İnsanı Kamillerimize

-Mehmet Ali Çankaya-
Günlük yaşamda bir kişiyle ilgili fikir söylenirken zaman zaman “Ne kadar yaşadığı değil, nasıl yaşadığı önemlidir” deriz.
Bu tümce bireyle ilgili durumu son derece mantıklı ve bir o kadar da güzel ifade etmiştir. Bu ifadeyi içinde bulunduğumuz Alevi toplumu, toplumun çeşitli yerlerinde bulunan bireyler, canlar için bir değerlendirme, ya da eleştiri yaptığımızda kullanırız ki, biz buna vurgu yapmak için “Alevice yaşam” deyimine vurgu yaparız.
Bizim için bir bireyin Alevi anne babadan doğması değil, onun yaşamda, diğer bireylerle nasıl bir iletişim, etkileşim, olaylara, olgulara karşı nasıl bir davranış ve duruş içersinde olduğu önemlidir. Alevice – Kızılbaşça yaşam tarzı dediğimizde ilk akla gelen olgu “eline, beline, diline, eşine, işine, ekmeğine” sahip çıkan, haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı çıkan, mazlumdan yana tavır almak, ödünsüz bir duruş sergileyip direnmektir. Bireyin bu özellikleriyle paylaşımcı, eşitlikçi bir dünya özlemi çekmesi, insanı kâmilden kâmil topluma ulaşmayı hedeflemesidir.
Bu özellik hem Alevice bir yaşamın, duruşun, hem de evrensel normlara göre de insan olmanın gereğidir. Eşitliğe, barışa, kardeşliğe, paylaşımcılığa, kâmil topluma, rıza şehrine varmayı hedeflemek Aleviliğin en önemli özelliğidir. Kamil insan yaşamında bu aşamaya ulaşmak için, topluma rehberliği ve topluma öncülüğü görev kabul etmeli ve yol gösterici olmalıdır.
Bu bağlamda Alevi Kızıllaş inançlı toplum içinde doğmuş, pişmiş ve yaşamı boyunca “güzellikler, doğruluklar ve aydınlıklar” için mücadele vermiş, ancak belki de yukarıda anlatılan “topluma rehberlik edecek, öncülük edecek” noktadayken, yani en faydalı ve verimli olacağı bir zamanda “yaşlandım”, ya da “yoruldum” diyen canlardan söz etmek isterim. Özcesi bilgi birikimleriyle topluma öncülük, yol göstericilik yapabilecek konumdayken, “Artık benden geçti” diyen insan-ı kamiller”den söz etmek isterim.
Kimi canlarımız var ki, nedense karamsarlık dolu bir ruh haline bürünmüşler ve “Bu yaşa kadar bunca emek verdim de ne oldu?”, ya da “Şimdiye kadar ben yaptım, artık başka(ları)sı yapsın” demekteler.. Bunu diyenler sadece kâmilleşmiş insanlarımız da değil, kimileri de çeşitli zaman dilimlerinde Kültür merkezleri ve Dernek yönetimlerinin değişik kademelerinde yer almış, şimdilerde ise görevi bırakmış olan canlarımızdır. Oysa, Pir Hünkâr Bektaş Veli “Yolu” anlatırken, “Bu yola girme demiş. Git düşün, bu yol ikrar yoludur. İkrar verip dönersen, yola ihanet edersin. Gelme gelme, dön dönme, gelenin malı dönenin canı; bu yol demirden leblebi ateşten gömlektir” diyor.
Pir diyor ki: “Gelme! Gelirsen dönme! Gelenin malı, dönenin canı gider. Öl, ama ikrar verme, öl, ama ikrarından dönme.” Buradaki uyarı, ikrar’a göndermedir. Yol’a olan bağlığının gereğidir. Ne olursa olsun, Yol’da kalacaksın.”
Zaten tarihimize dönüp baktığımızda tüm yol ulularının, dava insanlarının bu ikrara bağlı kaldıklarını, bunun gereğini yaptıklarını, bu yolda her türlü belayı, cefayı çektiklerini ve gerektiği her durumda da bedel ödediklerini görürüz.
‘Yolu bırakmak, Aleviliği bırakmak’ da demek değildir. Bu “hizmeti bırakmaktır. Yol için çalışmamaktır. Bu durum kimi zaman dernek, kültür merkezi, cemevi yönetimlerinden ayrılan canlarımızda ve özellikle de yaşları ilerleyen canlarımızda gördüğümüz bir durumdur. Avrupa’da da Alevi örgütlülüğüne, toplumsal duyarlılıkla senelerini verdikten sonra ülkeye dönen canlarımızın, büyüklerimizin Yol için, başlatmış oldukları mücadeleyi de ülkede de sürdürmeleri kendilerinden beklenen, özlenen bir durumdur.
Değerli dostlar, canlar hedeflere ulaşabilmenin anahtarı, onu gerçekleştirecek uygun insan birikiminin oluşturulmasına bağlıdır. Yaşanılası bir dünyanın, özlenilen kâmil toplumun oluşması, gelişmesi ve kalıcılaşması ancak, bu yola tüm bireylerin birlikte, dayanışması ile mümkün olacaktır. Bu kâmil toplum ise şüphesiz ki, öyle bir anda, kısa zamanda gerçekleşmeyecektir. Bu Yol çetindir. Zorluklarla, engellerle doludur. Ancak birlikte bir hizmetle, mücadele kararlılığı ve azmiyle, kesintisiz bir irade ile mümkün olacaktır.
Yüzyıllar boyu her türlü, baskı, inkâr ve ağır asimilasyon uygulamalarıyla özünden uzaklaştırılmış, ya da uzaklaştırılmaya çalışılan Alevi inancı, Alevi Yolunun olması gereken özgün haline dönüştürülebilmesi için, geleceği birlikte örebilmek için kararlılık ve Alevice duruş kaçınılmazdır. Rıza şehrine, kâmil topluma ulaşmak için her yandan gelen saldırılara karşı güçlü Alevice bir duruş geliştirmek zorundayız.
Onun içindir ki, Alevilerin örgütsel mücadelesi, tüm Alevi katmanları da etrafında top(ar)layabilecek ve örgütlülüğünü güçlü bir şekilde pekiştirebilecek, hedeflerini gerçekleştirebilecek güce, tecrübeye ve iradeye sahiptir. Alevi toplumu bünyesinde bu örgütlemeyi ve mücadeleyi başarıya götürebilecek özelliklere sahip can sayısı oldukça fazladır. Aynı zamanda topluma öncülük edebilecek nitelikte canlarımızın sayısı da, gücü de dikkate değer bir seviyededir.
Öncü güçlere, yöneticilere, kanaat önderlerine düşen büyük bir görev vardır ki, o da yıllardır herhangi bir nedenle sisteme yakın olmuş / olmaya çalışan, asimile olmuş, Alevi toplumunun eşit yurttaşlık ve eşit haklar mücadelesine karşı olumsuz yaklaşımlar içindeki kesimlerle işbirliğine girmiş kimi birey ve kurumlarla arasına belli bir mesafe koymasıdır. Bunun dışında kalan, herhangi bir şekilde örgütlü mücadele içinde yer almayan, alıp da uzaklaşmış olan ve iyi niyetli tüm canlarla sıcak ilişki ve iletişim ortamı geliştirilmeli ve bu canları kucaklamak şarttır.
Bu durumdaki canları örgütsel ve toplumsal mücadelenin içine çekmek önemli bir görev olarak karşımızda durmaktadır. Aksi davranışların ilişkilerimizi daraltmak, kazanılması mümkün birçok insanın da, daha gerçeği görmeden gelmeden uzaklaşmasına sebep olacağının bilincinde olmalıyız.
Aleviler, Alevi örgütlülüğü bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ‘Demokrasi’ mücadelesi veren, ortak ve benzeş sorunları olan güçlerle ortak hareket etmek zorundadır. Karşımızdaki güçleri, yani düşmanı parçalamanın, zayıflatmanın yolu bu dayanışma olacaktır. Bunun dışında yapılacak her eksik ve/ya her yanlış iktidarı ve karşımızdakilere güç vermekten, onların iktidarının ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu durumda da en fazla zarar görecek toplulukların başında Aleviler olacaktır.
Bu açıdan demokrasi güçlerini zayıflatacak her anlayış, tutum ve adım, objektif olarak Alevi karşıtlığına yol açar ki, buna izin verilmemelidir. Aleviler çok hassas, dikkatli olmalıdır. Alevilik adına demokrasi güçlerini zayıflatan her anlayışa karşı anında gereken tutumu gösterilmelidir.
Alevi toplumunun, Türk-İslam senteziyle ideolojik olarak donatılmış ve benimsemiş faşist iktidarlara karşı geleceği her zamankinden daha fazla tehdit altındadır. Bu nedenle hem inancın, kültürün, Yol’un yaşaması ve toplumun varlığını koruyacak tek yolun demokratik mücadele saflarındaki yerimizi almak olduğu bir kez daha bilince çıkartılmalıdır.
Böylesi kritik bir dönemde demokrasi cephesini güçlendirecek bir tutum içinde olmak, aynı zamanda AKP-MHP ittifakının ülkeyi tamamen Türk, Sünni yapmak için devam eden ırkçı, gerici politikalarını da zayıflatacak ve belki de durdurabilecektir. Bunun aksi bir davranış ancak tarihi bir yanlışlık olabilir ki, bunun bedelini yine bizler ve belki de daha öncekilerden daha ağır şekilde ödemek şeklinde kalabiliriz.
Bu nedenle herkesi mücadelenin engin denizine bireysellikten, grupçuluktan çok toplumsallığı öne çıkaracak bir tarz ve düşünce birliği içinde olmaya davet ediyorum. Bu mücadeleye katkı verecek her cana, dosta, yoldaşa aşk olsun….

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler