Sosyal devlet alan degil, halkına her türlü yardımı verendir
Dünyayı ve ülkemizi saran koronavirüs (Covid-19) salgını sebebiyle ölümlerin önüne geçilemiyor. İlk olarak Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıkan virüs oradan hızla dünyanın diğer ülkelerine yayılarak insanlığın üzerine kabus gibi çöktü. Çin devletinin almış olduğu tedbirler, sokağa çıkma yasağıyla beraber çıktığı yerde ölüm olaylarının ve virüsün hızla yayılmasının önüne geçilmesi büyük oranda sağlandı. Hastalığın ortaya çıkmasıyla beraber virüsü önemsemeyerek gerekli tedbirleri zamanında almayan ülkelerde virüs hızla yayılarak bugün 50 binlere yaklaşan insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu. Virüsün aşısının bulunamaması sebebiyle yapılacak tek tedbir olarak insanların kendilerini izole ederek evlerinde kalarak kimse ile temas etmemesi doktorlar tarafından önerilmektedir.
Hastalığın hızla yayılması virüsün önünün alınamaması üzerine dünyadaki hemen hemen tüm devletler halkın önemli ihtiyaçlarının giderileceği dükkanların açılması koşuluyla tüm çalışma alanlarının kapatılmasına karar verdi. Bu karar üzerine çoğu işyerleri çalışanlarına izin verdi, ya da kısa çalışma dönemine geçti. Bu kararlar alınırken hükümetler evlerde kalacak olan çalışanlarının mağdur olmaması için büyük miktarlarda yardım paketlerini de açıklayıverdiler. Bu yardımlarda ABD 2 trilyon dolar, Almanya 750 milyar, Fransa 300 milyon, İspanya 200 milyar, İtalya 25 milyar Euroluk acil durum kaynağını ayırdığını açıkladılar.
Dünya ülkeleri bu tedbirleri, mağdur olacak insanlarına yardım edecek paketleri açıklarken Türkiye alınacak tedbirlerde gecikmeli de olsa adımlar atmasını bildi. Dünya ülkelerinde insanların birbirleriyle kurdukları yakın temas sonucu virüsün yayılmasını engellemek için sokağa çıkma yasağını koyarlarken, Türkiye sokağa çıkma yasağını uygulamaktan kaçınarak hastalığın hızla yayılmasının önüne geçmede geç davranmış olmakla suçlanıyor.
Hastalıkla ilgili açıklamalarda bulunan Tıp dünyası, kesin sokağa çıkma yasağını belirli bir süre kesin olarak uygulanmadığında, hastalığın önüne geçilemeyeceğini söylemelerine ragmen hükümet bilinçli olarak bu adımı atmaktan çekinmektedir. Hükümet eğer bu kararı alırsa evde kalacak olan tüm çalışanların geçimlerini sağlamak zorunda kalacağından dolayı bu adımı atmaktan özellikle kaçınmaktadır.
Corona virüste ölüm oranları
İlk haftalarda virüsünün varlığı insanlar için tehlike arzetmesi açıklanmasına rağmen özellikle Umreden dönen 20 binin üzerinde ki insanların karantinaya alınmayarak evlerine gönderilmesi, yurt dışından gelen yolcuların 14 günlük karantinaya alınmadan salınması, sokakta insanların koruma mesafesini korumadan günlük hayatlarını devam ettirmeleri virüsün ülkemizde hızla yayılmasına sebep oldu. Coroa virüsün ortaya çıkmasıyla ülkelerde ölüm oranları da hızla artmaya başladı. Dünyada toplam vaka sayısı 1 milyonu, hayatını kaybedenlerin sayısı da 50 bini aştı.bugüne kadar : 13 bin 915 kişinin hayatını kaybettiği İtalya’da gerçekleşti. ABD 5.334, İspanya 10 bin üzeri, Çin’de 3 bin 318, İngiltere’de 2 bin 921,, Fransa’da 4 bin 032, İran’da 3 bin 523’e, Hollanda 1011, Belçika 1000’den fazla can kaybı yaşandı.
Türkiye’de ise 2 Nisan itibarıyla yapılan toplam test sayısının 126 bine, vaka sayısının 18 bine hayatını kaybedenlerin sayısının da 356'ya yükseldiği açıklandı. Bu sayılar her saniye artarak büyük hızla devam etmekte. Türkiye’de evinde kalanlara yapılacak yardımlar. Corona virüsün ortaya çıkmasıyla beraber dünya devletleri vatandaşlarını evde tutarak virüsten korunmalarını sağlamak, bunu sağlarkende işe gitmeyeceklerinden dolayı uğrayacakları maddi zararlarını karşılamak için yardım paketlerini açıklarken tüm gözler AKP iktidarının cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklayacağı yardım paketlerini ile ilgili 18 Mart’taki basın toplantısına çevrildi. Dağ fare doğurdu emekçilere yönelik yardımlar açıklanmadı.Tayyip Erdoğan’ ın yaptığı açıklamalarda emekçileri ilgilendiren en düşük emekli maaşının 1500 liraya yükseldiğini, emeklilerin bayram ikramiyesini Nisan başında ödeyeceklerinin haricinde birşey çıkmadı. Virüsten insanların ölmesine, insanlık büyük acılar yaşamasına rağmen gülerek, şakalar yaparak yapılan basın toplantısında işverenlere yönelik yardım paketlerini açıklaması da işin tuzu biberi oldu.
Halkına yardım etmeyen hükümet, halkında yardım istedi. Virüs salgınının yayılmasıyla beraber evde kalan insanların yardımlarına koşmak için çırpınan belediyeler yardım etmek için ellerinden geleni yapmaya, açtıkları bagış kampanyalarıyla insanların yardımına koşmaya çalıştıklarını açıklayıverdiler. İnsanları evinde kalmasını sağlamak için gönüllü karantina fikrini ortaya atan, virüsten korumak için sokağa çıkma yasağını koyamayan hükümet, evde kalan halkına yardım etmekten kaçınırken, belediyelerin bağış kampanyalarını açıklamalarının üzerinde 24 saat geçmeden 31 Mart tarihinde ekran karşısına çıkan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ” Biz bize yeteriz Türkiyem ” adıyla bağış kampanyası açtıklarını ve yedi maaşıyla bu kampanyaya katıldığını açıklayıverdi. Erdoğan’ın bu açıklaması üzerine siyasi arenada tartışmalar, eleştiriler de peş peşe gelmeye başladı. Eleştirilerin temel noktası evlerinde kalan insanlar yardım beklerken hükümet evde kalan maddi durumu kötü olan, işini kaybeden, evine ekmek götüremeyen insanlarından para istemesinin sosyal devlet anlayışıyla örtüşmediğini açıklayıverdiler.
Belediyelerin evde kalan insanları tespit ederek yardımları evlerine ulaştırmak için çalışmalar yaparken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Belediyelerin açmış oldukları bağış kampanyalarının yasal olmadığını, bankalarda ki toplanan parayı bloke ettiklerini açıklaması AKP iktidarının yardımlarda dahi siyasi rantı düşünmesi ortalığın toz duman olmasına ve tartışmaların alevlenmesine neden oldu. Erdogan devlet içinde devlet olmaz diyerek baüış kampanyasına karşı çıktı. AKP’nin cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanlığı'nın belediyelerin yardım kampanyasını durdurmasına atıfta bulunarak, "Devlet içinde devlet olmanın bir anlamı yoktur. Bu bakımdan da bütün bu kampanyalar sadece devletimizin
Cumhurbaşkanlığı makamının açıklamış olduğu birimler tarafından yürütülmektedir. Bunları takibi İçişleri Bakanlığı, valiliklerimiz ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir. Burada birçok belediyelerimiz valiliklerimizin izni olmaksızın bu tür kampanyalar açacak olurlarsa işte o zaman bu devlet içinde devlet olma mantığıdır ki burada gücü dağıtmış oluruz. Buna da kimsenin hakkı yok yasalar da buna müsaade etmiyor. " açıklamasını yaptı. Virüs sebebiyle evinde kalmak zorunda kalarak işini kaybeden, kirasını ödeyemeyen, emekçilere yapılacak yardımlara dahi siyasi çıkar anlayışıyla karşı çıkarak feryatları duymaması 17 yıllık iktidarı süresince AKP’nin halkından uzak işadamlarına yakın izlediği politikanın devamı olarak hiçte yadırganmadı.
Bu tartışmaya hükümetin borazanı, onay merkezi, günümüzün fetva kurulu Diyanette; Zekatların bu günlerde ulusal düzeyde başlatılan dayanışma kampanyaları vasıtasıyla toplanıp hak sahiplerine ulaştırılması caizdir" diyerek katıldı. Bütçesi yedi bakanlıktan fazla olan, milyarlık arabalara binen, lüks şekilde yaşayan Diyanet İşleri Başkanı lütfederek bir maaşını bağışladığını açıklayıverdi. Hükümetin açtığı bağış kampanyası gönüllükten zorunluluğa dönüşüverdi. Okul müdürleri, il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri yöneticileri, öğretmenlerden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başlattığı “Biz Bize Yeteriz’’ kampanyası için bağış yapmalarını istiyor.
Yargıtay Başkanı Mehmet Karaca hakimler ve savcılara göndermiş olduğu yazıyla en az bin, çalışanlardan en az yüz lira talep edilmesi dikkat çekti. Dünya devletleri virüsten insanları korumak için siyaset üstü davranarak her türlü yardımı yapmaya çalışırken, ülkemizde bu büyük felaket karşısında hükümet ve muhalefet bir araya gelerek sorumlu davranmak mecburiyetindedir. Var olan felaketi durdurmak, insanların sorunlarını çözmek, mağdur olanların mağduriyetine yetişmek için hükümet olarak toplumun tüm kurumları, siyasi partileri ile işbirliğine girmek vicdani bir sorumluluk içerisinde olması gereken bir davranış olmak zorundadır.
Devlet alan değil, veren olmak zorundadır Bu ülkeyi yıllardır yöneten iktidar,ister maaşını bağışlasın, ister ikramiyelerini, bagışlanan paralar ülkemizde can derdine düşen ve yarın ne olacağını bilmeyen insanların geçici olarak sorunlarını çözer. Bağışlayacağınız bir ya da yedi maaşınız yetmez. Saraylarınızda günlük 200 milyon harcamanız, lüks yaşantınız, yurt dışı ya da bankalarda birikimlerinizi bağışlayın. Birikimlerinizi, yalılarınızı, gemilerinizi, uçaklarınızı, son model arabalarınızı, 13 uçak filonuzu, şatafat düşkünlüğünüzü, tarikatlara, vakıflara akıttığınız paraları, din sömürüsünü, demokrasi düşmanlığınızı, yaşanan felaketi fırsata çevirme kurnazlığınızı, öfkenizi, ötekeleştirmelerinizi, kininizi, adaletsizliğinizi bağışlayın.
Afet dönemlerinde yardımlaşma sadece bizde değil dünyada da başlıca yöntemlerden biridir. Elbette toplumsal dayanışma duygusunu güçlü tutmak gerekir. Yardımlaşma da bunun unsurlarından biridir. Ancak yaşadığımız günler afet ortamından farklı. Devletin devlet olduğunu, kurumlarının ayakta olduğunu göstermesi gereken günlerdir. Böyle bir dönemde halka birbirinize yardım edin… Devlete yardım edin! Üstelik böyle bir yardım kampanyasını, işlevi gereği başlatmış olan belediyelere de “Sen yardım toplayamazsın, ben toplayacağım” diyorsunuz! Bu, en hafif anlatımla aczin ifadesidir.“İtibardan tasarruf edilmez” deyip uçak filoları kuracaksınız, sonra da çıkıp “Biz bize yeteriz, yardım edin” diyeceksiniz. Biz bize yeteriz de… Toplananların nereye gideceğini bilmek zor…Biz bize yeteriz de… Bizim bizim için verdiğimiz yardımların kimin için kullanılacağını bulmak zor…
Devlet çare kapısıdır. Devlet kol kanat gerendir. Devlet alan el değil, devlet veren eldir. Böyle durumlarda yardımlaşma elbette olur. Hani IMF’ye borç verecek kadar güçlüydük? Hani dünyada en büyük 17. ekonomiydik? Hani 40 milyar dolar harcadık, bir 40 milyar dolar daha harcarız diyen Cumhurbaşkanı vardı. Gelinen noktada bunların hepsinin balon olduğunu, virüsün ignesinin dokunmasıyla balonun patladığı ekonomik gerçeklerin ortaya çıktıgıydı.
Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler