Yeryüzünde yaşayan halklar kendilerini var etme savaşımında farklı kimlikleri, kültürleri kabullenmede zorluklar çekmişler, çatışmalar yaşamışlar, birbirlerini yok etmişler. Bu çatışmalı yaşamda büyük nufüs harektliliği sonucunda kitlesel göçler sonucunda yaşam alanlarını terk ederek her şeyini geride bırakarak başka alanları yurt edinmeye çalışmışlar. Tüm bu çatışmalı ve yok etme pahasına çelişkili görünsede, aynı zamanda birbirinden beslenerek kendilerini var etmişlerdir. Edindikleri yeni yurtlara kendi alışkanlıklarını kültürlerini taşımış, yerli halkların kültürellerinden beslenmiş, yeni alışkanlıklar edinmiştir. İnsanlar merak tutkusundan vaz geçmemiş, bu tuku insanları sürekli bir arayış içine sokarak yeni şeyler bulmaya, keşf etmeye zorlamıştır.
Anadolu coğrafyasını incelediğimizde doğudan ve batıdan gelen uluslara baktığımızda Kızılbaş Alevi- Bektaşi öğretisine karşı büyük bir talan ve yıkıcılığa tanık olmaktayız. Bütün bu yıkım ve talana karşı alevi pirleri, anaları ve yol uluları aramaktan, bulmaktan vazgeçmemiş, diyar diyar gezip acıyı bal eylemiş, gördüğü eziyete çektiği çileye rağmen yola turap olmuş, acısına aşk demiş. O‘nun içindirki alevi öğretisinde büyük bir hoş görü, sevecenli bir tahamülün varlığına tanık oluyoruz. Tarihsel süreç içerisinde kendisinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen farklı kültürel anlayışları yok etme, onları tarihten silme gibi bir düşünceleri olmamış, farklı kültürlerin yeşermesine ve gelişmesine olanaklar sunmuştur, kutsiyetler atf emiş yolda.
Yol devrişleri bilimi özümsemiş nerede bir ışık varsa peşine düşerek bulup getirmiş karanlığa ışık saçmışlar.
Yolun devrişleri dur durak bilmemiş, bir an olsun yerinde durmamışlar. Eski çağ filozoflarını evrenin varoluşuna ilişkin düşüncelerini izlemiş, tarihin derinliklerinde ilgiyi ilmek ilmek dokuyarak gün ışığına çıkarmıştır.