

Gazetecilerin yolsuzluk gibi hassas konularda haber yapmasına, Uygur meselesini konu yapmalarına Çin’de izin verilmiyor.

Ağır sansür geçmişte çok hükmedene tacı, tahtı kaybettirdi

Türkiye’de de sansür evet her geçen gün daha da artmaktadır: Bu yasayla her şey daha da şiddetlenecektir. Zaten her gün gazeteciler tutuklanıyor, gazeteler ve televizyon kanalları kapatılıyor. RTÜK ceza yağdırıyor, muhalif basın emekçileri tehdit alıyor onlardan bazıları dövülüyor bazende katlediliyor.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), TİP Milletvekili Serra Kadıgıl’in Diyanetle ilgili açıklamaları nedeniyle TELE1’e 10 gün ekran karartma cezası vermek istiyormuş. Diyanetin kapatılmasını kaç kez Alevi Çatı örgütleri dile getirdi, keza başka kurumlar, siyasetçiler Diyanet iktidara yakın siyasal ayrımcı çizgisi nedeniyle bu kurum her zaman eleştiriliyor.

Tele 1’e halkın sahip çıkacağını umuyorum çünkü böyle bağımsız bir TV kanalı kapatılamaz

Geriye dönüp baktığımız zaman tarihsel süreçte sansürcüler ve haksız yargılama yapanlar hep kaybetmişlerdir.

Sansür yasasından sonra vatandaşın susacağını sanıyorlarsa yanılıyorlar bu kanunu meclisten geçirenler.

Prompter olmadan mitinglerde, salonlarda konuşamayan iki cümleyi kuramayan, yan yana getiremeyenler Türkiye’de sansür uygulamak istiyorlar.

Bence bu yasa ülke seçim sürecine girerken seçime hazırlık yasası gibi bir şey.

Bu yasa değil çarşıda, pazardaki fiyatlar, hayat pahalılığı, geçim sıkıntıları ve halkın alım gücü, beslenmesi, yaşam kalitesi geleceğiyle ilgili planları belirleyecek seçimin kaderini.

Ağır sansürler geçmişte kendilerini çok güçlü sanan ne padişahları, diktatörleri götürdü, hepsi tacı tahtı kaybetti.

Sansür yasası çıktıktan sonra Almanya’dan Türkiye’ye seyahat edecek olanlar için Almanya Dışişleri Bakanlığı bir uyarı mesajı yayınladı.

Bartın-Amasra’da yitirilen 41 madenci kader kurbanı olmaz

Son Amasra’daki madende patlama sonucu 41 maden emekçisi vatandaşımızı daha yitirdik. Soma’da 300 üzerinde Ermenek’te keza onun üzerinde insan kaybedilmişti.

Bu kazalardan sonra insan tüm madenlerin güvenlik önlemlerini elden geçirip yeniliyebilirdi ama yapılmamış demek ki.

Şimdi yine devlet yetkilileri işi kadere bağlıyorlar. Kadere sığınmak değil sorumluluk almak gerekiyor.

Bence kadere sığınmak hiç inandırıcı değil bu ne bir insani tavırdır ne de İslam’a uyuyor.

Kaderi kalkan olarak kullanmak her şeyi kadere yıkmak tamamen siyasi bir manevra, manipülasyondur.

Kul, birey ve yönetici olarak yanlış yaptık diyen birisi yok. Çünkü kadere bağlamak en kısa ve kolay yol.

Ülkeyi yönetenler, çevreler, yandaşları son derece lüks içinde yaşarken, ulusal kaynakları, gelirleri kendi aralarında bölüşürken gariban madencinin rıskını çıkarmak için yeri yüzlerce metre altında kömür çıkarırken bunu hayatıyla ödemesini kadere bağlamak acizliktir dine de terstir.

Bu kader, fıtrat denilen şeyler niye hep yoksulu, fukarayı buluyor Allah aşkına?

Şehitlik ve kader neden hep yoksulların payına düşüyor

Katliam, fakirlik, işsizlik, şehitlik, ölüm, bir cani erkek tarafından kadın, kız olarak öldürülmek kader olmuş.

Ocaklarda hiç bir güvenlik tedbiri alma, modernize etme, kontrol etme, ehliyetsiz adamları işletmelere yönetici yap sonra kader de, bu büyük bir haksızlıktır ve asla inandırıcı değil bir kere.

Türkiye, bilimden, teknolojiden ve liyakattan böyle uzaklaştıkça bu tip facialar gelecekte de yaşanacaktır.

Emek mücadelesi, alın teri egemen güçleri insafına ve kadere terk edilecek kadar ucuz ve önemsiz değildir.

Fakirlik, sefalet ve bu patlamalar, faciaların kader olduğunu söyleyenler kendi refahlarını, zenginliklerini halkla paylaşmayan insanlardır.

Madencilerin, emekçilerin kader planıyla yönetenlerin kader planı aynı değildir.

Kader egemen, doyumsuz güçlere, devleti dizayn edenlere zenginlik, bize fakirlik ve ölüm planlanmışsa buna işci sınıfının, memurun, köylünün, emeklinin, öğrencinin yani bizlerin ortak itirazı ve mücadelesi kesintisiz sürecektir.

Amasra’da hayatını kaybeden madencilerimizin ailelerine başsağlığı, sabırlar, yaralılara ise acil şifalar diliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir