Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

ÇORUM CANKIRIMI

-Esat Korkmaz-
Çorum, Alevilerin ve Sünnilerin iç içe yaşadığı, “mezhep” çatışmasına yatkın “hassas” illerimizden birisi. Emperyalist güç olarak Amerika, onun “çıkardaşı” yerli egemen sınıflar, maşaları faşistler ve dinciler amaçlarına ulaşmak için “kitle katliamlarını” araç olarak kullanma planını yaşama geçirme kararı verdiklerinde, ilk akla gelen illerden birisi Çorum oldu. ABD’nin Türkiye Büyük Elçiliği’nde ikinci kâtip olarak çalışan Robert Alexander Peck adlı CİA görevlisi, kitle katliamlarının gerçekleştirileceği illere önceden gidiyor ve illegal çalışmalar yapıyordu. Peck, daha önce Kahramanmaraş’a gitmiş ve orada katliam olmuştu; evler yakılmış, kadın-erkek, genç-ihtiyar kurşunlanmıştı. CİA ajanı Peck, bu kez Çorum’u “ziyaret” etti: AP, MHP il başkanları ve valiyle görüştü; CHP il başkanı ise Peck’le görüşmeyi reddetti. Kimi köyleri “ziyaret” ederek Alevilerin ve Sünnilerin durumlarıyla ilgili bilgiler aldı. CHP hükümetinin içişleri bakanlarından Hasan Fehmi Güneş bir röportajında şöyle diyordu:
“Peck, MHP’lilerle, MHP Genel Sekreteri Necati Gültekin’le, bu arada başka kişilerle de görüşüyordu. Yine rastlantıya bakın ki gittiği yerlerde olaylar çıkmaya devam ediyordu. Örneğin, gezisinden bir süre sonra Çorum olaylarının patlak vermesi de hayli ilginçtir.”
28-29 Mayıs günleri, Gün Sazak’ın öldürülmesini protesto eden faşistler, ülkenin dört bir yanında kanlı eylemlere girişti: Kimi il ve ilçelerde okulları boykota soktular; Konya’da CHP il binası, belediye binası ve bir kitapçı dükkânı tahrip edildi; iki işçi öldürüldü, çok sayıda solcu yaralandı. Mardin-Nusaybin’de, CHP’li belediye başkanı saldırıya uğradı; kendisi kurtulurken şoförü öldü. Kütahya ve Artvin-Şavşat’ta iki, İstanbul’da bir devrimci öğrenci öldürüldü; Adana’da CHP’li il başkanı Ahmet Albay, Bursa-Gemlik’te TSİP ilçe başkanı öldürüldü. Ağrı’da, belediye otobüsüne ateş açıldı; bir kişi öldü, iki kişi yaralandı. Pek çok ilde CHP binaları ve “solcu kahveleri” bombalandı. Erzurum’da tüm okullar boykot ilan etti; esnaf kepenk indirdi, Yozgat’ta, bütün işyerleri Gün Sazak için tutulan yasa katılmanın anısına kapattırıldı; Elazığ’da, “Protesto ve Yas” eylemine MHP’li belediye de katıldığından otobüsler seferden alındı. Sivas’ta, kent merkezinde gösteriler yapıldı; Alevi mahallelerine ve devrimcilerin güçlü olduğu semtlere doğru yürüyüşe geçildi; çok sayıda ev ve işyeri yakıp yıkıldı.
Çorum’da bütün yollar ve ana kavşaklar faşistlerce tutuldu; polis kuvvetlerinin önemli bir bölümü Pol-Bir’lilerin öncülüğüyle faşist saldırıların içinde yer aldı; bir öğretmen öldürüldü, çok sayıda dükkân tahrip edildi; askeri birliklerin zamanında müdahalesiyle bir kitle katliamı önlendi.
Daha doğrusu bu işin bir yanıydı, diğer yanı ise devrimciler tarafından Milönü merkezli güçlü bir anti-faşist direnişin yaşama geçirilmesiydi. 29 Mayıs’ta üç yönden gelen saldırılara Milönü halkı, kimi devrimcileri götürmek isteyen polislere karşı da direndi ve bunda başarılı oldu. 29 Mayıs gecesi mahallede ilk kez barikatlar kuruldu; Devrimci Yol, Halkın Kurtuluşu, Kurtuluş ve İGD direnişte güç birliği yaptı. Saldırıya açık köylerde Milönü örneği izlendi ve barikatlar oluşturuldu; Milönü direnişine destek vermek için silahlanıp traktörlerle kente gelindi. Faşist hareketi yönlendirenler “Kurtarılmış Bölge” propagandasıyla halkı ve yetkilileri Milönü’ne çekmeye çalışıyordu. Faşist tahriklere direnen İl Jandarma Alay Birliği’nde görevli Yarbay Vural Gürede, “Komünist asker Moskova’ya!” sloganlarıyla protesto edildi; hedef durumuna getirilen Vural Gürede, görevinden alındı. Askerin tavrına karşın sivil otoritenin tavrı ilginçti: İçişleri Bakanı Mustafa Gülcigil, “Çorum’da devleti yıkmak isteyen solun karşısına devlete destek fikrinden hareket eden sağ çıktı” diyordu.
O günlerde Çorum’a gelen Jandarma Genel Komutanı Sedat Cilasun konuştuğu CHP’li parlamenterlere, faşist propagandaya inanmış gözükerek, “Gerekli yerlerden emir aldık, Milönü’ne tanklarla girip olaylara son vereceğiz” diyordu.
30 Haziran’da, Çorum’da “Beş Gün Savaşları”, mayıs ve haziran aylarında tırmanan gerilimin “patlamasıyla” başladı: Faşistlerin bir otomobille CHP’lilerin, devrimcilerin ve Alevilerin ağırlıklı olduğu semtlerden ateş açarak geçmesiyle gerilim “ısındı”. “Çorum’u Maraş’a döndüreceğiz” söylentilerinin kol gezdiği kentte dramatik bir “iç göç” yaşandı; Alevilerin büyük bir bölümü kenti terk etti. Azınlık durumunda bulunan Aleviler ve Sünniler, çoğunluk durumunda bulundukları mahalle ve semtlere taşınınca Alevi-Sünni “kopuşması” tamamlandı: Dünyalar ayrı, yaşamlar ayrıydı artık. Alevi köylerinden 4 kişinin öldürülmüş olarak bulunması, kimi köylülerin kayıplara karışması korkuyu üst boyutlara taşıdı; tarlalara gidilemedi, hasat yapılamadı.
1 Temmuz 1980 günü, Sünni mahallelerinde ve faşist güçlerin üstlendiği SSK Hastanesi çevresinde, sabah saatlerinde, halkı cihada çağıran bildiriler dağıtıldı. Akşam saatlerinde ise polis destekli faşist saldırılar başladı: Polis, Alevi önderleri ve devrimcilere yönelik geniş çaplı bir tutuklamaya girişirken, Alevilerin oturduğu Terlemez Evleri ve Üçevler mahallelerine yüksek apartmanlara yerleştirilen uzun namlulu silahlarla ateş açıldı; ardından yüzlerce ev ateşe verildi, çevrelerine itfaiyenin yanaşmasını engellemek için barikatlar kuruldu; çatışmalarda dört kişi öldü. Çorum’daki olaylarla birlikte Alaca ilçesinde faşistler, çarşıda Alevi dükkânlarını yıkmaya ve yağmalamaya başladı: Devrimciler, ilericilerin çoğunlukta olduğu mahallelere çekildiler.
Gece saatlerinde yaklaşık 3 bin kişiyi yönlendiren faşistler mahalleyi kuşatarak yaylım ateşine başladılar; mahalle halkı kendi olanaklarıyla faşistlere karşı direnme kararı aldı; çevre köylerden destek geldi. İlçede halk komiteleri oluşturuldu ve oluşturulan komiteler 3 kişilik bir üst komiteye bağlandı; mahallenin girişi ve çevresi barikatlarla güvenceye alındı. Böylece bir katliam girişimi boşa çıkartılmış oldu.
Temmuzun 2’sinde, Çorum’da sabah saatlerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi: Faşist saldırı sıcak anlarını yaşadığı için ilan edilen sokağa çıkma yasağı fiilen hükümsüz kalmıştı. Kentin giriş yolları faşistler tarafından tutuldu; gelenler tek tek kontrol edildi, Alevi olanlar acımasızca dövüldü ve yağmalandı. İzleyen gün, Çorum’da, faşistlerin Cuma’ya hazırlık olmak üzere dışarıdan destek alma çabalarının yoğunlaşması nedeniyle olaylar görece “durulmuş” görünüyordu. Faşistlerin hazırlığı ilgili makamlara bildirilmiş olmasına karşın önlem alınacağına tam tersi davranıldı; olaylar yatışıyor izlenimi verilmeye çalışıldı.
4 Temmuz 1980 günü, Çorum’da sabah saatlerinde sokağa çıkma yasağı kaldırıldı: Faşist hareketin kitle katliamı senaryolarının önü açılmış oldu. Resmi güçlerin ve faşist saldırıların ateşi altında kalan Milönü’nde anti-faşist direniş, Mayıs deneyimlerinin de katkısıyla hızla toparlandı. Mayıs olaylarıyla son üç gündür gerçekleştirilen faşist saldırılara karşı önemli bir direniş odağı oluşturan Milönü mahallesine panzerler eşliğinde, kapsamlı bir operasyon düzenlendi; önder konumundaki kişiler tutuklanmaya başladı. Anti-faşist direniş hemen her türlü aracı kullanıyordu: Panzerlerin camlarına kireç püskürterek ya da yumurta atılarak görüşleri engellendi; Milönü’nün içinden geçen Samsun-Ankara Yolu, barikatlarla trafiğe kapatıldı; faşistleri taşıdığı bilinen Dinç-Tur otobüsleri barikatlara yaklaştırılmadı; diğer yolcu otobüsleri ise durdurulup Çorum’da yaşanmakta olan faşist katliam anlatıldıktan sonra kente girmelerine izin veriliyordu. Faşistler, Cuma namazında “komünistler Alaaddin Camii’ni ateşe verdi” diye bağırarak cemaati galeyana getirdi: Camilerden çıkan kalabalığa silahlar ve sopalar dağıtıldı; Ulu Camii yakınlarında para bozduran “Almancı” bir Alevi hemen oracıkta öldürüldü. Bu sırada Alaaddin Camii hoparlörlerinden “-Allah Allah Allah!” diye bağırılınca Milönü halkı panikle mahalle çıkışına doğru koşmaya başladı: “Hassas bölgeyi kontrol” için oraya yığılan polis panzerleri ve askerlerin yaylım ateşine başlamasıyla çok sayıda insan yaşamını yitirdi; cesetler ve yaralılar saatlerce orada kaldı. Alevi mahallelerinden rehin alınan 10 kişi (Şükrü Yalçın, Halil Büyrü, Süleyman üreyen, Ahmet Doğan, Mustafa Bağcı, Veli Solmaz, Gökçen Kartal, Rıza Candan ve Hamza Gökmen), MHP’li ve Ülkücü yetkililerin talimatıyla kurşuna dizildi. Kurşuna dizme yoluyla gerçekleştirilen katliamdan ağır yaralı olarak kurtulan ve hastanede ölen Mustafa Bağcı, ölümümden az önce olayı şöyle anlatıyordu:
“Nurettin Baydemir atölye içinde ölmüş, Şükrü Yalçın, Mehmet Yılmaz ve Mustafa Bağcı faşistler tarafından kaçırılmışlardı. Daha sonra Hıdırlık’daki ekin tarlasında Şükrü Yalçın ve Mehmet Yılmaz ölü, Mustafa Yağcı ağır yaralı olarak bulundular. Hastaneye kaldırılan Mustafa Bağcı, ölmeden önce savcıya ifade verebilmişti:
‘Mehmet ve Şükrü ile birlikte Tabakhane tarafına doğru kaçmaya çalışıyorduk. Aralarında sebzeci Celal’in de bulunduğu 8-10 kişi bizi yakaladı. Tabakhanede bir bodruma kapattılar. Daha sonra başkalarını da getirdiler. Akşama kadar orada kapalı kaldık. Bir ara gelip Şükrü Yalçın ile Mehmet Yılmaz’ı götürdüler. Onları tarlada kurşuna dizmişler. Sonra gelip bizi çıkardılar. Yine aynı tarlaya götürdüler. Hepimizi yüzüstü yatırdılar. Başlarındaki uzun boylu, kara bıyıklı olanı, ‘Herkes nişan alsın, üçer el ateş etsin’ dedi. Sonra böyle olmaz diyerek bu sefer sırtüstü yatırdılar. Ama ateş etmediler. O sırada gelen bir polis panzerinden korkarak kaçıştılar, ekinlerin arkasına gizlendiler. Bizler imdat diye bağrıştık. Bizi kurtarıp devlet hastanesine getirdiler.’”
Çorum’da ikinci Maraş yaratılmıştı: İnsanlar dağlanarak, şişlenerek, kafaları baltayla parçalanarak, yakılarak katledilmişti. Sonuçta 50’ye yakın insan ölmüş, yüzlercesi yaralanmıştı.
Aslında, örgütlü anti-faşist direniş olmasaydı, katliamın boyutları çok daha geniş olurdu: Temmuz direnişinde Çorum’un tüm mahallelerinde bütün siyasal eğilimlerin katılımıyla 40 tane komite oluşturuldu; bunlar 3 ana komiteye bağlanarak merkezileştirildi; nöbet, mühimmat ve para sorunları komiteler tarafından çözümleniyordu. Kiralar donduruldu; ihtiyacı olanlara para ve yiyecek yardımı yapıldı. Faşistlerin çoğunlukta olduğu mahallelerde direndikten sonra köylere çekilmek zorunda kalan ailelere yardımlar yapıldı. Faşistlerce yakılan dükkânlar imece yoluyla onarıldı; kurulan bir esnaf komitesi dükkânların yeniden açılması işini üzerine aldı. (*)
(*) Korkmaz, Esat; Kafa Tutan Günler/ 68 ve 78 Güncesi, Yerüstü-Yeraltı; Demos Yayınları, İstanbul- 2021, s, 628-641 arası

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir