Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

Koçgiri 1921 ( 1 )

Sadık Erenler / Araştırmacı- Yazar  /S.Erenler@web.de
Koçkiri başladı harba,
  Sesi gitti şarka garba,
Bir ordu asker geldi,
Dayanamadılar bu darba.
Dilo yaman ,yaman, yama
Çiyan kırto berfo duman,
Mera bişin şahi merdan,
Evdermane hemu derdan
Ovacığın aşireti,
Zapt eyledi memleketi,
Geriden imdat gelmedi,
Hozat çekmedi gayreti.
Dilo yaman

Kürdistanın orduları

Kahr ettiler barbarları,

Vatan için öleceğiz,

İstemeyiz Moğolları

Dilo yaman

Yemin edenler elmaya,

Zülfikarı murtazaya,

Geriden teller çektiler,

Biz uymayız eşkiyaya.  

  (A l i ş e r)

 

   Kürt Alevi hareketinde Dersim kadar Koçgiri’nin de önemli bir yeri vardır.

Osmanlı padişahı içerdeki baskılara dayanamayarak 1908 yılında meşrutiyeti ikinci kez ilan etmesiyle ortaya çıkan özgürlük ortamından yararlanmak isteyen Kürt derneklerinden bazıları  Kürtlerin  yaşadığı bölge olan Dersim’de de faaliyete başlamışlardı. Tüm Balkanlar da olduğu gibi Anadolu’da da milliyetçi uyanışlar filizlenmiş ve kurulan dernekler bu yöndeki çalışmalarına hız vermişlerdi.

   Dersim’in batısında yer alan İmranlı, Zara, Kemah, Refahiye, Divriği, Kangal, Ovacık ve Kuruçay  bölgesinde  140’a  yakın köyde yaşayan ve ezici çoğunluğu Kızılbaş Kürtlerin oluşturduğu Koçgirililer aynı Dersim halkı gibi bir türlü Osmanlı egemenleri ile sıcak ilişkiler kuramamışlar ve Osmanlı onları asayiş yoksunu olarak nitelendirmiş ve resmi belgelerine kayıtlar düşmüşlerdi.

   Birinci Dünya Savaşı’nın müttefikler lehine gelişme göstermesinin arifesinde  dünya jandarmalığına soyunan ve her konuda  yetkili olma sanısıyla hareket eden ABD Başkanı Wilson kurulmasını istediği dünya düzenine ilişkin ABD kongresinin 8 Ocak 1918 tarihindeki oturumunda açıkladığı  14 ilke içerisinde Anadolu’daki azınlıkları da ilgilendiren en önemli ilke 12. İlke idi. Bu ilkeye göre: “Osmanlı İmparatorluğu’nun Türk olan kısımlarına egemenlik hakkı tanınmalı, fakat Türk olmayan halklara bağımsızlık verilmelidir. Çanakkale Boğazı, sürekli olarak bütün milletlerin ticaret gemilerinem açık olmalı ve bu durum milletlerarası garanti altına konmalıdır.”

   ABD Başkanı Wilson açıkladığı 14 maddeyi daha da genişleterek 11 Şubat 1918 yılında  verdiği demeçte, “Devletlerin yeni topraklar alamayacakları, savaş tazminatı cezai tazminat alınamayacağı, ulusların kendi kaderini tayin hakkı olduğu…” prensip ve görüşlerine açıklık kazandırmıştı.

   28 Temmuz 1914 yılında başlayıp 11 Kasım 1918 tarihinde son bulan ve Osmanlı İmparatorluğunu da yakından ilgilendiren  Birinci Dünya Savaşı, halkların milliyetçilik duygularını da ayağa kaldırdığından Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan Kürt halkını da kendi hakkını tayin etme konusunda  ayağa kaldırmıştır. Ve bu doğrultuda Kürt Cemiyetleri kurulmaya başlamıştır.

   1920’nin Şubat ayında Kızılbaş-Kürt olarak bilinen Koçgirililer, Wilson’un açıkladığı 14 ilkeden 12.’sini ileri sürerek özerk bir yönetim kurmak amacıyla harekete geçerler.  Hareketi başlatacak örgütün lideri Koçgiri aşiretlerinin en büyüklerinden İboların reisi Mustafa Bey’in oğulları Alişan ve Haydar Bey ile bu beylerin temsilciliğini, katipliğini yapan Alişer Bey. Alişer Beyin bu hareketin gizli önderi  olduğu da varsayılmaktadır. Bir de harekete düşünsel olarak önderlik eden Kürdistan Teali Cemiyeti (KTC) üyesi Baytar Nuri Dersimi vardır.  İstanbul yönetimindeki nüfuzlu insanların hatırıyla Zara-Divriği-Kangal ilçeleri veterinerliğine tayin edilen  Nuri Dersimi, Kürt nüfusunun yoğun olarak yaşadığı beldeleri belirleyerek oralarda Kürdistan Teali Cemiyeti şubeleri açtırıp  Kürtlerin milli duygularını uyandırmaya çalışıyordu. Koçgiri Aşireti katibi Alişer  de Dersim’e teşkilat kurmak için gönderilmişti.

    Osmanlı devleti   Birinci Dünya Savaşı’ndan  sonra  giderayak  Sevr antlaşmasını imzalar. Mustafa Kemal, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiğini öğrenince  Bandırma vapuruyla Samsun’a doğru yola çıkar. Dördüncü Ordu Müfettişi olarak görünen görevi Karadeniz Bölgesindeki Türk  komitacıların Rumlara ve Ermenilere karşı olan baskınlarını önlemektir. Aslında tersi yapılmakta; Rumlar ve Ermeniler  Türk köylerine baskınlar yapmaktadırlar. Mustafa  Kemal, İngilizlerin kontrolü altındaki İstanbul’dan ancak böyle bir izin belgesini işgal kuvvetlerinden  kopararak  ayrılmak zorunda kalmaktadır. 19 Mayıs 1919 yılında Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, hemen generallik üniformasını sırtından atarak kurtuluş mücadelesinin verilmesi için girişimlere başlamıştır.  Erzurum’da  ve  Sivas’ta kongreler düzenleyerek Anadolu toprakları üzerinde yeni bir oluşumun, yeni bir devletin temellerini  atar. 1917 yılında Rusya’da başlayan Bolşevik isyanı Erzincan  bölgesine kadar gelen Rus askerlerinin geri çekilmesine neden olsa da yine de Rus ve onlara katılmakta sakınca görmeyen Ermeniler, Türkler ve Kürtler için tehlikeli olmaya devam etmektedirler. Mustafa  Kemal gördüğü  bu tehlikeyi  halka anlatmak için Kürtlerin yoğun yaşadığı illeri ziyaret eder, görüşlerini, ”Aynı inançtan olduklarını, bin yıldır aynı topraklar üzerinde kardeşçe yaşadıklarını” açıklar, ortak hareket etmeleri gerektiğinin altını çizer. Bu konuşmalar pek başarılı olmaz. Kendisiyle birlikte hareket edeceğini söyleyen Kürt aşiretlerinin yanında   bu oluşuma sıcak bakmayıp karşı çıkanlar da olur.

  O sıralarda Kuvvayi Milliye reisi olan Mustafa Kemal de  Erzurum’a gelerek o yörenin Kürtlerinden kurtuluş savaşına destek vermelerini istiyordu. Ama görünen oydu ki Kürt aşiretleri kendisine gereken desteği vermeyecektir. Mustafa Kemal destek vermeyecek aşiretleri dışlama yoluna gider. Onları yalnızlaştıracaktır ama yine de diplomasi yolunu denemeyi de ihmal etmez.  Erzincan’dan geçerken Kürt Teali Cemiyetinin çalışmalarından haberdar olmuş ve kuşkusundan dolayı güvenlik tedbirleri aldırarak Sivas’a geçmiştir. Sivas Valisi Reşit Paşa ile konuşarak  Dersim ve Koçgiri Kürt hareketinin  liderleriyle görüşmek istemiş ve onları Sivas’a çağırmıştır. Mustafa Kemal’in bu çağrısına  Koçgiri aşiretinden Alişan Bey olumlu yanıt verir.

   Sivas’taki Sultani Mektebini kendine merkez edinen Mustafa Kemal, Koçgiri Reisi Alişan Bey’i de burada huzuruna kabul eder.

   Mustafa Kemal cemiyetin amacını bilmekle beraber bir kere de onların ağzından bunu duymak istediğini söylemiş ve Alişan Bey: “Amerika Başkanı Wilson’un açıkladığı prensiplere dayanarak Doğu vilayetlerinin Sivas’ın Kızılırmak hududuna kadar Ermenistan’a verildiğini ve Kürtlerin hakkının dikkate alınmadığını ve bu sebeple Kürdistan topraklarında  Kürt çoğunluğu bulunan mıntıkalarda nüfus miktarı tesbit ettirilmek suretiyle Osmanlı saltanatına bağlı Muhtar bir Kürdistan idaresinin kurulması için hazırlık çalışmaları (ihzari)  yapmaktan başka bir amaç gütmediklerini” bildirmiş.

   Mustafa Kemal Paşa Alişan Beyin bu sözüne karşılık olarak: “Wilson prensiplerinin, Şark (Doğu) milletlerinin azim ve iradesi karşısında paçavraya döndüğünü ve yırtılıp atıldığını,” belirttikten sonra, kendisiyle derhal Dersim mümesilleri sıfatıyla işbirliği yapmaklığımızı ve ileriye doğru hareket etmekliğimiz teklifinde bulunmuş.

  Mustafa Kemal, Alişan Beye ve Nuri Dersimi’ye mebusluk önerir. Mustafa Kemal’in ard niyetli olduğunu düşünen iki Kürt lideri bu öneriyi reddederler.

   Nuri Dersim’i Dersim’e giderek Seyit Rıza ile görüşür ve onun da Alişan Beye destek vermesini sağlar ve Ovacık Kürtlerinden de gereken desteği aldıktan sonra Koçgiri’ye geri döner.

   Dersim’de büyük bir kaynaşma başlamıştır. Ankara Hükümetine Kürdistan’ın özerkliği  konusunda  istemde bulunulmuştur. Ama Ankara Hükümeti meclisinde bulunan Kürt mebuslar bu isteğe pek sıcak bakmamaktadırlar. Bununla da kalınmaz, İtilaf Devletlerine bir telgraf çekerek Türklerden ayrılmayacaklarını bildirmektedirler ve Ankara Büyük Millet Meclisinde Kürdistan namına Mustafa Kemal Paşa ile işbirliği yapan 72 mebus bulunmaktadır.

     Dersim ve  Koçgiri ileri gelenleri; Kürt muhtariyet ve bağımsızlık davasına, milli benliklerini inkar eden bu soysuzların indirdiği darbeyi hükümsüz bıraktırmak için Dersimliler adına ayrıntılı bir rapor hazırlayarak Kürdistan Teali Cemiyeti vasıtası ile İtilaf Devletleri temsilcilerine gönderirler ve Kürt Mebusların gönderdiği telgrafın Ankara Hükümetinin baskısıyla yazıldığını, telgraftaki iddiaların doğruyu yansıtmadığını ama bağımsız bir Kürdistan’dan da yana olduklarını beyan ederler. 

   1920 yılının başında Kangal ilçesine bağlı Yellice nahiyesindeki Hüseyin Abdal tekkesinde önemli bir toplantı yapılır ve bu toplantıya  başta Kurmeşan, Canbegan ve diğer Kürt aşiretleri katılırlar. Konu; Kürt bağımsızlık hareketinin başlaması yönündedir. Sevr anlaşmasının öngördüğü şekilde hareket edip Diyarbakır, Bitlis, Van, Elazığ, Dersim ve Koçgiri bölgelerini içine alan bağımsız bir Kürdistan kurmak ve bu uğurda silahlı mücadele yürüterek gerekirse bu uğurda ölmektir.

   Kürt aşiretlerinin yaptıkları anlaşma gereğince  yöredeki merkezlerden cephane tedarik edilmekte  ve Dersim’den gelen habere göre de, o bölgede tam teşkilatlı 45 bin kişilik bir ordunun Batı Dersim’de harekata hazır bekletildiği bildiriliyordu. Ayrıca Doğu Dersim bölgesinde de  bir oldu kurulması doğrultusunda çalışmalar yapıldığı, Elazığ merkezinde de Kürdistan Teali Cemiyeti’nin bir şubesinin kurulduğu, açıkcası Kürdistan olarak tanımlanan bütün bölgelerde milli bir heyacanın en üst noktaya ulaştığı gelen haberler arasındaydı.

   Kürtler,  Sivas merkezinin Doğu ve Kuzey bölgelerine  tamamiyle hakim olup Türk bölgelerini de tehdit  edebilmekteydiler.

   1920 yılının Temmuz ayında  küçük bir Kürt birliği Zara’daki bir Türk karakolunu basarak askerleri esir almışlardı.  Türk hükümeti bu  karakol baskını olayından sonra  Sivas ve Erzincan’dan Kangal ve Zara’ya askeri mühimmat göndermekte zorlanıyorlardı. Bununla kalınmadığı gibi, Kürtler  baskınlarını sürdürerek civardaki   karakolları gafil avlayıp tüm mühimmatlara el koyuyorlardı.

   Aynı yılın Agustos ayında  jandarma eski komutanı ve Refahiye ilçesinin Şadan aşiret reisi Paşo önemli bir Kürt kuvvetiyle Kuruçay’a  gönderilmekte olan  Ankara hükümetine ait cephaneyi ele geçirip askerleri de esir almıştı. Paşo Reis o başarısının  ardından Refahiye ilçe merkezini de işgal ederek  kendini  Kürt milli Kuvvetleri kumandanı ilan etmişti.

   Sivas valiliği durumun giderek kötüleştiğini görerek hemen Anakara ile bağlantıya geçip neler yapılması hakkında talimat bekliyordu. Ankara, bu olayın bölgesel bir durum olduğu düşüncesiyle  Koçgiri aşireti reisi Alişan Beyin Reyfahiye kaymakamı vekaletine, kardeşi Haydar’ı da İmraniye müdürlüğüne tayin edildiğini valiliğe acilen bildiriyordu. 

   Geçici bir sukunet sağlanmışa benziyordu ama Kürt aşiretlerinin beklentisi karşılanmış sayılmazdı, çünkü onlar bağımsız bir Kürdistan kurulmasından yana idiler.

   1920 yılının   25 Kasım’ında   Kürt aşiret reisleri Hozat’ta biraraya geldiler. Birlik ve beraberlik mesajı veren Kürt liderler Kürdistan’ın bağımsızlığı için savaşmaya kararlı olduklarını bir kez daha yinelemişlerdi. Alınan bu kararlardan dönmeyeceklerini de Dersimlilerin Seyitlik geleneğince ant içtiler.”Zülfikar Murtaza’ya ve parçalayıp niyaz makamında yedikleri elmaya yemin ediyoruz.” Hozat aşiretlerine güvenmeyen Dersimli Seyit Rıza bu yemine katılmamış ama Ovacık aşiretleriyle kuvvetli bir birlik kurmaktan da yana olduğunu bildirmişti. 

  Bu toplantıda Ankara hükümetine yönelik bir bildiri hazırlamışlardı. Bu bildiride, 10 Agustos 1920 tarihli Sevr Barış anlaşmasına uygun hareket edilip edilmeyeceğine dair sorular kaleme alınmıştı. Buna göre;

   1-) Kürdistan muhtariyet idaresine muvafakat eden İstanbul saltanat hükümetinin bu babtaki kararını Mustafa Kemal hükümetinin de resmen kabul edip etmeyeceğinin açıklanması.

   2-) Kürdistan muhtariyet idaresi altında  Mustafa kemal hükümetinin görüş noktası ne olduğu hususunda Dersimlilere acele cevap verilmesi.

   3-) Elaziz, Malatya, Sivas, Erzincan mıntıkaları hapishanelerinde mevcut bütün Kürt mevkufların hemen serbest bırakılması.

   4-) Kürt çoğunluğu bulunan mıntıkalarından Türk hükümeti idari memurların çekilmesi.

   5-) Koçgiri mıntıkasına gönderildiği haber alınan askeri müfrezelerin derhal geri alınması (15 Kasım 1336 – 25 Kasım 1920).

   Baytar Nuri Dersimi’nin babası İbrahim Efendi  tarafından kaleme alınan bu mektup Abbasan aşireti reisi Meço Ağa tarafından Dersim Mutasarrıfı Rıza’ya verilmiş ve akabinde Meço Ağa Mutasarrıfı  şu sözlerle tehdit etmişti: “Bu isteğimize 24 saat zarfında cevap gelmediği takdirde (parmaklarını göstererek) bu parmaklarımla senin gözlerini çıkarırım.”

   Mutasarrıf, o gece Dersim’i alelacele terkederek soluğu Elazığ’da almış ve gelişmeleri  Ankara’ya bildirmişti. 

DEVAM  EDİYOR.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir