Metin Kaçmaz Yazdı: 23 Haziran halkın umutlarının yeşerdiği gündür.
‘Herşey güzel olacak dedik ve ortak akılla başardık’
31 Mart’ta yapılan ve Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi yenilgiyi hazmedemeyen AKP’nin delilsiz, gerekçesiz itirazları ve emir eri YSK’nın yanlı kararı sonucu İmamoğlu’nun elinden mazbatası alınarak seçimlerin 23 Haziran’da yenileme kararı alındı.
23 Haziran tarihinde yeniden yapılan İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi sonucu geleceğe olan umudun, 17 yıllık baskıcı, ötekileştirici siyasi anlayışa karşı duruşun zaferi olarak sonuçlandı. Bu sonucu çok iyi irdeleyip geleceğe yönelik siyasi adımların, politikaların üretilmesi şimdiden sağlanmalıdır.
17 yıllık AKP iktidarı döneminde halkın üzerinde yaratılan baskıcı, yok sayan, rantçı anlayış, bu süreçte cumhuriyetin, laikliğin altını oyacak girişimlerini en ileri boyutlara taşımasını bilmiş ülkeyi adeta şeriatla yönetilen, tek adam rejime getirmesini sağlamıştır. Türkiye bugün Tayip Erdoğan’ın ağzından çıkanların uygulandığı, atamaların tek adam tarafından yapıldığı, başta Eğitim Bakanlığı olmak üzere çocuklarımızın eğitimleri dinci, gerici vakıflara teslim edilip, okulların % 60’ı İmam Hatiplere çevrilerek ülkenin geleceği dindar ve kindar yetişecek gençlere teslim edilmek istenmektedir.. Ülkeyi iki kutupa bölüp kendi yandaşlarına devletin bütün olanaklarını peşkeş çeken anlayış, halka ise fakirlik, zam, yoksulluk sınırında yaşamayı reva görmektedir.
Demokratik Blok, ortak akıl, akıllı strateji başarıyı getirdi.
Kısa bir süre önce yapılan yerel seçimlerde millet ittifakı olarak kendisini adlandıran birlik akıllı siyasi manevrayla ülkenin önemli büyük belediyelerini kazanmasını bilmiştir. Bu başarının kazanılmasında en önemli kriter halkın üzerinde büyük umutlar oluşmasını sağlayan adına Millet İttifakı denilen oluşumun ortak çalışmasıdır. Ayrıca bu oluşum içerisinde yer alan partilerin seçimlere ayrı ayrı adaylarla değil, kazanması daha şanslı olan partinin adayıyla seçimlere girmesi de başarıyı getirmiştir. Ancak en büyük başarı ise HDP’nin büyük şehirler başta olmak üzere çoğu şehirlerde seçimlere girmeyerek buraların AKP’nin elinden alınmasına neden olan siyasi stratejisidir.
Özellikle Ankara, Mersin, Antalya, Adana gibi büyük şehirlerin kazanılmasının ardından en büyük darbe 20 yılın üzerinde belediye başkanlığının AKP’nin elinde olan İstanbul’un kazanılmasıdır. İstanbul belediye olanaklarının, maddi gücünün, yapılan tüm ihalelerin kendi yandaşlarına, dinci vakıflara, holdinglere, şirketlere peşkeş çekerek çok büyük bir rant çevresi oluşmasını başaran AKP için İstanbul’un kaybedilmesi en büyük darbe olmuştur. Tayyip Erdoğan’ın kendi ağzından söylediği ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ sözü boşuna söylenmemiştir.
31 Mart’ta seçimi kaybettiklerini çok iyi bilen AKP çevresi seçimin ardından siyasi manevralara başlayarak yazılı ve görsel yandaş medya vasıtasıyla algı operasyonunu başlatmıştır. İspatlayamıyoruz ama kesin olarak bir şeyler oldu yalanıyla aynı zarfa konulan üç pusuladan ikisini kabul edip Belediye Başkanlığı pusulasına şaibe karışmıştır söylemini direktife çevirtip emir erleri olan YSK eliyle 23 Haziran’da yeniden seçim yapılma kararını almışlardır.
Bu karardan sonra yapılan tüm açıklamalarda, televizyonlardaki açık oturumlarda AKP adına konuşanlar seçimde yapıldı dedikleri hileyi, onların ağzıyla hırsızlığı belgeleriyle açıklayamamışlardır. Hatta AKP adayı Binali Yıldırım televizyonda hırsızlık yapılmamıştır ama söylemek zorundayım itirafında bulunmuştur. Tüm algı operasyonlarına, Millet ittifakı adayı İmamoğlu’nu Fetocu, PKK adayı, bunların arkasında devleti yıkmak isteyen karanlık güçler var diyerek karalamaya, her gün yandaş televizyon kanallarında karalama kampanyalarını seçim anına kadar sürdürmüşlerdir
Haksızlık karşısında halkı kucaklayan barış dili halka umut olmasını bilmiştir
Hem 31 Mart hem de yenilenen 23 Haziran seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun politikaları ve kazanılan seçim başarıları halkın üzerinde olumlu etki yapmıştır. 17 yıldır AKP iktidarı döneminde sesini çıkartamayan, sesini çıkarttığında tutuklanan, hakkında hukuki işlemler başlatılan, devlet baskısını, ötekeleştirici anlayışını iliğine kadar hissederek ve korkudan sesini çıkartamayan halkın kazanılan bu seçim başarısı üzerindeki ölü toprağın atılmasına, korku zincirinin kırılmasına sokaklara çıkarak sesini yükseltmesine neden olmuştur. Özellikle İmamoğlu’nun barış dili, sevgi dili, umut vaat eden dili karşılık bularak milyonları peşinden sürüklemesini bilmiştir.
İmamoğlu’nun her gün düzenlediği, hatta ziyaretler yaptığı pazar gezileri, sokak ziyaretleri küçük çaplı mitinglere dönüşmesi 17 yıldır insanlar üzerinde yaratılan korku imparatorluğunun, 31 Mart seçim sonrası yasaların yerle bir edilerek seçimin iptali halkın artık tek adamın, yanlı YSK’nın verdiği kararlara olan tepkisinin sokağa taşmasıydı adeta.
Bir çocuğumuzun yarattığı ‘Herşey Güzel Olacak’ sloganı halkın umudunun, geleceğe olan inancının yaratıldığı, umut rüzgarlarının esmesinin sağlandığı, insanların yüzlerinin yıllar sonra güldüğü bir ortak şölene dönüştü adeta.
İnsanları kucaklayan barış dili, değişim, yenilik isteyenlerin istemleri, insana saygı inanca saygı, Barışmaya, buluşmaya, uzlaşmaya, birbirimizi sevmeye geldik, yıkın önyargıları diyen, kimsenin yaşam biçimi bizi ilgilendirmez herkesi kucaklıyoruz diyen, biz Mevlana’yı, Yunus’u, Hacı Bektaş-ı hatırlatmaya geldik, aklı, bilimi tercih eden herkesi kucaklamaya geldik,bu şehirde ‘azınlık’ diye bir kavram yok, bu güzel şehirde geleceği birlikte inşa edeceğiz, sizi aldatmayacağım ne de aldanacağım, çocukların, gençlerin Ekrem abisi olmaya geliyorum, bugün demokrasiyi tamir ettiniz ‘Yaşa İstanbul’, artık partizanlık bitti hak, hukuk, adalet var diyen ve yıllardır halkın hasret kaldığı dili kullanan İmamoğlu’nun başarısı işte bu temel kavramlarda yatmaktadır.
Bu dil aslında AKP iktidarının gerilediğinin, bundan sonra kaybetmeye yakın olacağının habercisi olan bir dildir. Tüm seçimler boyunca hakaretler, küfürlere, iftiralara, korkutmaya, mahkemelere vererek hesap soracağını, seçilse bile görev yaptırmayacağım diyen dilin kaybettiğinin göstergesi olan bir dildir. Bu sevgi dili toplumun tüm kesiminden oy almasını, insanlara umut vermesini bilmiştir.
HDP’nin akıllı siyasi öngörüsü ve stratejisi kazanımda en büyük etkendir.
23 Haziran seçimlerde başarının en büyük mimarı bence HDP’nin ortaya koyduğu tavırdır. 31 Mart seçiminde Kürt seçmenlerin sandığa giderek Ekrem İmamoğlu’na oy vermesini gören AKP iktidarı 23 Haziran seçimlerinde muhafazakar kürt seçmen oylarını kazanmak için daha önce sürdürdüğü Kürt düşmanlığı siyasetini bir kenara bırakarak kucaklayıcı, barış dilini kullanmaya başladı. Baktı ki bu söylem karşılık bulmuyor bu seferde Abdullah Öcalan’ın tarafsız kalın dediği mektubu piyasaya sürerek HDP ve Kürt seçmenini etkilemeye çalıştı. Yapılan tüm bu girişimlere rağmen HDP’nin bu seçimde biz kitlemizi sandığa götürüp Ekrem İmamoğlu’na oy verdirip Faşizmi, diktatörlüğü yenilgiye uğratacağız duruşu karşısında AKP’nin taktiği tutmadı.
Burada HDP’nin bu tavrını, yayınlanan mektubu sosyal medyada eleştirenler aslında olaya kendi perspektiflerinden bakarak yanlış yapıyorlar. HDP bir parti ve Kürt halkının temsilcisi olan ve bu uğurda çok büyük bedeller ödemiş bir partidir. Kazanmış olduğu belediyelere kayyumlar atanarak görev yaptırılmayan, tüm kadroları içeriye atılarak yıllardır yargılanan, meclis çatısı altında ya da Türkiye’nin batı kesimlerinde siyaset yapması neredeyse imkansız hale getirilmiş, her gün polis ve faşist baskılara maruz kalmış bir parti olarak kendi geleceği ve kazanımları üzerine siyaset yapması bence doğru ve mantıklı bir karardır. Hiç bir partinin arka bahçesi veya yörüngesinde değil kendi ilkeleri ve duruşuyla siyaset yapmaya çalışan bir partidir. Olayı geniş bir anlayışla değerlendirdiğimizde eleştirmekten daha ziyade alkışlamak gerekir diye düşünüyorum.
HDP’nin oluşturulan ortak platformun dışında kalarak değil aksine hiç çekinmeden destekleyerek Türkiye’de Kürtlerin, Alevilerin, solcuların, ezilen tüm halkların kurtuluşunun ortak olduğunu sahada göstermesi doğru bir adımdı.
Aleviler seçimlere yönelik adımlar üretememektedirler.
Yerel seçimler göstermiştir ki şimdiye kadar yapılan tüm seçimlerde doğru stratejiler, duruş sergileyemeyen Alevi kuruluşları, yöneticileri yapılan yerel seçimlerde ve 23 Haziran’da yenilenen İstanbul seçimlerinde de bir varlık gösteremeyerek siyasi partilerin arka bahçeleri olmaya devam etmektedirler. Ekrem İmamoğlu’nun kazanması, büyük belediyeleri Millet İttifakının kazanması doğru bir kazanım ama Alevi kuruluşları bu seçimler süresince kendi gücü ile orantılı siyasi partiler nezdinde bir karşılık bulmuşlar mıdır.
Kurum yöneticiliğini, kurumun siyasi anlayışını bir partiye kapağı atmak olarak gören bir anlayışa sahip olduğumuzda veya yapılan seçimler boyunca stratejimizi örgütsel gücümüzün karşılığı olarak Cemevlerimize yasal statü verilsin’, Zorunlu Din Dersleri Kaldırılsın’, ‘Aleviler yasal olarak tanınsın vatandaş olarak tüm haklara sahip olsun’, Alevi Köylerine zorla cami yaptırılmasın’ vb. birçok temel taleplerimizi siyasi partiler nezdinde ne derece savunabildik. En son yapılan yerel seçimler göstermiştir ki Alevi kuruluşları siyaseten sınıfta kalmışlardır. Türkiye’de kurulu olan tüm Alevi kuruluşları ortak imzalı dilekçeyle Antalya İl Meclisi seçimlerinde ismini yazdıkları Alevi adayın da listeye konularak seçilmesini talep edecek kadar siyaseten bittiklerinin ve güçlerinin olmadığını adeta ispatlamışlardır.
Milyonlarca Alevinin örgütlü gücü konumunda olan Alevi kuruluşları ortak akıl, ortak istem, ortak irade geliştirerek siyasi partiler nezdinde ciddiye alınan, taleplerine destek verilen bir konuma gelmediği, sen benci tutumları değiştirmediği müddetçe daha çok siyasi partilerin arka bahçesi olur, ciddiye alınmazlar.
31 Mart ve özellikle 23 Haziran seçimleri göstermiştir ki Türkiye önümüzdeki süreçte siyasi olarak yeniden dizayn edilecektir. Yerel seçimlerde gerçekleştirilen bu ortaklık, birliktelik, geleceği gören siyasi anlayış devam ederse Türkiye yeni bir güne merhaba diyecektir. Burada Aleviler aynayı yüzlerine tutup bu gelişmelerin neresinde olacaklarını, bunun için hangi adımların atılması gerektiğini düşünmek zorundadırlar. Gün kurulan ortak birliktelikler içerisinde yer alarak taleplerimizi daha güçlü dile getirme günüdür. Gün ufak sorunlar karşısında birlikten ayrılıp siyasi partilerin başarıları karşısında sadece sevinme günü değildir.
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler