Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

ALEVİLER DE SIRAT KÖPRÜSÜ NE DEMEK?

-Zeynel Gül –
Sevgili arkadaşlarım böyle bir soruyu neden sorduğumu da, cevabını da söyleyim.
Tarihten günümüze insanlığın barışını, dayanışmasını ve yaşamı kolaylaştıran söylemlerin özgün dilsel bir gücü vardır. Günümüz insanının sorunu ise bu gücü, bu dili anlayamayışında yatıyor. Örnek vereyim; Sivas yöresinde köylü yaşlılar “gel sohbet edelim” demezler “sen söyle, ben söyleyim” derler. Zonguldaklılar “sen dökül, ben döküleyim” demeleri bir sohbete, dostluğa çağrıdır, bir iç dökmeye davettir. Alevilerde bu özgünlüki, dilin yanına gelenekler de eklediği için çok daha geniş boyutludur. İnsanlarıni kadın/erkek bir araya gelmesi için cemler, Perşembe akşamları, dede evi toplantıları, dağlardaki ziyaretler yada mezarlıklar da adak dağıtılması vs.vs.
İnsanlarımız kendi dillerinden, kendi gelenekleriden uzaklaştığı için ortalık çorbaya döndü. Düşünmekten uzaklaşmaya başladık. Yaşanan bu adını koyamadığımız cahilane asimile, sanal dünyanın verdiği rahatlıkla bilgi adına bölünmeleri gündeme getirmeye başladı. Kendimizin kırıntı bilgilerine yeni bilgiler ekleyemez olduk.
İslam coğrafyasında kullanılan kelimelere karşı çıkılırken, yerine başka bir dilden kelime eklemek de mümkün olmadığı için, kullanılan kelimeyi, bozarak yerine hiç anlamı olmayan karalamalar çoğalmaya başladı. Yada tümden ret etmeye başladık. Batılı dillerdeki kelimeler de ise kendimizi bir türlü bulamadığımıza kafa yormadan günü kurtarır olduk. Dünya siyah/ beyaz tarzında bir çaresizliğe kaptırdık kendimizi.
Neden sordum?
Sırat köprüsü sorusunu sorarken tek niyetim geçmişin değerlerini ne kadar yaşatabildiğimizi öğrenmek için sorulan bir soruydu. Büyüklerimiz sırattan çok daha ötesini “kıldan ince, kılıçtan keskin.. Gelme, gelenin malı Dönme, dönenin canı” diye söylemişler. Yüz yıllarca kendi hukukunu uygulamışlar da, ne bir el kesmişler nede bir boyun vurmuşlar. Tersine, böyle düşünenleri kendilerinden dahi saymamışlar. Bu gelenek, çok güçlü bir toplumsal denetimin yazısız ama herkes tarafından kabul gören kanunu olmuş. Devletlerin yasalarına da, anlattıkları tarihe de dönüp bakmamışlar bile. Bu gün o kadar çok değerimizi kaybediyoruz ki. Bunların konuşulma vakti olduğunu düşündüğüm için sordum o soruyu…
Aleviler de “Sırat Köprüsü” kelimesi?
Sanal medyadaki Alevilik güzellemeleri tam bir alem. Herkes keydine göre bir Alevilik tarifi yapıyor. Tarifler yapılıyor da, içinde Alevi insanı yok, Alevilik yok. Hani haksız da değiller. Görmeden, yaşamadan bazı şeylerin bilinmesi mümkün değil, okumak ancak önbilgi verebilir. Esas bilgi o toplumun bir parçası olmakla başlar. İkrar vereceksin, yola gireceksin, görülecek, sorulacaksın, razılık alacaksın ve iyi insan, bilgili insan, yardımsever insan olduğunu kanıtlayacaksın. Yoksa kuru laftan öteye geçmeyen tariflerin bir karşılığı olmaz. Çok daha ötesi, tarif ettiğin toplumun dilsel, geleneksel, kültürel, yaşamsal geleneklerini akıl süzgecinden geçirme becerisine sahip olacaksın. Sivaslı yaşlıların “Sen söyle, ben söyleyim” kelimeleri ile “Bağlan da bir Çakır diken”e bağlan diyen Tahtacı bibinin söylemindeki bilgi derinliğini anlama becerin olacak. Bu bilgiye erişmek için ise yola gireceksin, yani sırat köprüsüne ayak basacaksın. Başkalarının söylediği bir tarif değil, aklının seni yönlendireceği yola çıkacaksın. Ben yazarım, ben ozanım, ben muhtarım, ben dedeyim, ben avukatım vb. rütbeleri çıkaracaksın çünkü girdiğin yolda rütbe diye bir özerklik yok. Kimseye üstünlük tanımıyor.
Aklıbaşında herkes; bacakları, ayakları, kolları (bedeni), midesi, beyni bu dünyada toprak olan bir insanın öte dünyada yürüyemeyeceğini, bir şey tutamayacağını, yemek yiyemeceğini, ballı şaraplardan içemeyeceğini, kutsal denilen kitaplardaki öte dünya rivayetlerinin gerçekle uyuşmadığını çok iyi bilirler. Beden toprak olur “ruh öte dünyaya göçer” söylemindeki tutarsızlığa da cevapları olur. Ruh uçtuğuna göre, uçan bir şeyin herhangi bir köprüye ihtiyacı yoktur, köprü ayakların basacağı bir insan icadıdır. Tam da burada Ten’in öleceğine ama can’ın ölmeyeceği inancına sahip Alevileri öte dünyanın sıratı ile ilişkilendirmek ise ancak bilinçsizliğimizin göstergesidir. Yorumların çoğunluğunda bu anlayışın ne kadar yerleştiğini okuyoruz.
İşte burada kelimenin özgün söylemdeki anlamına dönmemiz gerekir ve geleneği yaşamış olan Ergül Şanlı, İbrahim Kızıler, İsmail Yıldırım, Ali Kemal Öztürk, Ayten Şimşir, Mehmet Can Erköse, Muzaffer Taştekin, Sezai Yüce, Kazım Bektaş, Cengiz Yağlı, Murat Şentürk cevaplarında sorunun cevabını vermişlerdir.
Yaşlılarımız yakın tarihe kadar devletin mahkemelerine neden gitmediler?
Sırat köprüsü (söylem olarak geçilmesi çok zor olan) demek, bu dünyadaki yaşamın kendisidir. Toplum ile ne kadar uyumlu yaşadığın, ne kadar iyi işlerle uğraştığın, sevince, muhabbete neler kattığın, hangi paylaşımda bulunduğun gibi insanı ilişkelerdeki yaşamın kendisidir. Yetmez. Yaptıklarını sen değil, yaşadığın toplumun da kanıtlaması gerekir. Kazım Bektaş ve Ergül Şanlı dedemizin de vurguladığı gibi GÖRGÜ CEMİ’ndeki Tarık değneğinden geçip geçemediğimiz yerdir sırat köprüsü. (Bazı yörelerde, kapı girişininden sonra gözcü değneği konuluyor bu tören için) Hakkımızda herkes razılık vermedikçe geçmemiz mümkün değildir. Onun için, görgüden geçtiğimizde “sırattan geçti, yundu, paklandı” denir. Sırat köprüsünden, yani sorgudan geçmenin karşılığı cennet ve cennetin palavra meyveleri değil, bir daha yapılacak sorguya kadar komşularımızla nasıl daha iyi yaşayacağımız, hangi iyi işleri yapacağımız bir süreçtir.
Günümüze özgün dilimizdeki söylemlerle bakarsak: Hepimiz bir sırat köprüsünden geçiyoruz diyebiliriz. Ülkemizin her karış toprağı talan edilirken, insanlarımız asimile olurken, aydınlarımız, yazarlarımız suçsuz yere hapishanelerde yatarken, yabancı ellere kaçmak zorunda kalırken, çocuklarımıza zorunlu din dersleri ile istemediği bir inanç zorla öğretilirken, Alevileri kendi içinde bölmeye çalışanlar aramızda cirit atarken, yaşlılarımız bakıma muhtaç iken, bebelerimiz beslenemez iken, ormanlarımız her gün gözümüz önünde yakılırken, ziyaretlerimiz taş ocakları bahanesi ile yıkılırken, bir olmak, güçlü olmak için bir caba göstermiyor ve kelimelerle, kavramlarla günleri savuyor isek kimse ne görgüden nede sırat köprüsünden geçebilecektir. Tarihten 1960’lı yıllara kadar Alevilerin her sorunu kendi içinde çözmüş olması bu konuda çok önemli bir belgedir. Kendimizi, kendi yasalarımızla dara çekerek birlikteliği sağlamak ve sıratı yol eylemek varken, asimilatörlerin yasaları ile ne sıratı geçebiliriz nede dar meydanında aklanır paklanırız.
Asıl kaygım bu olsa da dedelerimiz tüm katliam ve zorluklara rağmen o köprüleri yol eylemiş diyor tarih anamız. Çok acil kendimize gelmemiz ve yüreklerimize bulaşan kiri, pası yıkayıp atmak zorundayız.
Ekmeği bol eyleyenlere, acıyı bal eyleyenlere, sıratı yol eyleyenlere selam olsun.
15.07.2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir