MUNZUR DOĞURDU VE EMZİRDİ ONLARI

Efsanesi dilden dile dolanır durur Munzur’un. Rivayete göre; iyi yürekli çobandan alır adını. Sütün beyazlığından da rengini… Munzur’un suyu, dağlarını delerken kırk yerinden, sırrını açığa çıkarmak isteyenlere karşı da isyana durur adeta. Şahlanır, hırçınlaşır, köpürür… Asilliğini, asi oluşundan alır zaten. O yüzden zordur, zorludur, gözü karadır. Bütün bu hırçınlığına rağmen onurludur, dürüsttür, merttir, dosttur. Kucaklayıcıdır, koruyucudur, doyurucudur, güven vericidir. Farklı bir enerjisi, büyüsü ve gizemi vardır.
…
Aktıkça yükseklerden coşar, beslenir, büyür içindeki deli cesaret. Hiddetlendikçe de geçit vermez olur. Geçmek için icazet almak gerekir. Yürekli bir ruhun taşıyıcısı olmak, onun en büyük koşuludur çünkü. Yaklaştıkça hissedersiniz bunu, duyarsınız; gürültülü ama huzur veren sesini…
…
İçine doğru girdikçe ufak tefek çarşılar, pazarlar karşılar sizi. Kendi yöresine has; takılarıyla, oyalı yazmalarıyla, fularlarıyla, sevdiklerinize hediyeler almaya teşvik eder adeta. Güler yüzlü, sıcak, samimi ve sevgi dolu insanların ev sahipliğinde… Bu özelliğiyle aş katarken ev sahiplerine, büyüleyici doğasıyla da kendisine konuk olan herkesin gözünü doldurur, yüreğini hoplatır ve ruhunu doyurur.
…
Muhteşem doğasına konuk olurken, bağlamanın telinden düşen bir müzik eşlik eder sizlere. Bütün konuklarının kulağını dolduran ve ruhuna fısıldayan notaların sesi, mutlaka yankılanır durur bu vadide. Bu melodi kimi zaman hüzne boğar kendisine misafir olanları. Geçmişte yaşatılan acıları, katliamları, kayıpları, sürgünleri, haksızlıkları hatırlatır haliyle… Ve hala yaşanmakta olan acıları.. Kimi zaman ise halaya durdurur… Üç ileri üç geri… Sıkı sıkıya bağlar, bütün kadınların-erkeklerin ve çocukların ellerini; kardeşçe, dostça, aşk ile.
…
Mutluluğun, hüznün, huzurun, coşkunun, özgürlüğün ve acıların paylaşıldığı zamanların ve halayların sesi yankılanır durur böylece, dağlarının doruklarına doğru…
…
O yüzden de eğlenmek, nefes almak ve doğanın eşsiz güzelliklerinden haz almak isteyenlerin ilk uğrak yeridir Munzur. Bir de dua etmek isteyenlerin… Ona gidenlerin olmazsa olmazıdır, buz gibi suyundan içmek, bir de kabul olmasını umut ederek; adaklar adayıp, mum yakıp, dua etmek… Edilen dualar; iyilikler, güzellikler, hayaller, umutlar ve sevdaya dairdir çoğu zaman…
…
Ve en sonunda yapacağını yapar Munzur. Yorar insanları, iştahlarını kabartır. Sonra da doğasına has sofralar kurdurur. Ağaçlarının gölgesinde, sohbetin ve huzurun eşliğinde…
…
Peynirler, yağlar, börekler, parğaçlar, zılfetler, şirler(şire kut), gözlemeler, yağlı ekmekler, çökelek ve toprağın kokusu üzerinde tüten yiyeceklerle süsler sofraları. Karpuzları, kavunları, içecekleri ise göz göz akan ve buz gibi suyunun içinde soğutur. Dolaba ihtiyaç bırakmadan, tazeliğini korur bütün gün. O derece soğuktur yani. Öyle ki; iddialar dahi olur onun üzerine. Çünkü kimse ellerini, ayaklarını uzun bir süre içinde tutamaz. Hele ki içine girmek, büyük bir cesaret örneği sayılır…
…
Savaşın, yıkımın, katliamın ve yangınların gölgesinde ayakta kalan ve bu kötü günlerin izlerini taşıyan Munzur’da, sıra doğa yürüyüşlerine gelince, bu hiç de kolay olmaz. Adeta test eder gücünüzü, azminizi, kararlılığınızı ve sabrınızı… Düz bir yolda ilerlemenin konforunu vermez o yüzden. Düşmeden, pes etmeden nasıl yol alınacağını, nasıl ayakta kalınacağını öğretir size. Belki de uğramış olduğu zulmün kalıntılarını, sert doğa koşullarını hatırlatmak içindir bu…Yok edilen insanlarıyla, ormanlarıyla, bitkileriyle ve hayvanlarıyla, bu kanlı zamanları hiç unutmamış olacak ki; kadim dostlarına geçit verir sadece. Bir de; kurtlara, tilkilere, kelebeklere, kuşlara, ayılara, tavşanlara, sürüngenlere, güvercinlere, akbabalara, dağ kartallarına, turnalara, kekliklere, nesli tükenmiş vaşaklara, dağ keçilerine, geyiklere, alabalıklara ve daha nicelerine…
…
Daha yükseklerde ise; doğasına özgü narin ve rengarenk çiçeklere, ender bulunan bitkilere…(dağ mantarı, tırsıke, morosıng, kenger, ve dağ sarımsağı bunlardan bir kaçıdır sadece). Üstelik ulaşılması zor olsun diye, gözlerden ırak yerlerde saklar onları. Bazıları var ki; Munzur”un kışına ve engebesine rağmen isyana dururlar ve özgürce sergilerler kendilerini. Munzur’a hatırlatır gibidir adeta, ondan aldıkları asiliği, zerafeti, hırçınlığı, cesareti ve özgürlüğü…(kaya geyikleri, dağ keçileri gibi…) Yani Munzur’a ait olanlara ulaşmak, onları almak hiç kolay değildir aslında. Bunun için çok yol katetmek, epey yorulmak ve çok fazla azim gerekiyor. En önemlisi de Munzur’dan ve onun gölgesinde saklanan yoldaşlarının rızasını almak…
…
Aşıkların aşklarını, insanların dostluklarını içinde yıkadıkları MUNZUR; bugünlerde yine mutsuz ve kırgın… Doğaya, hayvana ve insana düşman olanların varlığından dolayı da çok tedirgin… Barajlarla, yangınlarla, doğasını ve insanlarını tutsak edip sonra da özgürlüğünün elinden alınacağı korkusuyla kederli… Mutluluk, huzur ve cesaret saçan hallerine gölge düşürecekler diye endişeli… Daha önce de görmüştü, tanık olmuştu çünkü rengini kana bulayanlara. Ne kadar acımasız olduklarından haberdar. O yüzden, zalimin ayak sesinden endişeli, üzgün, dalgın ve çaresiz…
…
Evet Munzur doğurdu ve kendi göğsünde emzirdi bütün dostlarını. Şimdi de daha geç olmadan, yardım istiyor onlardan. Rant kavgalarına ve zalimlerin kirli emellerine tutsak edilmeden, üzerinde dolaşıp duran bütün yanlış hesapların, boşa çıkarılmasını istiyor…
…
Barajlar, yangınlar, katliamlar olmadan; güzelliklerinin aşkına; bütün hırçınlığıyla, asiliğiyle ve cesaretiyle özgür akmaya devam etmek istiyor Munzur…
Sevda ile
Aşk ile…
Zarif LAÇİN

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler