Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

MUNZUR BABA’DAN İZLENİMLER

-Neval Tuğrul-
MUNZUR BABA’DAN İZLENİMLER -1-
Munzur Baba’da uygulanmak istenen ticari, turizm, eğlence-dinlence maksatlı projenin yapımına başlancağı ile ilgili tebliğin geldiğini öğrendiğim andan itibaren hem duyrusunu yapmak hem de Munzur Baba’nın evlatları olarak orayı nasıl koruyacağımızla ilgili STK’ların, Partilerin ve inanç kurumlarının programı nedir onu öğrenmek için çabaladım.
Derneklerin, partilerin, STK’ların ve İnanç kurumlarımızın yarın saat kaçta nerede buluşacağımızın duyrusunu görürüm diye sayfalarına bakıp durdum. Saat olmuş akşam ve tebliğe göre yarın başlanacak. Daha ne kadar gecikebilirler, insanlar uyuyacak ve sabah çalışmaya başlanacak neden hala bir bilgilendirme yok diye düşünüyorum..
Sonra acaba programı önceden duyurmuyorlar ki engelleyeceklerin haberi mi olmasın diye düşündüm.
Bu kez tanıdığım duyarlı insanları aradım. Yarın için program nedir biliyor musun? Herkes tek tek bilmiyorum dedi. Bazıları gidenler dönünce açıklama yapar heralde dedi. İyi dedim bir bilgin olursa beni de bilgilendir,bekledim yok.
Valilik de bu arada açıklama yapmış..
Projeye karşı çıkanları sıkı takipteler belli ki..
Kutsal mekanımızın bir metresine bile iş makinesini değdirmeyiz diyenlere ve Munzur Baba’da yarın buluşalım diyenlere karşı oraya kepçe vurulmayacak, sosyal medya hesaplarından bunu yayan kişi ve kurumlara itibar etmeyin diye açıklama yapmış.
Tamam kepçe denilmiş, kepçeyi boşa çıkarmak için kazma kürekle mi girilecek o zaman kazma kürek de istemiyoruz.
O misafirhane, o köprüler, o dükkanlar, o otopark ve daha ne varsa; iş makinesiz, kazma kürekle yapılacaksa ona da karşıyız.
Neyle nasıl yapıldığı değil ne yapılacağı, ve yapılan yapıların neye hizmet edeceği ile alakalıyız biz…
Turizme, İnanç mekanlarımızı ticarileştirmeye, sermayeye ve politik amaçlara hizmet edeceği nettir nazarımızda o projenin..
O İnanç mekanında ne yapılacağına o inancın
sahipleri ve o mekanın bulunduğu şehirin sakinleri karar vermelidir..
Evet sabah oldu ve hala kimseden ses yok.
Bir iki arkadaşı aradım birlikte gidelim diye fakat işleri olduğunu söylediler.
Herkes bu kadar rahatsa demek ki bildikleri birşey var diye düşünmeye başladım.
Zaten bir sürü çağrı oldu. Ovacık’da zaten doludur tatilcilerden belki de benim gitmeme gerek yoktur diye düşünmeye başladım artık. Gitmeyeyim o zaman zaten benim gitmemle mi bir şey değişeceğe kadar götürdü bu belirsizlik beni.
Ama içim içimi yiyor benim orda olmam lazım.
Sonra bir telefon geldi. İlçeden bir arkadaş buraya geliyormuş gezmek için. Bende direk Ovacığa gidip ziyaret etmek istiyorum ama herkesin bugün işi varmış dedim.
Bizde biraz doğayı görelim dedik dedi. Neyse Ovacığa karar verdik. Öğlen ortası çıktık yola.
Yol bomboş. Şaşkınız.
Bu mevsimde, bu kadar tatilci ve günlerdir vadilerimizi çöplüğe çeviren o yığınlar varken neden Vadi de kimse yok?
Fikir üretiyoruz aramızda…
Arkadaş hafta içi diye diyor, ben yok ondan değil diyorum.
Herkes mekanlarda içiyor belki anca kendilerine gelip öğleden sonra 2-3 gibi geliyorlardır Vadiye diyorum. Biraz mantıklı geliyor…
Ama günlerdir olan kalabalığa rağmen Vadinin bomboş olmasına bir türlü mantıklı bir anlam veremiyorum.
Sonra aklıma Kemer Bel’e girmeden ki polis noktasına konulmuş olan tabela geliyor. “Reagrasyon projesi vardır” diye biten cümleyi geçerken okuyabildiğim o tabela.
Dönüp öyle amaçsızca vay be projenin başladığını tabelayla şehir merkezine niye koyarlar ki dedim.
Sanki savaş var!
..
Bomboş vadi boyunca ilerlerken ilk kez insan gördük.
Vank Köprüsü’nün orada şimdilerde kapalı olan fakat çay kahve satılan bir yer vardı.
Tam oraya bir anne baba ve çocuklu bir aile halı sermiş oturuyor yolun kenarında. Hanım abla türbanlı.
Vay be Venk Köprüsü gibi bir yerde şu yolun kenarına halı serip piknik yapmakda nedir onca yer varken diye söyleniyorum geçerken..
Ovacığa vardık..
Direk Gözelere doğru gittik.
Ovacık çıkışında zırhlı araçlarla seyyar polis noktası konulmuş. Geçen arabaları durduruyor ve nereye gideceğini soruyor.
Durdurulduk.
Ovacık Gözeleri yasak dediler direk.
Bizde Ziyaret Köyüne gidiyoruz dedik ve geçtik. (Madem yasak orda bir lokanta da otururuz…)
Köyün oraya vardığımızda köye giriş yolunun ve Munzur Baba’nın yolunun kesiştiği yerde yeni bir polis barikatı daha gördük.
Bize direk girilemeyeceğini işaret etti ve Köye yönlendirdi.
Köyden Gözelere giriş var zaten.
Girdik ve ben etrafta tanıdık yüzler arıyorum…
Kimse yok..
KİMSE YOK..
MUNZUR BABA’DAN İZLENİMLER / BÖLÜM – 2 –
Ziyaret Köyün’e girdik lokantaların, kahvenin yanından geçiyoruz. Önünden geçtiğim tüm mekanların içine bakıyorum projeyi yaptırmamak için gelenler nerde? Hala kimseyi bulamıyoruz.Araçlara bakıyorum tek tek tanıdıkların, avukatların arabaları orda mı diye? Onlarda yok. Saat henüz 14:00 civarları..
Son işletmenin önünden geçip Gözelere girelim derken sandaleye de oturmuş iki sivil giyimli polis önümüze geçiyor ve nereye diye soruyor. Reakrasyon projesi var giremezsiniz diyor. Bir yandan onların suratına bakıyorum bir yandan gözelerin içinde ki insanlara. Arkadaş içeri gireceğiz derken polis benim içerde ki insanalara baktığımı görünce mum yakmak içinse girebilirsiniz dedi. Evet mum yakacağız dedim.
Girdik her köşe başında polis.
Orada ki Manzaranın fotoğraflarını çekiyor içerdeki turistler. Turist diyorum çünkü orda bulunanların hemen hepsi türbanlı karaçarşaflı sarıklı cübbeli insanlardı.
Ben bunun şaşkınlığı içindeyim. Bizden kimseler yok, Alevilerden kimseler doğru düzgün yok ama Munzur Baba’da sarıklı fesli karaçarşaflı insanlar var.
Yine söylenmeye başlıyorum yanımda ki iki arkadaşın duyacağı şekilde;
Siz neden bizim inanç mekanımıza girip bizi rahatsız ediyorsunuz?
Kim size buranın adresini gösterdi.
Biz burda Munzur Baba yı buluyoruz siz kim için gelmiştiniz?
İyi de sizin İnancınızda Munzur Baba yok ki?
Fazlasıyla rahatsız oldum.
Biz onların camilerine girip onları rahatsız etmiyoruz.
Ayaklarını suya koyuyorlar fotoğraflar çektiriyorlar o kadar. Çünkü orası onlar için doğal bir manzara.Biz ibadet için gelirken onlar başka sebeplerle geliyor.
Mum yakılacak yere doğru ilerliyorum. Hala geçtiğim yollarda kimseler yok sadece kapalı insanlar. Mum yakılan yerin orda akan suyun içine bir kapalı kadın ayaklarını koymuş yıkıyor.
Çılanın yakılacağı yerde masa kurup etrafında oturan küçük bir grup gördüm. Yüzlerinden bizim buralı olabileceklerini düşündüm ama emin olamıyorum artık.Mumumuz yaktık ben o masaya doğru yöneldim. Ayakta durmuş biri vardı. Pardon birşey sorabilir miyim dedim? Evet dedi ve sordum.
Son durum nedir, kimseleri bulamadım burda dedim.
“İnsanlarımız, Munzur Babayı koruyacak olan halkımız NEREDE?”
Bunun cevabını hala arıyorum…
Direk şöyle girdi. Biz SMF’liler olarak burdayız. İçimizde DEDEF’ten de bir kişi var.
Basın geldi onlara röportaj verdik gittiler. HDP’ller de aşağıda ki lokanta da oturuyorlar.
Polis başta buraya girmemize izin vermedi.Ama biz bunu kırdık girdik. İbadet etmeye geldik, mum yakmaya geldik bunu engelleyemezsiniz dedik. Bu sayede girdik..
Sonra silahlı polisler girdi buralara onlara da inanç mekanına silahla giremezsiniz diyip tepkimizi verdik çıkmak zorunda kaldılar.Çalışma başladı mı dedim. Başlamadılar henüz dedi.
Öylece dinledim bunları tamam dedim teşekkür ettim çıktım. Arkadaşları buldum.
Dedim gelin HDP’lielerin yanına gidelim aşağıda oturuyorlarmış onlardan gerekli bilgileri alırız.
Tabi bir yandan ya acaba hangi lokantayı kastediyor biz hepsine baktık kimse yoktu dedim.
Arkadaşlar orayı görmeye geldiği için kaynağın oraya gittiler bende siz gidin ben sizi beklicem dedim.
Etrafa bakıyorum. Sarıklı Cübbeli adamlardan oldum olası hep korkarım.
Onları görünce sanki cübbelerini bir anda açacaklar içlerinden canavar çıkacak ve direk bana saldıracak hissi olur hep içimde.
Çünkü ben onları Madımak’da 33 Canımzı yaktıklarını TV’lerden canlı izlerken gördüm ilk. Sonra ilk defa yakından İstabulda görmüştüm ve yan yana geçerken karşı karşıya geldiğimiz o an refleks olarak bağırıp kaçmıştm hiç unutmam.Sokaktakiler ve yanımda ki Hocam beni sakinleştirmeye çalışmıştı.
Neyse yan tarafıma bir baktım büyük bir çöp yığını. Sanki birileri inatla o çöpü ordan almayarak biriktirmiş ve gelenlerin görmesini istiyor.Çünkü o büyük çöp yığını bir günlük çöp değildi. Artık kaç günlükse üzerine sinekler üşüşmüş ve koku düşmüştü.
Evet o çöp ordan özellikle kaldırılmıyordu buna inanıyorum. Çünkü böyle bir projeyi yapma bahaneleri arasında çöpler de vardı. Gözümüze sokup onunla da biziz taciz ediyordu birileri. Ben böyle düşünüyorum.
O arada arkadaşlardan biri geldi.
Girişte polisin kurduğu barikatın orada da lokantalar çay ocakları vardı bir de oraya bakalım dedik. Arkadaş arabayı almayı gitti biz diğeri ile yürüdük. Çok susadım dedi. Bende susamıştım. Yolun kenarında çeşme gibi birşey vardı lokantaların orda, önünde de bardak vardı. Arkadaş oradan su içmeye yöneldi. Ya burdan içmesen mi dedim. Yukarda ki türbanlı kadınlar o Fesli adam ayaklarını bu suya koydular ve yıkadılar. Bu su da ordan geliyor.
Yok dedi başka yerden geliyor. Ama ordan geliyordu. O andan ordan geldiğini ben de kabul etmek istemedim ve içtik. İçimden Munzur’un suyu dilime damağıma değmeli dedim..
Arkadaş aracı almış gelmişti o arada, bindik ve polis barikatının oraya gittik orda ki mekanlarada baktık kimse yok.
Kimseyi bulamayınca oranın yakınlarında bir mekana oturduk. O arada dün hepinizi Ovacığa bekliyoruz diyen bir arkadaşı tanıyordum onu aradım o buralardaysa bari onun yanına gidelim gerekli bilgileri ondan alırız belki diye. Ama ona da ulaşamadım. Orda biraz oturduktan sonra kimseler olmadığına emin olunca kalktık artı mecburen.
Dönüş yoluna girdik.
Vadide hala araç yok, insan yok şaşkınım. Orda gördüğüm algıladığım her şey bir anda yolda büyük bir ağırlık olarak üstüme oturdu. Az önceye kadar sürekli konuşan benim dilim lal oldu sanki.
Öylece sessiz yolu izledim bir süre. Aklımdan arada o içtiğim su Munzur’un mu yoksa onların ayağının suyu muydu düşüncesi istemesiz geçip duruyor. Arada midem kalıyor gibi oluyordu.Arkadaşlar sohbet etmeye çalışırken bir iki soru sorduğunda kendime geliyordum.
O anda arkadaşa dönüp ben şuan çok kötüyüm dedim. Orda gördüğüm herşey beni çok etkiledi dedim. İçimi dökmeye çalışmaya başladım. İnsanlar geceden kalma aman öğleden sonra gelirler şu bu tüm teorilerimiz de çürüdü baksanıza vadi de bomboş.
Bizim millet Gözelere gelmeyi boşverin Vadiden bile kaçmışlar bugün resmen dedim.
Nerede o tatilciler nerede vadileri çöpe boğan o kalabalık, nerede Dersimliler ?
MUNZUR BABA’DAN İZLENİMLER / BÖLÜM – 3 –
Merkeze varmak üzereyiz.
Dönerken arkadaş Vadiye son kez bakarcasına dedi ki BİZ DAĞLARIN ANAHTARINI KAYBETTİK…Dışımdan Munzur’u izleyerek “Ma Kilite Kou Kerda Vinde” diye tekrar ettim sesli bir şekilde bende ..
Ama İçimden biz o anahtarı 38’de zaten kaybetmiştik dedim..
Odur budur arayanlarımız var ama biz bulmayı da kaybetmişiz.Bulmaktan da çoktan vazgeçmişiz ve her yeri teslim etmişiz meğer dedim..
İncinişim..
Çok incinmiş hissediyorum. Her yandan incinmiş hissediyorum.
-Kolluk kuvvetlerinin kendi inanç mekanıma girerken beni sorguya çekmesi, benim binlerce yıllık kadim Munzur Baba’mın mekanına yüz sürmek ona ve inancıma olan vefa sorumluluğumu yerine getirmek için onlardan izin alarak ziyaretgahıma girmek beni çok incitti…
-Kolluk kuvvetlerinin silahlarıyla ibadet mekanına girdikelerini duymak beni yerle bir etti.
-Alevilerin inanç mekanında Sarıklı, Cübbeli, Karaçarşaflı insanlar görmek ben ibadetimi yaparken beni rahatsız etti. Buna da incindim.
-Sadece iki siyasi yapının ve bir iki kurumun orda temsil boyutunda bulunup zaten diğerinin erkenden gitmesi beni kahretti.
-Düzgün Baba meselesinde Dersim’in Ocakları, Dernekleri, İnanç kurumları olarak Dersim’de hiçbir kutsal mekanda herhangi bir yapı istemiyoruz doğallığı bozacak hiçbirşeyin ziyaret mekanlarında ve doğamızda olmayacağı kararı alanlardan kimse yoktu..Nerede o kararları alanlar..Kahır..
Bir kez daha kahrettiniz bizi..
Projenin uygulanacağı tebliğ edilen bu ilk günde;
Neredeydi Ocaklar, neredeydi köylüler, neredeydi Ovacıklılar, neredeydi Dersimliler, neredeydi inanç kurumları, neredeydi o iki siyasi yapı dışında ki siyasi partiler, neredeydi tatilciler, neredeydi muhtarlar, neredeydi Belediye Başkanları, neredeydi herkes, neredeydi çevreciyiz diyen avukatlar.. Baro da Barış Yıldırım dışında çevreci olduğunu söyleyen Avukatlar nerdeydiniz?
Orda polis bizler gibi tek tük gelenlere birşey yapsaydı sizi nerde bulacaktık?
Her yerde sizleri aradık.
Merkeze gedik ve sosyal medyayı açtım.
İlk gözüme çarpan paylaşımlar;
-Alican Önlü ve Hdp’den bir iki temsilci gelip açıklama yapıp fotoğrafını vermiş dönmüş.
-Munzur Tv denilen internet kanalı önemli isimleri almış yayın yapmakla uğraşacakmış.
Herkes sosyal medyandan Munzur’u kurtarıyor ama Munzur’da ortada kimse yok.
Seyit Rıza’da bir yorgunluk çayı içelim dedik. Döndüm arkadaşa sosyal medyada ki gerçekle Munzur Baba’da ki gerçek çok farklıymış dedim…
Sosyal medyaya baksan herkes Munzur’u kurtarıyor ama orda bir tane insan bulamıyorsun.
Ben artık yazmıcam..
Gelip orda direnmeyen gerekirse Munzur Baba’da gezen polislere yabancılara rağmen gelip Munzur Baba’ya yerinde sahip çıkmayan insanlara biz niye sosyal medyadan laf anlatıyoruz ki..
Kendilerini tatmin edecek malzeme veriyoruz sadece.
E tamam onu da verelim..
E malzeme yok. Mecbur slogan atılıp duruluyor.
Bari Sermaye kendi barikatını kolluk kuvvetleriyle kurarken, siz de kendi kutsal mekanınız için barikatınızı kurunda hiç olmasa malzeme olsun…
Bari direnmeden teslim etmiş olmayalım kutsalımızı..
Neredesiniz Kaz Dağlarında bir hafta nöbet tutan Dersimliler?
MUNZUR BABA’DAN İZLENİMLER / BÖLÜM – 4 –
Ve bu ağrılı, incinmiş paramparça olmuş hissettiğim gün biterken;
Bana Seyit Rıza meydanının ortasında sanki felç inmiş gibi hissediyorum. Çok yorgunum artık takatim kalmadı eve gitmeliyim dedim.
Arkadaşlarında zaten artık köyüne dönmesi lazım.
Sonra bir gün öncesinden görüşelim diye sözleştiğimiz bir Hoca var ona buralarda mısın diye sordum. Hayır ama gelirim dedi. Çok yorgunum, moralim çok bozuk dedim.. Burdaysan oturalım değilsen yorulma boşuna.
Yoo gelirim dedi.
Munzur’a baktım öyle son bir takatim var mi kendimi kontrol ettim.
Tamam dedim. Çünkü o bu şehirde yüreğini samimiyetini özünü asla kaybetmemiş olanlardandı. Ve her zaman Can’ım boğulacak gibi olduğu an bana varlığıyla nefes olmuştur.
Evet bu şekilde eve gitsem girdiğim bu kararlılığın içinde kaybolurum..
Kısa bir telefon görüşmesi yaptık.
Nerde oturalım diye sen 5 dakika bekle ben geliyorum dedi. Arkadaşları köye yolculadım. Yukarı doğru çıktım.
Sevdiğim esnaf bir arkadaş var dükkanının önünde onla selamlaştık. Kürsü getirdi o zamanı da onun yanında geçirdim.
Ovacıktan geliyorum kimseler yoktu biliyor musun dedim.
Kimsenin umrunda değil ki dedi.
Evet biz bir kaç kişi Dersim ruhunu ayakta tutmak için boşuna kendimizi yoruyoruz aslında dedim.
Memleket burayı çoktan BODRUM olarak görmeyi kabul etmiş.
Bodrum’daymış gibi yaşamayı kabul etmiş yereldekiler de galiba.
Ben gibiler gidip o manzarayı ve orada ki tabloyu görünce ruhumuzla yaşıyoruz, acı bir tabloysa acısından çöküyoruz. Ama orda parti siyasi yapı görevi için bulunanlarda var da onlar görevini yapıp bir sonra ki işine hayatına geri dönüyor.. Biz onu yapamıyoruz.
Neyse zaman doluyor ben kalkıyorum..
İçimden diyorum ki bu şehrin ruhu da bu şehri çoktan terk etmiş..
Hocam geldi. Ne yapalım nerde oturalım diyor..
Ben iptalim ben kitlenmişim sen nasıl istiyorsan öyle olsun..
Mekanlara girmeyelim, boş gereksiz sadece uyuşmuş bir kalabalık var oralarda.
Munzur’un kenarına inelim..
İnelim..
Munzur’un kenarındayız..Yolumuz, önümüz arkamız hep MUNZUR..Nereye gitsek yanımda o var. Çünkü bu toprakların gerçek ev sahibi o. Her karış toprağa ve bu topraklarda yaşayan cümle canlıya hayat veren O…
Gözelerde ki durumu anlattım biraz son gücümle ağır ağır kurabildiğim cümlelerle. Çok detaylı anlatmama gerek olan biri değil zaten.. O da herşeyi görüyor biliyor zaten..
Sizinkiler de yoktu orda dedim.. Araba bulanmamışlar dedi..
Ya dedim ben artık partilerden kurumlardan vazgeçtim duyarlı tek tek bireyler var ve dün gelin çağrısı yapmıştı onlardan birini aradım onun da bostan sulaması gerekiyormuş felan cenazeye gitmiş bir de..
Herkesin bir bahanesi var ama bu bahaneler Munzur’dan daha önemli olamaz.
Ulaşamadığım o arkadaş arıyor o anda. Şehir merkezine girerken aramıştı da tam konuşamadık..
Neden yoktun orda diye tekrar sordum.
Ona niye kızıyorum ki hem ben.. O da benim gibi bireysel bir sorumlulukla çırpınıyor..
Hiç bir sağlıklı bilgi alamadım. Sen bilgi alabildin mi dedim. Evet orda bir iki arkadaş var onlarla sürekli irtibat halindeyim dedi.
Kimse yokmuş tek başınalarmış. Biliyorum dedim yazıcam zaten bunları dedim.
Kurumlardan partilerden derneklerden sadece temsilci boyutunda gelmişler onun dışında birlikte birşeyler yapacağımız kimse yok demişler.Zaten gelen o temsilcilerin çoğu da dönmüş..
Evet bende bulamadım olması gereken şeyi dedim yoksa dönmezdim ordan dedim.
Şunu söyledi birde; ben Kızılca suyuna birileri borular döşendiğinde çok uğraştım o dönem. (Yine herkes böyle yazıp duyarlılık çağrısı yapıyordu hatırlıyorum..)
O beton borular ordan kalksın diye sözleşip gittiğimizde kimse yoktu ve ben o boruları tek başıma kırdım. Yalnız olduğum içinde bir ton sorun yaşadım.
Anladım onu.
Aynı şeyi yaşamak istemiyor demek ki..
Haklı..
Tamam sonra konuşuruz diyip telefonu kapattım.
Hoca o arada yukarı çıkmıştı, döndü.
Munzur’u izlerken Hocaya dönüp;
Hocam Munzur bugün ne kadar yetim ne kadar öksüz akıyor değil mi..
Akış yok sanki donmuş gibi..
Bütün umutlarım kırıldı bugün..
Umudumu kaybediyorum galiba..
Gittikçe karamsarlığa gömüldüğüm o anda bir canlı Munzur’a süzüldü.. hemen yanımızda..
Hocam diye ona döndüm.O da aynı anda görmüştü zaten..
Yılan sandım ama kalındı olamazdı..
Suya girdi önümüzde, sanki bize bir sahne yaptı..
Kafasını çıkardı gökyüzüne baktı ama öyle bir edası var ki sanki bir kadın tek kişilik dansını sahneliyor..
Hafif iniyor tekrar yukarı yükseliyor ama o kadar estetik ki..
Bu bir SU SAMIURUYDU..
Munzur’un endemik Canlılarıdan..
Hocam dönüp şöyle dedi;
Bak umudunu kaybetmemen gerekiyormuş demek ki..
Evet Hocam ya bu hep oldu..
Ne zaman umudumu kaybedecek gibi olsam, böyle karşıma çıkıp kendilerini hatırlatıyorlar..
Dersim’in bu tüketimden, gürültüden eğlenceden başka bir alemi başka bir dünyası var.. Onu herkes görebilse zaten böyle kalır mıydık ayrı ayrı yerlerde bir kaç kişi..
Bu kadim topraklar aynı zamanda onlarında yurdu.
Munzur onların evi..
Sadece kendimiz, inancımız tarihimiz için değil onlar için de korumak zorundayız..
Munzur koca bir hayata Can veriyor bu topraklarda..
Kurdun, kuşun, alabalığın, dağ keçisinin hakkında korumak zorundayız..
Şimdi Munzur’un kaynağına ticaret girerse sermayenin avuçlarının içinde onların müşteri yığınlarının ayakları altında gidecek bu ekosistem..
İnsanlar yığınla doğaya girerse oranın geçek sahipleri sürgün edilmiş olur.. Biz sürgüne gönderilsek gidecek yer buluruz.. Peki onlar nereye gidecek..
Ölüme…
Yok oluşa…
Biz ordan kalkana kadar döndü durdu orda o Su Samuru..
O kayboldu biz de kalktık sonra..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir