Bu, Bir Halkın İnancıydı, Bir Hikâyesiydi, Ama Şimdi, Unutulmakta Olan Bir Öyküye Dönüşüyor.
⌈Burhan Arslan⌉
Ya Xızır!
Ya Xızır!
Ya Wayire Haq u Asmeni!
Tenga ma de bê bırese
Ya Tiża homete
Ravê can u roy de
Wae u bıray de
Ded u derezay de
Xal u werezay de
Dar u kemeri de
Vergê yavani de
Dıma ki maê neçari de.
Ya qılawuzê çêi!
Xanê ma taẋarmeneta tuyo.
Ma u azê ma xıraviye ra
Xanê ma diżdiye ra
Qomê ma nêweşiye ra bısevekne!
“Ya Wayire Hak ve Asme,
Ba ver verge vesande,
Tima vora verande,
Dıma fekir fukaraya,
Zay verande der cihanda,
Köşede çiko mendu mayde.”
Kadim dillerin sesiyle yükselen bu dua, dayanışmanın ve paylaşmanın kutsallığını haykırırdı. Bu inanç şöyle derdi:
“Önce aç olan kurdun karnını doyur,
Sonra çıplak yılanı giydir.
Dağa, taşa hakkını ver,
Kurda, kuşa, ormana ver.
Çaresiz olanlara, neçarlara, zorda kalanlara, fakir fukaraya el uzat.
Komşularının ihtiyaçlarını karşıla.
Eğer köşede bir şey artarsa,
O zaman aileme ve çocuklarıma nasip et.”
Unutulan Kadim Bir İnancın Değerleri
Yeni yıl gelirken, dedelerimiz ve nenelerimiz, ellerini göğe açar ve tüm insanlık için dua ederlerdi. Yalnızca kendi halkları için değil, bütün dünya halkları için en iyi dileklerde bulunurlardı. Sabahın ilk ışıklarıyla, güneşin doğuşuna yüzlerini döner ve şöyle derlerdi:
“Ya Wayire Hak ve Asme,
Ba ver verge vesande,
Tima vora verande,
Dıma fekir fukaraya,
Zay verande der cihanda,
Köşede çiko mendu mayde.”
Kadim dillerin sesiyle yükselen bu dua, dayanışmanın ve paylaşmanın kutsallığını haykırırdı. Bu inanç şöyle derdi:
“Önce aç olan kurdun karnını doyur,
Sonra çıplak yılanı giydir.
Dağa, taşa hakkını ver,
Kurda, kuşa, ormana ver.
Çaresiz olanlara, neçarlara, zorda kalanlara, fakir fukaraya el uzat.
Komşularının ihtiyaçlarını karşıla.
Eğer köşede bir şey artarsa,
O zaman aileme ve çocuklarıma nasip et.”
Bu dua, yalnızca insana değil, evrene verilmiş bir söz gibiydi. İnsan, yalnızca kendi varlığını değil, doğadaki tüm canlıların haklarını da gözetmekle yükümlüydü. Kadim öğretinin öğüdüyle, insanın elindeki nimeti paylaşması ve herkesin hakkını gözetmesi kutsal bir borçtu.
Bu, yalnızca bir halkın hikâyesi değil, evrenle yapılan bir barış anlaşmasıydı. Bu inanç, toprağın, suyun ve havanın ruhunu saygıyla anmayı öğretirdi. Ancak bugün, bu değerler unutulmaya yüz tutmuş durumda.
Kadim dua ve öğretiler kuşaktan kuşağa aktarılmalı, insanlığın mirasına ışık tutmalıdır. Çünkü bu, insanın doğayla ve birbirleriyle uyum içinde yaşadığı bir yolun hikayesidir.
Bilmiyorum, başka hangi inançta vardır ki, insan yola çıkarken evini dua edip vedalaşır? Ama bizim kadim inancımızda bu vardı. Yolculuğa çıkmadan önce, evin eşiğinde durulur ve şu sözler söylenirdi:
“Ya Yarı Çe,
Es Sun Des Roz Niçay Nenun,
Ez Terar Bey.”
(Yani: “Ey evim sahibi, ey yuvam, ben gidiyorum. On gün burada olmayacağım. Ama sana döneceğim. Beni bekle, burada kal ve beni koru.”)
Dönüşte ise, yine evin eşiğine sağ taraftan eğilip niyaz edilir, evin ruhuna dua verilirdi:
“Ben geldim. Evin sahibi. Yuvama döndüm.”
Bu, yalnızca bir dua ya da ritüel değil; insanın evrene, yuvasına ve kendi varoluşuna verdiği bir sözdü. Çünkü ev, taş ve duvarlardan ibaret bir yapı değil, bir can yoldaşıydı. İnsan ile ev arasında bir bağ, bir ahenk vardı.

Kadim inanç, insanı yalnızca kendine değil, mekânına, yuvasına ve evrene karşı da sorumlu kılardı. Bu değerler, zamanın tozları arasında kaybolmamalı. Araştırılmalı, korunmalı ve çocuklara, gelecek kuşaklara aktarılmalıdır.
Başkası için dua etmek, insanlığın özünden gelen bir kadim inançtır. Dünyada az rastlanan, fakat değeri gökyüzüne kadar yükselen bir kadim inancın hakikattir.
Düşün! Bahçende bir armut, bir elma, bir vişne ağacı var. Toprak tapu mülkün dâhilinde içinde. Ama eskiden, bu kadim öğretiye göre, meyvelerin tümünü toplamak doğru değildi. Çünkü kuşların hakkını bırakmak zorundaydın. O meyveler, kar ve yağmurun bereketiyle büyürdü. O kar ve yağmur ise evrenin emanetiydi. Evren, kurtla kuşun, dağla taşın, canlıyla cansızın uyum içinde nefes aldığı büyük bir yurt idi.
Bu, bir halkın inancıydı, bir hikâyesiydi. Ama şimdi, unutulmakta olan bir öyküye dönüşüyor.
Kadim yol, yalnızca insanı değil, yeryüzündeki tüm canlıları ve evrenin ruhunu düşünmeye davet ederdi. İnsan ve doğa arasında büyük bir denge kurardı.
Bu öğreti, araştırılmalı, korunmalı ve çocuklara, gelecek kuşaklara anlatılmalıdır. Çünkü bu, insanın ve doğanın büyük dengesini yaşatan bir kadim inançtır.
Derdimiz, tasamız bu olsa gerek…
Aşk ile,

Sevgili Canlar, yoluna ve ikrarına bağlı olan her Alevi kendisini Alevi Haber Ağı’nın doğal bir muhabir olarak görmelidir.
Oturduğu mahallede, okuduğu okulda, çalıştığı iş yerinde, üyesi olduğu Cemevi’nde ve sokakat haber niteliği taşıyan her durmla ilgili bize görsel veya yazılı haber göndermelidir.
Bu istemimiz Alevi kurum yöneticilerimiz içinde geçerlidir.
Alevi Haber Ağı: Gerçekleri yazacak… Geçekler yazılırken sende katkını sun can…
Saygılar, sevgiler