1978 Maraş Katliamı 2. Bölüm

– Sadık Erenler / Araştırmacı- Yazar /S.Erenler@web.de –
Olayın bir numaralı sanığı olan Ökkeş Kenger, sonradan soyadını Şendiller olarak değiştirip, olayların uygulayıcısı olarak da ödüllendirilerek 19. Dönem Kahramanmaraş milletvekili olarak meclise girdi. Tayyip Erdoğan hükümeti tarafından da sözüm ona Alevi sorunlarını masaya yatıran Alevi Çalıştayına çağrıldı. Sanırım ki; birilerine Aleviler nasıl katledilir brifingi vermesi içindir. Aydınlık Gazetesi, Kahramanmaraş olaylarının kanı kurumadan 12 Ocak 1979 tarihli sayısında şu iddiaya yer veriyordu. “Kahramanmaraş katliamı, EDEM (Yağ Fabrikası) toplantısında kararlaştırıldı. Katliamdan 15 gün öncesine rastlayan toplantıya, EDEM ortağı Faruk Arıkan, Fabrikatör ve Hacı çiftliğinin sahibi Muammer Pakdil, kardeşi Cahit Pakdil, Faruk Arıkan’ın ağabeyi Hacı Osman Arıkan, Pişkinler İplik Fabrikası sahibi Abdurrahman Pişkin, Çırçır ve Prese Fabrikatörü Sıddık Akdişli, Tanrıverdi Çırçır Fabrikası sahiplerinden Zekeriya Tanrıverdi, Yağlıca Kardeşler Kooperatif şirketi sahipleri Kasım ve Ali Yağlıca, Fabrikatör Tarık Sarıkatipoğlu, Çırçır Fabrikatörü Mehmet Vakkasoğlu, AP il başkanı ve Kadıoğlu Çiftlikleri sahibi Faruk Kadıoğlu, Belediye Başkanı Ahmet Uncu, MİSK Bölge Temsilcisi (Başkanı) Cemil Tozkoparan katıldılar. Toplantının açış konuşmasını yapan Hasan Balcı: “ Bugüne kadar bizleri koruyabilmeleri için ülküdaşlarımıza her ay 250.000 lira para veriyorum. Sizler ise bugüne kadar bir kuruş yardım yapmadınız. Hükümete haddini bildirmek ve Alevi koministleri yok etmek istiyorsak mutlaka birleşip bütün gücümüzü ortaya koymalıyız. Elbirliği yapalım, Maraş’ı koministlerden, POL-Der’cilerden, TÖB-DER’cilerden temizleyelim, demiştir. Gazetenin bu haberi tekzip edilerek yalanlanmamıştır. Aslında herşey apaçık ortada . Emekçilerin alınterini sömürenlerin bir araya gelişlerine ve konuştukları konunun içeriğine bakıldığında oynanan oyunun kaderinin bu kirli eller tarafından çizildiğini de böylece öğrenmiş oluyoruz. Toplantıya katılanlara bakınız; tümü işveren ve alınterinin hakkının verilmesinin de tartışmasız karşısındalar. İşyerlerinde çalışmakta olan Sünni ama solcu ve Alevilerin tarihsel geleneklerinde yatan hakkını yedirmeme, hatta hak verilmiyorsa mücadeleyle alma kararlılığı, alınterini sömürüp de emekçiyi üç kuruşa, yani boğaz tokluğuna çalıştıran zihniyetin bir çatışmasıdır bu. İşyerlerindeki sendikal çalışmalar genellikle sol eğilimli emekçiler tarafından gündeme getirilip sıcak tutulur. Amaç; sömürünün ana damarını tıkamak ve hakkı olanı almaktır. İnsanların kanını sömürmekte ısrarlı olan bu vampir zıhniyeti, kurulacak sendikalarla çıkarlarının önlerinin kesileceğini ve karlarının azalacağını düşünürler ve buna öncülük eden solcu emekçilere gözdağı verilir, gerekirse işten attırılır, sokak aralarında döğülürler. Her ay 250.000 liranın verilmesi de bunun karşılığıdır. Demek ki haklar çok yeniyor ki onlar için hiçbir şey ifade etmeyen ve devede kulak olarak görülen 250.000 lira ile yakalarını biraz sıyırabiliyorlar. Ama halkı yanlarına çekip olayları toplumsal bir yara haline getirmek de onların duygusallığıyla oynamaktır. Yapanlar da zaten bunu yapıyorlar. Maraş insanının inancın neresinde olduklarını bilenler camilere bomba atıldığını, koministlerin ve Alevilerin bilmem ne yapacakları safsatasını yayarak insanların en zayıf noktasından vurmasını biliyorlar. Alevi ve solcu mahallelerine saldıranlar cebi dolu olanlar mı? Kesinlikle hayır. Belki onlar saldırdıkları insanlardan daha fazla sömürülüyorlardır ama, bunun bilincinde değiller ve her türlü oyuna gelmeye hazır insanlar olarak eğitilmişler. Ne kazandı heryanı kan denizine çeviren sağcı mahallenin sakinleri? Hiçbir şey. Aslında akıllarını yitirrmekle kalmayıp çıkar çevrelerinin ellerinde birer maşa olarak yitirdiklerinin onurları olduğunun da farkında değiller, hiçbir şeyin farkında olmadıkları gibi. Ama olan oluyor. Koyun sürüsü gibi saldırıp evleri, dükkanları yakıp yıkıyorlar, hem de kapılara işaretler koyarak yanlış yerleri yakıp yıkmamak için. Önlerine çıkan kadınmış, erkekmiş, gençmiş, yaşlıymış, çocukmuş, hamileymiş demeden cihat açılmış gibi düşman üstüne gözleri öfkeyle dönmüş, tüm ezilmişliklerinin, yoksulluklarının, açlıklarının, işsizliklerinin, horlanmışlıklarının acısını çıkarmak uğruna saldırıyorlar, öldürüyorlar yorulana değin, vuruyorlar sopaları kollar kalkmayana değin. “Biat Kültürü” burada da kendini gösteriyor. Çıkarları gereği insanların en zayıf noktalarına dokunarak onların galeyana gelmesi noktasında sloganlar kullanıyorlar. Ama böyle bir şeyin haklı gerekçesi olamaz… Bunun adı vahşet… Bunun adı katliam… Katliamın ardından açılan dava sürecinde bile mağdurları hedef alan saldırılar sürdü. Mağdur avukatlarından Ahmet Albay, Ceyhun Can ve Halil Güllüoğlu öldürüldü. Nusret Senem canını zor kurtardı. O günlerde mağdur avukatlarından biri de Ali Kalan idi. Kahramanmaraşlı bir Alevi olan Kalan, o günlerde Ankara’daydı. Tehditlere rağmen davaya müdahil oldu. Habertürk’e o günleri değerlendiren Kalan, dava sürecinde sürekli tehditler aldıklarını söyledi. Katliamı sol iktidarı yıkmak, dine dayalı bir düzen kurmak için gerçekleştirilen bir kalkışma olarak değerlendiren Kalan, dava dosyasına inanılmaz vahşet olaylarının girdiğini söyleyerek, “Dosyalarda 11 yaşında bir çocuğun bizim Maraş’ta ‘don kazanı ‘ olarak adlandırılan kazanda yakılması da mevcuttu” dedi. Kalan yargılama sırasında olayın perde arkasındaki güçlerin de ortaya çıkarılması için inceleme yapılmasını istediklerini, ancak mahkemenin bunu kabul etmediğini belirterek, mahkemenin daha çok kimin kimi vurduğu kısmıyla ilgilendiğini; bir kısım insanların ceza almadığını; en ağır ceza alanların bile 1991 yılındaki afla çıktığını hatırlattı. Alevilik Araştırma Merkezi Başkanı Ali Yıldırım ise 12 Eylül darbesinin başlangıcının Maraş Katliamı olduğunu söyleyerek, “Süleyman Demirel o günlerde ‘Olayların olacağını hükümet biliyordu’ yönünde bir açıklama yaptı. Demirel, hangi bilgiyle bunu söyledi. Bunu aydınlatılması lazım. Aynı günlerde ‘Bana milliyetçiler adam vurduruyor dedirtemezsiniz’ diyor. Bu işin sağcı çeteler tarafından yapıldığı belli. Maraş’ta darbe sürecini başlatıp Çorum’da tamamladılar. Her iki olayda da açık şekilde Aleviler hedef alındı. Bu katliamlar darbeyi meşrulaştırmak için yapıldı. Yargılama 12 Eylül sürecinde oldu. Darbe kendini meşrulaştıran bir olayı yargılayamaz. Asıl bu tezgahın aydınlanması lazım. Bunun için de hiçbir şeyden korkmayan bir iktidar lazım,” dedi.
Davanın nasıl sonuçlandığı… Katliamın ardından Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay, İlleri Sıkıyönetim Askeri komutanlığı 1. Nolu Askeri Mahkemesi’nde çoğu sağcı 804 kişi hakkında dava açıldı. Sanıklardan 29’u ölüm cezasına çarptırıldı. 7’si müebbet hapse, 7’si 15-24 yıl, 29’u 10-15 yıl, 259’u 5-10 yıl, 26’sı ise 1-5 yıl arasında hapis cezası aldı. 379 kişi beraat ederken 68 kişi firarda olduğu veya dava sırasında öldüğü için davadan düştü. Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yapılan yeni yargılamada idam cezaları uygulanmadı. İdam cezasına çarptırılanlar bile Turgut Özal tarafından 1991’de çıkarılan ve siyasi mahkumları da kapsayan afla cezaevinden çıktılar. Kahramanmaraş Katliamından 32 yıl sonra, 19 Aralık 2010’da Alevi Örgütleri Kahramanmaraş merkezinde ilk kez bir anma günü düzenlediler. Alevi Örgütleri, 32 yıl önceki katliamın perde arkasının hala aydınlatılmış olmadığı gerekçesini göstererek sorumluların ortaya çıkarılması için yeni bir girişim başlatma kararı aldılar. Alevi Örgütleri, Kahramanmaraş kurbanlarını ilk kez 32 yıl sonra anmaya başladıklarında Kahramanmaraş’taki sağcı ve şeriatçı güçler yeniden ortaya çıkarak 32 yıl önceki aynı tahammülsüzlüğü burada yeniden sergilemeye çalıştılar. Hiç bir dersin alınmadığı apaçık ortadaydı. Kendi kendileriyle hesaplaşmaktan bile korkan bu gruplar protesto eyleminde sloganlar atmaktan da geri kalmadılar. Alevilerin düzenlediği anma yürüyüşüne ; ”Burası Maraş, buran çıkış yok” sloganları ve tekbir sesleriyle “bozkurt” işareti yaparak saldıranları çevre illerden takviye edilen polis güçleri engelledi. Böylece 32 yıl önce yaşanan olaylar en azından büyük acılar yaşanmadan engellenmiş oldu. Anma gününü düzenleyen Alevi Örgütleri sorumluların bulunup yargılanması için dosyanın yeniden açılmasından yana tavır aldılar. Türkiye’nin en büyük Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, tarihimizin en büyük katliamlarından biri olan Kahramanmaraş Katliamının Aleviler için hangi anlamı taşıdığını şu sözlerle anlatıyor: ”Aleviler Maraş’ı yeni Kerbela gibi algılıyorlar. Savunmasız, suçsuz insanlara silah, pala, kazma, kürek, balta ile saldırılıp, çoluk çocuk, yaşlı, bebek, hamile kadın demeden öldürüldü. Kerbela da aynen böyledir. Orada silahlı Yezid orduları da savunmasız Hz. Hüseyin ve ailesini çoluk çocuk demeden katletmişti.” Kahramamaraş’taki anmalar sırasında karşılaştıkları tablonun asla Maraş’ı ve Maraşlıların tamamını temsil etmediğini söyleyen Ali Balkız: “Meydana gelip bizim aramıza katılmadılar ama pek çok balkondan insanlar bizi alkışladılar. Yani balkona çıkan Ökkeş Şendiller değildi. (Kahramanmaraş olaylarının bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger soyadını değiştiren Ökkeş Şendiller, kendi İrtibat Bürosunun balkonundan anma etkinliğine katılan Alevileri yanındaki 15-20 kişi ile birlikte izlemekteydi. SE) Elbette insanların üzerinde bir tedirginlik var. Maraş büyük bir travma yaşadı. Alevilerin, solcuların tamamı göç etti. Geri kalanlarda da ‘başımıza bir şey gelir’ tedirginliği hala var. Belki de o hesaplar sorulsa, gerçekler açığa çıksa herkes rahatlayacak. Maraşlılar bu töhmetten kurtulacak,” dedi. Ali Balkız anmada dile getirdikleri Maraş katliamı dosyasının yeniden açılması ve perde arkasının aydınlatılması için önümüzdeki günlerde girişim başlatacaklarını söyleyerek, aydınlatılmasını isteyecekleri ana başlıkları şöyle sıraladı: “Bülent Ecevit’in çekmecesinden çıkan o belge neydi? Ne kadar hukuki değer taşıyor? (Ecevit’e olayların ardından bir MİT mensubu tarafından gönderilen mektupta MİT içerisinde MHP kadrolaşması olduğu belirtilerek, Kahramanmaraş katliamının MİT’in Adana merkezinde görevli olan MHP yanlısı MİT elemanlarınca planlandığı öne sürülüyordu.) Bu belge Ecevit belgeseli hazırlayan Can Dündar ve Rıdvan Akar tarafından gündeme getirildi. “Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın olaylara lakayt kalmasının ve dönemin valisi ile jandarma komutanının olaylara müdahalede yetersiz kalmalarının nedeni ne? Bir hafta süren olayları kendiliğinden parlayan bir halkın yapması mümkün değil. Arkasında mutlaka örgüt veya örgütler olabilir. Çorum katliamındaki rolleri bariz olan kimi yabancı gizli servislerin Maraş’ta da olabileceğini düşünüyoruz.” “Günler öncesinden bir nüfus sayımı yapılıyormuş gibi Alevi evleri numaralandırılmış, kapılarına çarpı işareti konulmuştu. (Yavuz Selim’in torunları oldukları nasıl da belli…SE) Bunları kim yaptı? Yine şehre Milli Piyangocu kılığında insanlar getirilmişti. Kimdi Bu insanlar?” “Olaylar Çiçek Sineması’na tesiri düşük patlayıcı atılarak ardından, ‘Koministler attı’ denilerek solculara saldırılmasıyla başladı. Ertesi gün iki solcu öğretmen vuruldu. Onları vuranlar olacakları da biliyordu. Bu kişiler kimdi?” “Yargılamayı 12 Eylül mahkemelerinde alelacele kapatan, hatta olayın mağdurlarını yargılayan, günlerce Alevi ve Solcu gençlere işkence yapan emniyet mensupları ve işkenceciler kimdi? Bunların açığa çıkarılmasını istiyoruz.” 2010 Aralık ayında İstanbul’daydım. Her zamanki gazetem Milliyet’i bulamayınca Habertürk Gazetesi’ni aldım.Maraş olaylarının 32. Yıl dönümüydü. Gazeteci Ali Kemal Erdem’in yazı dizisi vardı Kahramanmaraş Katliamı ile ilgili. Heyacanla okudum. Tam da benim kitabımda o konuyu işlediğim zamana denk gelmişti. 32 yıl sonra yapılan anma etkinliğinin Maraş’ta uyandırdığı heyacan ve infialı birlikte yaşamak vardı. Gazeteci Yusuf Kılıç’ın Habertürk’teki 20 Aralık 2010 yazısını olaylara 32 yıl sonra nasıl bakılıyor merakıyla buraya almayı gerekli görmekteyim. 32 yıl sonra değişen bir zihniyet var mı? Kahramanmaraş Müftülük Meydan’ında saat 10’da başlayan anmaya ve kitlesel basın açıklamasına Avrupa’nın yanısıra Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen binlerce Alevi katıldı. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, Kahramanmaraş’a “Bir yarayı kaşımaya, kin ve nefret duygularını körüklemeye “ gelmediklerini vurguladı. 32 yıl sonra katliam kurbanı canları anmaya geldiklerini belirten Balkız, “Bugünleri unutmayız. Ne Kerbela’yı unuttuk; ne de Dersim’i , Maraş’ı, Sivas’ı, Malatya’yı, Gazi’yi. Biz Aleviler kin tutmayız, öç almayız, cana kıymayız. İncitilsek de incitmeyiz. Ama inciltile inciltile incitilecek yerimizin kalmadığının da farkındayız. Bu nedenle örgütleniyoruz. Ne Sünni kardeşlerimizin Alevilerle, ne Alevilerin Sünnilerle bir sorunu var. Temel sorun; sistemin, devletin biz Alevileri görmezden gelmesi yok saymasıdır” dedi. Ali Balkız, 1978’deki olayların MİT içindeki br fraksiyon tarafından provoke edildiğini öne sürerek, “Bu provakasyon ile halklar karşı karşıya getirildi. Katliam dosyası yeniden açılsın, darbeciler yargılansın,” dedi. Bozkur işareti yaparak “Burası Maraş, buradan çıkış yok,” sloganı atıp yürüyen ve meydana girmek isteyen grubu güvenlik kordonu oluşturan Çevik Kuvvet polisi dağıtmaya çalıştı. Sokak arasına kaçarak dağılan grup yeni katılımlarla daha da kalabalıklaşarak başka bir sokaktan meydana girmeye çalıştı. Yol kenarındaki taşlardan ve sopalardan toplayan grubu polis biber gazı ve ses bombaları ile dağıtmaya çalışırken, bazı göstericiler gözaltına alındı. Olay yerine gelen Vali Mehmet Niyazi tanılır, Emniyet Müdürü Mustafa Aydın ve MHP İl Başkanı Mustafa Pastırmacı grupla konuşarak yatıştırmaya çalıştı. Ancak Vali tanılır da grubun hedefi oldu. Meydana giremeyen grup, daha sonra Valilik önünde toplanıp “Vali dışarı, bu Valiyi Maraş’ta istemiyoruz,” sloganları attı. Polis panzeri üzerine çıkan Pastırmacı megafonla yaptığı konuşmada, olayların içerisine çekilmek istendiklerini ve bu oyuna gelmemeleri gerektiğini söyledi. Kitlesel basın açıklamasının sona erdiğini ve basın açıklaması yapan kişilerin meydanda olmadığını belirten Pastırmacı, gruptakilerden dağılmalarını istedi. Protestocular ise yürüyerek yeniden Müftülük Meydanı’na gitti. Burada bir süre slogan atan ve tekbir getiren grup, daha sonra Atatürk Meydanı’nda toplanarak İstiklal Marşı okuduktan sonra dağıldı. Gaziantep’te Açıklama: Kahramanmaraş’da çıkan olaylar nedeniyle yarım kalan açıklama Gaziantep’te tamamlandı. Ali Balkız, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Başkanı Turgut Öker, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Selahattin Özel, PSKAD Genel Başkanı Fevzi Gümüş, Hacıbektaş Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, 15’e yakın Avrupa ülkesinden Alevi Federasyonu Temsilcisi ile bir grup Alevi, Gaziantep Kültür Derneği’ne geldi. Balkız tarafından okunan ortak basın açıklamasında şöyle denildi: “Alevi Kurumları olarak bugün yaptığımız anma çok önemlidir. Toplumsa demokratik değerlerin Türkiye’de yaşam bulabilmesi için katliamlarla, katliam tarihi ile yüzleşmesi gerekir. Mitingimizi bir kaç yüz kişinin provoke etme girişimini, toplumsal demokratik değerlerden nasiplerini yeterince almamalarına bağlıyoruz. Biz Aleviler artık bu türden provoke girişimlerine karşı daha örgütlü, daha uyanık ve değerlerimize sahip çıkma konusunda daha kararlıyız.” Kitlesel basın açıklaması dolayısıyla kentte Adana, Kayseri, Adıyaman, Mersin, Gaziantep, İskenderun, Şanlıurfa ve Sivas’tan takviye edilen1500 polisle yoğun güvenlik önlemleri alındı. Meydana açılan caddeler ve sokaklar barikatlarla kapatıldı. Katılımcılar 5 ayrı kontrol noktasında üzerleri aranarak meydana alındı. Meydanın çevresindeki apartmanların balkonlarında keskin nişancı polisler görevlendirildi. Kitlesel basın açıklamasına Kahramanmaraş ve diğer illerden katılım oldu. Etkinliğe Kahramanmaraş dışından katılanlar, basın açıklamasının ardından otobüslerle kentten ayrıldı. Anmaya katılan grupta yer alan gazeteci Vedat Kara, “Tekbir getirerek yürüyen grubun saldırı girişimini polis engelledi. Ortam gerginleşmeye başlayınca programımızı kısa kesip meydandan ayrıldık,” dedi. Kerbela’dan beri sistemli olarak bir katliamlar dizisi yaşandı Anadolu’da. Hiç bir şey yapılan bu katliamların vicdan yükünü hafifletemez. Ve geleceğin neler getireceği de meçhul. Ama Alevilerin örgütlü bir güç haline gelmesi de artık engellenemez. Biz yarına daha umutlu baktığımızın ayrımındayız. Geçmişiyle hesaplaşmayan hiç bir insan, hiç bir ülke, geleceğiyle barışık olarak yaşayamaz. Korkuların yenilip, duvarların yıkılmasından yana bir tavır almak, insanım diyen herkesin söylemesi gereken bir sözdür. Yıl 2012, Kahramanmaraş Katliamından 34 yıl sonra: Değişen hiç bir şey yok. Aslında yeni bir şey yok. Katliam 34 yıl geride kaldı, ama o katliamı yapan zihniyet yine iktidarda, yine söz onlarda. 2011 yılında Alevi örgütlerinin Kahramanmaraş Katliamı anmasına izin verilmemişti. Bu yıl da Alevi grupların şehre girmesine izin verilmedi. Yaklaşık 15 şehirden güvenlik kuvvetleri takviyesi alarak Kahramanmaraş’ın şehir merkezi ve girişlerine konuşlandırılan emniyet güçleri, Narlı ilçesi sapağında şehre girmek isteyenlere gaz ve copla müdahale edildi ve 5 kişi yaralandı. Alevi-Bektaşi Dernekleri Fedarasyonu (ABDF) kasım ayında şehirde anma yapmak için başvuru yapmış olmasına rağmen, bu talep Kahramanmaraş valiliğince hiç bir gerekçe gösterilmeden reddedildi. 23 Aralık Pazar günü de izin verilmemesine karşın Kahramanmaraş’a anma etkinlikleri için girmek isteyen Alevi Örgütleri Narlı ve Pazarcık ilçelerinde emniyet güçlerinin engellemesiyle durduruldu. Şehre önceden giren 200 kişilik bir grup, sabah saatlerinde anmaya izin vermeyen Kahramanmaraş valiliğini kınayan bir basın açıklaması yaptı. Çoğunluğunu Avrupa’daki Alevi Örgütlerinden gelenlerin oluşturduğu bu grup, daha sonra Narlı ilçesinde bekleyenlerle buluşmak üzere şehir merkezinden ayrıldı. Bu sırada emniyet güçleri boş durmayıp, Adana ve Mersin’den yola çıkacak otobüslerin kontakt anahtarlarına el koymakla meşguldü. Narlı ilçesi ve Kahramanmaraş arasındaki 20 km’lik yolda emniyet güçlerinin kurmuş olduğu dört barikata rağmen, Alevi Örgütleri tarafından organize edilen kitle şehre doğru yürüyüşe başlamış, ancak 10. Kilometredeki polis ve jandarma barakatı tarafından durdurulan yürüyüşçülerin daha ileriye gitmesine izin verilmedi. Vali yardımcısı, anma etkinliğine gelen kitlelerle görüşüp ancak 30-40 kişilik bir temsilci heyetinin şehre girerek açıklama yapmasına izin verileceğini bildirdiyse de yürüyüşçüler bu öneriyi geri çevirdi. Alevi Örgütleri inatla şehre girmek için beklerken, akşam saatlerinde Narlı ilçesi sapağında polis yolu trafiğe kapatan kitleye gaz bombaları, tazyikli su ve copla müdahale etmekten geri kalmadı. Bazı tanıklar; polisin havaya da ateş açtığını, yaralananlar arasında gaz bombasından etkilenen astım hastalarının da olduğu belirtildi. Radikal Gazetesi’ne açıklamalarda bulunan CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat: “Kente anma etkinliği için gelen Alevi Kuruluşlarının tümünün yolları kesildi. Araçlar şehre sokulmadı. Kurumun yöneticileri de dahil kimse muhatap alınmadı. Vali ve İçişleri Bakanı’nı aradım. Bana dönmediler,” dedi. 18 Aralık’ta polisin müdahale tatbikatı yaptığını söyleyen Durdu Özbolat,” Anma etkinliğine izin verilmemesi acıyı katmenlendiriyor. İnsan kaybını anmak ister. Katledilenlerin yakınları yok mu saysınlar bu olayı?” Dedi. AKP Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ise Radikal’e yaptığı açıklamada, “Herkes kendi hakkını hukukunu demokratik meşruiyet içinde kullanırsa bir şey yok. Hakların da yasal çerçeve içinde kullanılması lazım. Birileri demokratik hukuki konular dışında iş yapmaya çalışırsa güvenlik güçlerinin müdahalesi söz konusu oluyor. Bunların yaşanmasını istemeyiz.” dedi. Kahramanmaraş’ta katliama uğrayan insanları anmak toplumsal barışa karşı bir başkaldırı, bir isyan değil, bilakis toplumsal barışı sağlamak için insanların kendileriyle yüzleşmesi ve hesaplaşması için yaratılan bir fırsattır. AKP iktidarı, cemevlerini yasal statüye kavuşmasını engellemek, masumane bir istek olan mecliste cemevi açılmasına izin vermemek, Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas Madımak oteli katliamlarının anmalarına yasaklar koyarak Alevilerin yüreklerinde yaralar açtıkları gibi, kendilerinin de ne denli demokrasi aşığı olmadıklarının en büyük göstergesidir. Bir katliamda kaybedilen insanların sevenleri tarafından anılmasının neresi hukuk dışıdır? Yaşadığımız yerkürede katliama uğrayan insanların anılmasının yasaklandığı kaç tane ülke vardır bilmiyorum. Almanya’da ki Söflingen’de her yıl anmalar olmuyor mu? Türkiye devleti bizzat kendi temsilcilerini gönderip anma etkinliğine katılmıyorlar mı? Katliam mağdurlarının anılmasının bir suç gibi muamele gördüğü bir ülkede demokrasinin varlığından bahsetmemiz kesinlikle mümkün değildir. Diyoruz ya, hep aynı zihniyet ve hep aynı niyet… Maraş’ta yaşananlar sonuçları itibariyle büyük bir travmaya yol açmıştır. Maraş, Alevilerin, solcuların ve Kürtlerin huzur içinde yaşadıkları bir kent olmaktan çıkmıştır. Maraş artık Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bir kent de değildir. Katliam sonrası Maraş, Aleviler için yaşanmayacak bir yer haline geldiği için, yükte hafif pahada ağır neleri varsa, taşınmazları da yok pahasına elllerinden çıkaranlar şehri terketmişlerdir. Yurt dışına gidenler de azımsanmayacak kadar çoktur. Hele 12 Eylül 1980 Faşist Askeri Darbesiyle birlikte bu göç daha da yoğunlaşmış ve yurtdışında yaşamayı seçenlerle orada yaşayanların nüfusu Maraş’ta yaşayanları geçmiştir. Yıllarca Alevi, sol ve Kürt hareketi Maraş’a girememiş, kentten gidemeyip yaşayanlar da kimliksizleştirmeyle ve takiyyeyle karşı karşıya kalmışlardır. Mahkeme sürecindeki iddianameler, dinlenen tanıklar ve ortaya konan deliller katliamın devletin içinden organize edildiği, MİT’ın içinde yer aldığı ve sokaklara MHP resmiyle yansıtıldığı bugün herkesin bildiğidir. Bu katliamın sorumluları açık bir şekilde bilinmelerine rağmen bugüne değin ne kendi kendileriyle yüzleşmişler ne de yaptıklarından dolayı özür dilemişlerdir. Hala da bilmekteyiz ki, Maraş anmaları için şehre gelenlere karşı devletin tavrı hiç değişmemiştir. Hele ülkücü ve faşist çetelerin rahatça hareket ederek geçmişten hiç ders çıkarmadıklarını gösterdikleri tepkilerden anlamaktayız. Bu insanlık suçunu işleyenlerin mahkum edilmedikleri süreçte o topraklarda gerçek bir barışın inşa edileceği asla düşünülemez. Çünkü bugünkü zihniyet 1978 zihniyetiyle aynıdır. Ama Aleviler Maraş katliamını anmaktan, Cem ayini yapmaktan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin varolabilmesi için mücadelelerini sonuna değin sürdüreceklerdir. Bu konuda içte ve dışta adalet arayışı çabası aralıksız sürecektir. Umutlar sürdüğü sürece her mücadele bir gün amacına ulaşacaktır. Aydınlık Gazetesi, Kahramanmaraş olaylarının kanı kurumadan 12 Ocak 1979 tarihli sayısında şu iddiaya yer veriyordu. “Kahramanmaraş katliamı, EDEM (Yağ Fabrikası) toplantısında kararlaştırıldı. Katliamdan 15 gün öncesine rastlayan toplantıya, EDEM ortağı Faruk Arıkan, Fabrikatör ve Hacı çiftliğinin sahibi Muammer Pakdil, kardeşi Cahit Pakdil, Faruk Arıkan’ın ağabeyi Hacı Osman Arıkan, Pişkinler İplik Fabrikası sahibi Abdurrahman Pişkin, Çırçır ve Prese Fabrikatörü Sıddık Akdişli, Tanrıverdi Çırçır Fabrikası sahiplerinden Zekeriya Tanrıverdi, Yağlıca Kardeşler Kooperatif şirketi sahipleri Kasım ve Ali Yağlıca, Fabrikatör Tarık Sarıkatipoğlu, Çırçır Fabrikatörü Mehmet Vakkasoğlu, AP il başkanı ve Kadıoğlu Çiftlikleri sahibi Faruk Kadıoğlu, Belediye Başkanı Ahmet Uncu, MİSK Bölge Temsilcisi (Başkanı) Cemil Tozkoparan katıldılar. Toplantının açış konuşmasını yapan Hasan Balcı: “ Bugüne kadar bizleri koruyabilmeleri için ülküdaşlarımıza her ay 250.000 lira para veriyorum. Sizler ise bugüne kadar bir kuruş yardım yapmadınız. Hükümete haddini bildirmek ve Alevi koministleri yok etmek istiyorsak mutlaka birleşip bütün gücümüzü ortaya koymalıyız. Elbirliği yapalım, Maraş’ı koministlerden, POL-Der’cilerden, TÖB-DER’cilerden temizleyelim, demiştir. Gazetenin bu haberi tekzip edilerek yalanlanmamıştır. Aslında herşey apaçık ortada . Emekçilerin alınterini sömürenlerin bir araya gelişlerine ve konuştukları konunun içeriğine bakıldığında oynanan oyunun kaderinin bu kirli eller tarafından çizildiğini de böylece öğrenmiş oluyoruz. Toplantıya katılanlara bakınız; tümü işveren ve alınterinin hakkının verilmesinin de tartışmasız karşısındalar. İşyerlerinde çalışmakta olan Sünni ama solcu ve Alevilerin tarihsel geleneklerinde yatan hakkını yedirmeme, hatta hak verilmiyorsa mücadeleyle alma kararlılığı, alınterini sömürüp de emekçiyi üç kuruşa, yani boğaz tokluğuna çalıştıran zihniyetin bir çatışmasıdır bu. İşyerlerindeki sendikal çalışmalar genellikle sol eğilimli emekçiler tarafından gündeme getirilip sıcak tutulur. Amaç; sömürünün ana damarını tıkamak ve hakkı olanı almaktır. İnsanların kanını sömürmekte ısrarlı olan bu vampir zıhniyeti, kurulacak sendikalarla çıkarlarının önlerinin kesileceğini ve karlarının azalacağını düşünürler ve buna öncülük eden solcu emekçilere gözdağı verilir, gerekirse işten attırılır, sokak aralarında döğülürler. Her ay 250.000 liranın verilmesi de bunun karşılığıdır. Demek ki haklar çok yeniyor ki onlar için hiçbir şey ifade etmeyen ve devede kulak olarak görülen 250.000 lira ile yakalarını biraz sıyırabiliyorlar. Ama halkı yanlarına çekip olayları toplumsal bir yara haline getirmek de onların duygusallığıyla oynamaktır. Yapanlar da zaten bunu yapıyorlar. Maraş insanının inancın neresinde olduklarını bilenler camilere bomba atıldığını, koministlerin ve Alevilerin bilmem ne yapacakları safsatasını yayarak insanların en zayıf noktasından vurmasını biliyorlar. Alevi ve solcu mahallelerine saldıranlar cebi dolu olanlar mı? Kesinlikle hayır. Belki onlar saldırdıkları insanlardan daha fazla sömürülüyorlardır ama, bunun bilincinde değiller ve her türlü oyuna gelmeye hazır insanlar olarak eğitilmişler. Ne kazandı heryanı kan denizine çeviren sağcı mahallenin sakinleri? Hiçbir şey. Aslında akıllarını yitirrmekle kalmayıp çıkar çevrelerinin ellerinde birer maşa olarak yitirdiklerinin onurları olduğunun da farkında değiller, hiçbir şeyin farkında olmadıkları gibi. Ama olan oluyor. Koyun sürüsü gibi saldırıp evleri, dükkanları yakıp yıkıyorlar, hem de kapılara işaretler koyarak yanlış yerleri yakıp yıkmamak için. Önlerine çıkan kadınmış, erkekmiş, gençmiş, yaşlıymış, çocukmuş, hamileymiş demeden cihat açılmış gibi düşman üstüne gözleri öfkeyle dönmüş, tüm ezilmişliklerinin, yoksulluklarının, açlıklarının, işsizliklerinin, horlanmışlıklarının acısını çıkarmak uğruna saldırıyorlar, öldürüyorlar yorulana değin, vuruyorlar sopaları kollar kalkmayana değin. “Biat Kültürü” burada da kendini gösteriyor. Çıkarları gereği insanların en zayıf noktalarına dokunarak onların galeyana gelmesi noktasında sloganlar kullanıyorlar. Ama böyle bir şeyin haklı gerekçesi olamaz… Bunun adı vahşet… Bunun adı katliam… Katliamın ardından açılan dava sürecinde bile mağdurları hedef alan saldırılar sürdü. Mağdur avukatlarından Ahmet Albay, Ceyhun Can ve Halil Güllüoğlu öldürüldü. Nusret Senem canını zor kurtardı. O günlerde mağdur avukatlarından biri de Ali Kalan idi. Kahramanmaraşlı bir Alevi olan Kalan, o günlerde Ankara’daydı. Tehditlere rağmen davaya müdahil oldu. Habertürk’e o günleri değerlendiren Kalan, dava sürecinde sürekli tehditler aldıklarını söyledi. Katliamı sol iktidarı yıkmak, dine dayalı bir düzen kurmak için gerçekleştirilen bir kalkışma olarak değerlendiren Kalan, dava dosyasına inanılmaz vahşet olaylarının girdiğini söyleyerek, “Dosyalarda 11 yaşında bir çocuğun bizim Maraş’ta ‘don kazanı ‘ olarak adlandırılan kazanda yakılması da mevcuttu” dedi. Kalan yargılama sırasında olayın perde arkasındaki güçlerin de ortaya çıkarılması için inceleme yapılmasını istediklerini, ancak mahkemenin bunu kabul etmediğini belirterek, mahkemenin daha çok kimin kimi vurduğu kısmıyla ilgilendiğini; bir kısım insanların ceza almadığını; en ağır ceza alanların bile 1991 yılındaki afla çıktığını hatırlattı. Alevilik Araştırma Merkezi Başkanı Ali Yıldırım ise 12 Eylül darbesinin başlangıcının Maraş Katliamı olduğunu söyleyerek, “Süleyman Demirel o günlerde ‘Olayların olacağını hükümet biliyordu’ yönünde bir açıklama yaptı. Demirel, hangi bilgiyle bunu söyledi. Bunu aydınlatılması lazım. Aynı günlerde ‘Bana milliyetçiler adam vurduruyor dedirtemezsiniz’ diyor. Bu işin sağcı çeteler tarafından yapıldığı belli. Maraş’ta darbe sürecini başlatıp Çorum’da tamamladılar. Her iki olayda da açık şekilde Aleviler hedef alındı. Bu katliamlar darbeyi meşrulaştırmak için yapıldı. Yargılama 12 Eylül sürecinde oldu. Darbe kendini meşrulaştıran bir olayı yargılayamaz. Asıl bu tezgahın aydınlanması lazım. Bunun için de hiçbir şeyden korkmayan bir iktidar lazım,” dedi.
Davanın nasıl sonuçlandığı… Katliamın ardından Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay, İlleri Sıkıyönetim Askeri komutanlığı 1. Nolu Askeri Mahkemesi’nde çoğu sağcı 804 kişi hakkında dava açıldı. Sanıklardan 29’u ölüm cezasına çarptırıldı. 7’si müebbet hapse, 7’si 15-24 yıl, 29’u 10-15 yıl, 259’u 5-10 yıl, 26’sı ise 1-5 yıl arasında hapis cezası aldı. 379 kişi beraat ederken 68 kişi firarda olduğu veya dava sırasında öldüğü için davadan düştü. Yargıtay’ın bozma kararı üzerine yapılan yeni yargılamada idam cezaları uygulanmadı. İdam cezasına çarptırılanlar bile Turgut Özal tarafından 1991’de çıkarılan ve siyasi mahkumları da kapsayan afla cezaevinden çıktılar. Kahramanmaraş Katliamından 32 yıl sonra, 19 Aralık 2010’da Alevi Örgütleri Kahramanmaraş merkezinde ilk kez bir anma günü düzenlediler. Alevi Örgütleri, 32 yıl önceki katliamın perde arkasının hala aydınlatılmış olmadığı gerekçesini göstererek sorumluların ortaya çıkarılması için yeni bir girişim başlatma kararı aldılar. Alevi Örgütleri, Kahramanmaraş kurbanlarını ilk kez 32 yıl sonra anmaya başladıklarında Kahramanmaraş’taki sağcı ve şeriatçı güçler yeniden ortaya çıkarak 32 yıl önceki aynı tahammülsüzlüğü burada yeniden sergilemeye çalıştılar. Hiç bir dersin alınmadığı apaçık ortadaydı. Kendi kendileriyle hesaplaşmaktan bile korkan bu gruplar protesto eyleminde sloganlar atmaktan da geri kalmadılar. Alevilerin düzenlediği anma yürüyüşüne ; ”Burası Maraş, buran çıkış yok” sloganları ve tekbir sesleriyle “bozkurt” işareti yaparak saldıranları çevre illerden takviye edilen polis güçleri engelledi. Böylece 32 yıl önce yaşanan olaylar en azından büyük acılar yaşanmadan engellenmiş oldu. Anma gününü düzenleyen Alevi Örgütleri sorumluların bulunup yargılanması için dosyanın yeniden açılmasından yana tavır aldılar. Türkiye’nin en büyük Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, tarihimizin en büyük katliamlarından biri olan Kahramanmaraş Katliamının Aleviler için hangi anlamı taşıdığını şu sözlerle anlatıyor: ”Aleviler Maraş’ı yeni Kerbela gibi algılıyorlar. Savunmasız, suçsuz insanlara silah, pala, kazma, kürek, balta ile saldırılıp, çoluk çocuk, yaşlı, bebek, hamile kadın demeden öldürüldü. Kerbela da aynen böyledir. Orada silahlı Yezid orduları da savunmasız Hz. Hüseyin ve ailesini çoluk çocuk demeden katletmişti.” Kahramamaraş’taki anmalar sırasında karşılaştıkları tablonun asla Maraş’ı ve Maraşlıların tamamını temsil etmediğini söyleyen Ali Balkız: “Meydana gelip bizim aramıza katılmadılar ama pek çok balkondan insanlar bizi alkışladılar. Yani balkona çıkan Ökkeş Şendiller değildi. (Kahramanmaraş olaylarının bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger soyadını değiştiren Ökkeş Şendiller, kendi İrtibat Bürosunun balkonundan anma etkinliğine katılan Alevileri yanındaki 15-20 kişi ile birlikte izlemekteydi. SE) Elbette insanların üzerinde bir tedirginlik var. Maraş büyük bir travma yaşadı. Alevilerin, solcuların tamamı göç etti. Geri kalanlarda da ‘başımıza bir şey gelir’ tedirginliği hala var. Belki de o hesaplar sorulsa, gerçekler açığa çıksa herkes rahatlayacak. Maraşlılar bu töhmetten kurtulacak,” dedi. Ali Balkız anmada dile getirdikleri Maraş katliamı dosyasının yeniden açılması ve perde arkasının aydınlatılması için önümüzdeki günlerde girişim başlatacaklarını söyleyerek, aydınlatılmasını isteyecekleri ana başlıkları şöyle sıraladı: “Bülent Ecevit’in çekmecesinden çıkan o belge neydi? Ne kadar hukuki değer taşıyor? (Ecevit’e olayların ardından bir MİT mensubu tarafından gönderilen mektupta MİT içerisinde MHP kadrolaşması olduğu belirtilerek, Kahramanmaraş katliamının MİT’in Adana merkezinde görevli olan MHP yanlısı MİT elemanlarınca planlandığı öne sürülüyordu.) Bu belge Ecevit belgeseli hazırlayan Can Dündar ve Rıdvan Akar tarafından gündeme getirildi. “Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın olaylara lakayt kalmasının ve dönemin valisi ile jandarma komutanının olaylara müdahalede yetersiz kalmalarının nedeni ne? Bir hafta süren olayları kendiliğinden parlayan bir halkın yapması mümkün değil. Arkasında mutlaka örgüt veya örgütler olabilir. Çorum katliamındaki rolleri bariz olan kimi yabancı gizli servislerin Maraş’ta da olabileceğini düşünüyoruz.” “Günler öncesinden bir nüfus sayımı yapılıyormuş gibi Alevi evleri numaralandırılmış, kapılarına çarpı işareti konulmuştu. (Yavuz Selim’in torunları oldukları nasıl da belli…SE) Bunları kim yaptı? Yine şehre Milli Piyangocu kılığında insanlar getirilmişti. Kimdi Bu insanlar?” “Olaylar Çiçek Sineması’na tesiri düşük patlayıcı atılarak ardından, ‘Koministler attı’ denilerek solculara saldırılmasıyla başladı. Ertesi gün iki solcu öğretmen vuruldu. Onları vuranlar olacakları da biliyordu. Bu kişiler kimdi?” “Yargılamayı 12 Eylül mahkemelerinde alelacele kapatan, hatta olayın mağdurlarını yargılayan, günlerce Alevi ve Solcu gençlere işkence yapan emniyet mensupları ve işkenceciler kimdi? Bunların açığa çıkarılmasını istiyoruz.” 2010 Aralık ayında İstanbul’daydım. Her zamanki gazetem Milliyet’i bulamayınca Habertürk Gazetesi’ni aldım.Maraş olaylarının 32. Yıl dönümüydü. Gazeteci Ali Kemal Erdem’in yazı dizisi vardı Kahramanmaraş Katliamı ile ilgili. Heyacanla okudum. Tam da benim kitabımda o konuyu işlediğim zamana denk gelmişti. 32 yıl sonra yapılan anma etkinliğinin Maraş’ta uyandırdığı heyacan ve infialı birlikte yaşamak vardı. Gazeteci Yusuf Kılıç’ın Habertürk’teki 20 Aralık 2010 yazısını olaylara 32 yıl sonra nasıl bakılıyor merakıyla buraya almayı gerekli görmekteyim. 32 yıl sonra değişen bir zihniyet var mı? Kahramanmaraş Müftülük Meydan’ında saat 10’da başlayan anmaya ve kitlesel basın açıklamasına Avrupa’nın yanısıra Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen binlerce Alevi katıldı. Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, Kahramanmaraş’a “Bir yarayı kaşımaya, kin ve nefret duygularını körüklemeye “ gelmediklerini vurguladı. 32 yıl sonra katliam kurbanı canları anmaya geldiklerini belirten Balkız, “Bugünleri unutmayız. Ne Kerbela’yı unuttuk; ne de Dersim’i , Maraş’ı, Sivas’ı, Malatya’yı, Gazi’yi. Biz Aleviler kin tutmayız, öç almayız, cana kıymayız. İncitilsek de incitmeyiz. Ama inciltile inciltile incitilecek yerimizin kalmadığının da farkındayız. Bu nedenle örgütleniyoruz. Ne Sünni kardeşlerimizin Alevilerle, ne Alevilerin Sünnilerle bir sorunu var. Temel sorun; sistemin, devletin biz Alevileri görmezden gelmesi yok saymasıdır” dedi. Ali Balkız, 1978’deki olayların MİT içindeki br fraksiyon tarafından provoke edildiğini öne sürerek, “Bu provakasyon ile halklar karşı karşıya getirildi. Katliam dosyası yeniden açılsın, darbeciler yargılansın,” dedi. Bozkur işareti yaparak “Burası Maraş, buradan çıkış yok,” sloganı atıp yürüyen ve meydana girmek isteyen grubu güvenlik kordonu oluşturan Çevik Kuvvet polisi dağıtmaya çalıştı. Sokak arasına kaçarak dağılan grup yeni katılımlarla daha da kalabalıklaşarak başka bir sokaktan meydana girmeye çalıştı. Yol kenarındaki taşlardan ve sopalardan toplayan grubu polis biber gazı ve ses bombaları ile dağıtmaya çalışırken, bazı göstericiler gözaltına alındı. Olay yerine gelen Vali Mehmet Niyazi tanılır, Emniyet Müdürü Mustafa Aydın ve MHP İl Başkanı Mustafa Pastırmacı grupla konuşarak yatıştırmaya çalıştı. Ancak Vali tanılır da grubun hedefi oldu. Meydana giremeyen grup, daha sonra Valilik önünde toplanıp “Vali dışarı, bu Valiyi Maraş’ta istemiyoruz,” sloganları attı. Polis panzeri üzerine çıkan Pastırmacı megafonla yaptığı konuşmada, olayların içerisine çekilmek istendiklerini ve bu oyuna gelmemeleri gerektiğini söyledi. Kitlesel basın açıklamasının sona erdiğini ve basın açıklaması yapan kişilerin meydanda olmadığını belirten Pastırmacı, gruptakilerden dağılmalarını istedi. Protestocular ise yürüyerek yeniden Müftülük Meydanı’na gitti. Burada bir süre slogan atan ve tekbir getiren grup, daha sonra Atatürk Meydanı’nda toplanarak İstiklal Marşı okuduktan sonra dağıldı. Gaziantep’te Açıklama: Kahramanmaraş’da çıkan olaylar nedeniyle yarım kalan açıklama Gaziantep’te tamamlandı. Ali Balkız, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Başkanı Turgut Öker, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Selahattin Özel, PSKAD Genel Başkanı Fevzi Gümüş, Hacıbektaş Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, 15’e yakın Avrupa ülkesinden Alevi Federasyonu Temsilcisi ile bir grup Alevi, Gaziantep Kültür Derneği’ne geldi. Balkız tarafından okunan ortak basın açıklamasında şöyle denildi: “Alevi Kurumları olarak bugün yaptığımız anma çok önemlidir. Toplumsa demokratik değerlerin Türkiye’de yaşam bulabilmesi için katliamlarla, katliam tarihi ile yüzleşmesi gerekir. Mitingimizi bir kaç yüz kişinin provoke etme girişimini, toplumsal demokratik değerlerden nasiplerini yeterince almamalarına bağlıyoruz. Biz Aleviler artık bu türden provoke girişimlerine karşı daha örgütlü, daha uyanık ve değerlerimize sahip çıkma konusunda daha kararlıyız.” Kitlesel basın açıklaması dolayısıyla kentte Adana, Kayseri, Adıyaman, Mersin, Gaziantep, İskenderun, Şanlıurfa ve Sivas’tan takviye edilen1500 polisle yoğun güvenlik önlemleri alındı. Meydana açılan caddeler ve sokaklar barikatlarla kapatıldı. Katılımcılar 5 ayrı kontrol noktasında üzerleri aranarak meydana alındı. Meydanın çevresindeki apartmanların balkonlarında keskin nişancı polisler görevlendirildi. Kitlesel basın açıklamasına Kahramanmaraş ve diğer illerden katılım oldu. Etkinliğe Kahramanmaraş dışından katılanlar, basın açıklamasının ardından otobüslerle kentten ayrıldı. Anmaya katılan grupta yer alan gazeteci Vedat Kara, “Tekbir getirerek yürüyen grubun saldırı girişimini polis engelledi. Ortam gerginleşmeye başlayınca programımızı kısa kesip meydandan ayrıldık,” dedi. Kerbela’dan beri sistemli olarak bir katliamlar dizisi yaşandı Anadolu’da. Hiç bir şey yapılan bu katliamların vicdan yükünü hafifletemez. Ve geleceğin neler getireceği de meçhul. Ama Alevilerin örgütlü bir güç haline gelmesi de artık engellenemez. Biz yarına daha umutlu baktığımızın ayrımındayız. Geçmişiyle hesaplaşmayan hiç bir insan, hiç bir ülke, geleceğiyle barışık olarak yaşayamaz. Korkuların yenilip, duvarların yıkılmasından yana bir tavır almak, insanım diyen herkesin söylemesi gereken bir sözdür. Yıl 2012, Kahramanmaraş Katliamından 34 yıl sonra: Değişen hiç bir şey yok. Aslında yeni bir şey yok. Katliam 34 yıl geride kaldı, ama o katliamı yapan zihniyet yine iktidarda, yine söz onlarda. 2011 yılında Alevi örgütlerinin Kahramanmaraş Katliamı anmasına izin verilmemişti. Bu yıl da Alevi grupların şehre girmesine izin verilmedi. Yaklaşık 15 şehirden güvenlik kuvvetleri takviyesi alarak Kahramanmaraş’ın şehir merkezi ve girişlerine konuşlandırılan emniyet güçleri, Narlı ilçesi sapağında şehre girmek isteyenlere gaz ve copla müdahale edildi ve 5 kişi yaralandı. Alevi-Bektaşi Dernekleri Fedarasyonu (ABDF) kasım ayında şehirde anma yapmak için başvuru yapmış olmasına rağmen, bu talep Kahramanmaraş valiliğince hiç bir gerekçe gösterilmeden reddedildi. 23 Aralık Pazar günü de izin verilmemesine karşın Kahramanmaraş’a anma etkinlikleri için girmek isteyen Alevi Örgütleri Narlı ve Pazarcık ilçelerinde emniyet güçlerinin engellemesiyle durduruldu. Şehre önceden giren 200 kişilik bir grup, sabah saatlerinde anmaya izin vermeyen Kahramanmaraş valiliğini kınayan bir basın açıklaması yaptı. Çoğunluğunu Avrupa’daki Alevi Örgütlerinden gelenlerin oluşturduğu bu grup, daha sonra Narlı ilçesinde bekleyenlerle buluşmak üzere şehir merkezinden ayrıldı. Bu sırada emniyet güçleri boş durmayıp, Adana ve Mersin’den yola çıkacak otobüslerin kontakt anahtarlarına el koymakla meşguldü. Narlı ilçesi ve Kahramanmaraş arasındaki 20 km’lik yolda emniyet güçlerinin kurmuş olduğu dört barikata rağmen, Alevi Örgütleri tarafından organize edilen kitle şehre doğru yürüyüşe başlamış, ancak 10. Kilometredeki polis ve jandarma barakatı tarafından durdurulan yürüyüşçülerin daha ileriye gitmesine izin verilmedi. Vali yardımcısı, anma etkinliğine gelen kitlelerle görüşüp ancak 30-40 kişilik bir temsilci heyetinin şehre girerek açıklama yapmasına izin verileceğini bildirdiyse de yürüyüşçüler bu öneriyi geri çevirdi. Alevi Örgütleri inatla şehre girmek için beklerken, akşam saatlerinde Narlı ilçesi sapağında polis yolu trafiğe kapatan kitleye gaz bombaları, tazyikli su ve copla müdahale etmekten geri kalmadı. Bazı tanıklar; polisin havaya da ateş açtığını, yaralananlar arasında gaz bombasından etkilenen astım hastalarının da olduğu belirtildi. Radikal Gazetesi’ne açıklamalarda bulunan CHP Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat: “Kente anma etkinliği için gelen Alevi Kuruluşlarının tümünün yolları kesildi. Araçlar şehre sokulmadı. Kurumun yöneticileri de dahil kimse muhatap alınmadı. Vali ve İçişleri Bakanı’nı aradım. Bana dönmediler,” dedi. 18 Aralık’ta polisin müdahale tatbikatı yaptığını söyleyen Durdu Özbolat,” Anma etkinliğine izin verilmemesi acıyı katmenlendiriyor. İnsan kaybını anmak ister. Katledilenlerin yakınları yok mu saysınlar bu olayı?” Dedi. AKP Kahramanmaraş Milletvekili Nevzat Pakdil ise Radikal’e yaptığı açıklamada, “Herkes kendi hakkını hukukunu demokratik meşruiyet içinde kullanırsa bir şey yok. Hakların da yasal çerçeve içinde kullanılması lazım. Birileri demokratik hukuki konular dışında iş yapmaya çalışırsa güvenlik güçlerinin müdahalesi söz konusu oluyor. Bunların yaşanmasını istemeyiz.” dedi. Kahramanmaraş’ta katliama uğrayan insanları anmak toplumsal barışa karşı bir başkaldırı, bir isyan değil, bilakis toplumsal barışı sağlamak için insanların kendileriyle yüzleşmesi ve hesaplaşması için yaratılan bir fırsattır. AKP iktidarı, cemevlerini yasal statüye kavuşmasını engellemek, masumane bir istek olan mecliste cemevi açılmasına izin vermemek, Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas Madımak oteli katliamlarının anmalarına yasaklar koyarak Alevilerin yüreklerinde yaralar açtıkları gibi, kendilerinin de ne denli demokrasi aşığı olmadıklarının en büyük göstergesidir. Bir katliamda kaybedilen insanların sevenleri tarafından anılmasının neresi hukuk dışıdır? Yaşadığımız yerkürede katliama uğrayan insanların anılmasının yasaklandığı kaç tane ülke vardır bilmiyorum. Almanya’da ki Söflingen’de her yıl anmalar olmuyor mu? Türkiye devleti bizzat kendi temsilcilerini gönderip anma etkinliğine katılmıyorlar mı? Katliam mağdurlarının anılmasının bir suç gibi muamele gördüğü bir ülkede demokrasinin varlığından bahsetmemiz kesinlikle mümkün değildir. Diyoruz ya, hep aynı zihniyet ve hep aynı niyet… Maraş’ta yaşananlar sonuçları itibariyle büyük bir travmaya yol açmıştır. Maraş, Alevilerin, solcuların ve Kürtlerin huzur içinde yaşadıkları bir kent olmaktan çıkmıştır. Maraş artık Alevilerin yoğun olarak yaşadığı bir kent de değildir. Katliam sonrası Maraş, Aleviler için yaşanmayacak bir yer haline geldiği için, yükte hafif pahada ağır neleri varsa, taşınmazları da yok pahasına elllerinden çıkaranlar şehri terketmişlerdir. Yurt dışına gidenler de azımsanmayacak kadar çoktur. Hele 12 Eylül 1980 Faşist Askeri Darbesiyle birlikte bu göç daha da yoğunlaşmış ve yurtdışında yaşamayı seçenlerle orada yaşayanların nüfusu Maraş’ta yaşayanları geçmiştir. Yıllarca Alevi, sol ve Kürt hareketi Maraş’a girememiş, kentten gidemeyip yaşayanlar da kimliksizleştirmeyle ve takiyyeyle karşı karşıya kalmışlardır. Mahkeme sürecindeki iddianameler, dinlenen tanıklar ve ortaya konan deliller katliamın devletin içinden organize edildiği, MİT’ın içinde yer aldığı ve sokaklara MHP resmiyle yansıtıldığı bugün herkesin bildiğidir. Bu katliamın sorumluları açık bir şekilde bilinmelerine rağmen bugüne değin ne kendi kendileriyle yüzleşmişler ne de yaptıklarından dolayı özür dilemişlerdir. Hala da bilmekteyiz ki, Maraş anmaları için şehre gelenlere karşı devletin tavrı hiç değişmemiştir. Hele ülkücü ve faşist çetelerin rahatça hareket ederek geçmişten hiç ders çıkarmadıklarını gösterdikleri tepkilerden anlamaktayız. Bu insanlık suçunu işleyenlerin mahkum edilmedikleri süreçte o topraklarda gerçek bir barışın inşa edileceği asla düşünülemez. Çünkü bugünkü zihniyet 1978 zihniyetiyle aynıdır. Ama Aleviler Maraş katliamını anmaktan, Cem ayini yapmaktan, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin varolabilmesi için mücadelelerini sonuna değin sürdüreceklerdir. Bu konuda içte ve dışta adalet arayışı çabası aralıksız sürecektir. Umutlar sürdüğü sürece her mücadele bir gün amacına ulaşacaktır. Aydınlık Gazetesi, Kahramanmaraş olaylarının kanı kurumadan 12 Ocak 1979 tarihli sayısında şu iddiaya yer veriyordu. “Kahramanmaraş katliamı, EDEM (Yağ Fabrikası) toplantısında kararlaştırıldı. Katliamdan 15 gün öncesine rastlayan toplantıya, EDEM ortağı Faruk Arıkan, Fabrikatör ve Hacı çiftliğinin sahibi Muammer Pakdil, kardeşi Cahit Pakdil, Faruk Arıkan’ın ağabeyi Hacı Osman Arıkan, Pişkinler İplik Fabrikası sahibi Abdurrahman Pişkin, Çırçır ve Prese Fabrikatörü Sıddık Akdişli, Tanrıverdi Çırçır Fabrikası sahiplerinden Zekeriya Tanrıverdi, Yağlıca Kardeşler Kooperatif şirketi sahipleri Kasım ve Ali Yağlıca, Fabrikatör Tarık Sarıkatipoğlu, Çırçır Fabrikatörü Mehmet Vakkasoğlu, AP il başkanı ve Kadıoğlu Çiftlikleri sahibi Faruk Kadıoğlu, Belediye Başkanı Ahmet Uncu, MİSK Bölge Temsilcisi (Başkanı) Cemil Tozkoparan katıldılar. Toplantının açış konuşmasını yapan Hasan Balcı: “ Bugüne kadar bizleri koruyabilmeleri için ülküdaşlarımıza her ay 250.000 lira para veriyorum. Sizler ise bugüne kadar bir kuruş yardım yapmadınız. Hükümete haddini bildirmek ve Alevi koministleri yok etmek istiyorsak mutlaka birleşip bütün gücümüzü ortaya koymalıyız. Elbirliği yapalım, Maraş’ı koministlerden, POL-Der’cilerden, TÖB-DER’cilerden temizleyelim, demiştir. Gazetenin bu haberi tekzip edilerek yalanlanmamıştır. Aslında herşey apaçık ortada . Emekçilerin alınterini sömürenlerin bir araya gelişlerine ve konuştukları konunun içeriğine bakıldığında oynanan oyunun kaderinin bu kirli eller tarafından çizildiğini de böylece öğrenmiş oluyoruz. Toplantıya katılanlara bakınız; tümü işveren ve alınterinin hakkının verilmesinin de tartışmasız karşısındalar. İşyerlerinde çalışmakta olan Sünni ama solcu ve Alevilerin tarihsel geleneklerinde yatan hakkını yedirmeme, hatta hak verilmiyorsa mücadeleyle alma kararlılığı, alınterini sömürüp de emekçiyi üç kuruşa, yani boğaz tokluğuna çalıştıran zihniyetin bir çatışmasıdır bu. İşyerlerindeki sendikal çalışmalar genellikle sol eğilimli emekçiler tarafından gündeme getirilip sıcak tutulur. Amaç; sömürünün ana damarını tıkamak ve hakkı olanı almaktır. İnsanların kanını sömürmekte ısrarlı olan bu vampir zıhniyeti, kurulacak sendikalarla çıkarlarının önlerinin kesileceğini ve karlarının azalacağını düşünürler ve buna öncülük eden solcu emekçilere gözdağı verilir, gerekirse işten attırılır, sokak aralarında döğülürler. Her ay 250.000 liranın verilmesi de bunun karşılığıdır. Demek ki haklar çok yeniyor ki onlar için hiçbir şey ifade etmeyen ve devede kulak olarak görülen 250.000 lira ile yakalarını biraz sıyırabiliyorlar. Ama halkı yanlarına çekip olayları toplumsal bir yara haline getirmek de onların duygusallığıyla oynamaktır. Yapanlar da zaten bunu yapıyorlar. Maraş insanının inancın neresinde olduklarını bilenler camilere bomba atıldığını, koministlerin ve Alevilerin bilmem ne yapacakları safsatasını yayarak insanların en zayıf noktasından vurmasını biliyorlar. Alevi ve solcu mahallelerine saldıranlar cebi dolu olanlar mı? Kesinlikle hayır. Belki onlar saldırdıkları insanlardan daha fazla sömürülüyorlardır ama, bunun bilincinde değiller ve her türlü oyuna gelmeye hazır insanlar olarak eğitilmişler. Ne kazandı heryanı kan denizine çeviren sağcı mahallenin sakinleri? Hiçbir şey. Aslında akıllarını yitirrmekle kalmayıp çıkar çevrelerinin ellerinde birer maşa olarak yitirdiklerinin onurları olduğunun da farkında değiller, hiçbir şeyin farkında olmadıkları gibi. Ama olan oluyor. Koyun sürüsü gibi saldırıp evleri, dükkanları yakıp yıkıyorlar, hem de kapılara işaretler koyarak yanlış yerleri yakıp yıkmamak için. Önlerine çıkan kadınmış, erkekmiş, gençmiş, yaşlıymış, çocukmuş, hamileymiş demeden cihat açılmış gibi düşman üstüne gözleri öfkeyle dönmüş, tüm ezilmişliklerinin, yoksulluklarının, açlıklarının, işsizliklerinin, horlanmışlıklarının acısını çıkarmak uğruna saldırıyorlar, öldürüyorlar yorulana değin, vuruyorlar sopaları kollar kalkmayana değin. “Biat Kültürü” burada da kendini gösteriyor. Çıkarları gereği insanların en zayıf noktalarına dokunarak onların galeyana gelmesi noktasında sloganlar kullanıyorlar. Ama böyle bir şeyin haklı gerekçesi olamaz… Bunun adı vahşet… Bunun adı katliam… … |

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler