Alevi Haber Ağı

Alevi Haber Ağı Web Sitesi

12 Eylül faşist darbesi ile yaratılan siyasal-toplumsal iklim, bugün AKP eliyle sürdürülüyor!

– Gülfer Subaşı-

12 Eylül askeri darbesinin üzerinden tam 41 yıl geçti. Siyasal iktidarın temsilcileri her yıl olduğu gibi bu yıl da 12 Eylül darbesini lanetleyen açıklamalar yapacaklar.  Darbe karşıtı nutuklar atıp, milli iradeden dem vuracaklar.

Ancak günümüz Türkiye’sinde iktidar cenahı tarafından atılan bu nutukların hiçbir karşılığı yoktur.  Çünkü aradan geçen 41 yıla rağmen 12 Eylül faşist zihniyetinin izinde yürüyenler demokrasinin, özgürlüklerin, emeğin haklarının önüne yeni engeller dikmeye devam ediyor. 

Emperyalizmin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilen 12 Eylül faşist darbesi ile yaratılan siyasal-toplumsal iklim, bugün AKP eliyle sürdürülüyor.

Bugün, halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı, özgürlüklerinin kısıtlandığı, anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan hakların askıya alındığı, gençlerin gelecek umutlarının yok edildiği, kamu emekçilerinin hukuksuz ve keyfi olarak açığa alınıp, işten atıldığı, ülkemizin siyasi, ekonomik ve askeri bakımından emperyalizme daha da bağımlı olduğu, gericiliğin toplumsal alanı kuşattığı bir ülkede yaşıyorsak, bu 12 Eylül ile birlikte kurulan ve bugün AKP iktidarıyla devam eden yeni sömürü düzeninin bir  sonucudur.

12 Eylül faşizminin ilk hedefi ülkemizi emperyalist kapitalist sistemin sömürüsüne açan, ‘24 Ocak Kararları’ olarak bilinen emek düşmanı politikaları hayata geçirmek olmuştur.

Bunun için grevler yasaklanmış, işçiler zorla çalıştırılmıştır. Darbe döneminde çıkarılan yasalarla işçilerin, emekçilerin yıllardır verdikleri mücadelenin ürünü kazanılmış hakları törpülenmiştir.  Aradan geçen 41 yılda, 12 Eylül zihniyetinin izinde yürüyen iktidarlar darbe dönemi yasalarının özüne dokunmammış, biçimsel değişiklikler yapmakla yetinmiştir.

12 Eylül’den sonra  “gülme sırası bizde’ diyerek darbeyi alkışlayan sermaye sözcülerinin yüzünü bugün AKP iktidarı güldürmektedir. 19 yıllık AKP iktidarında ülkemiz yerli ve yabancı sermaye için ucuz işgücü cennetine,  doğamız ve kentlerimiz sermayenin, rantiyenin yağma alanına çevrilmiştir. Devlet eli ile verilen kamu hizmetlerinin tasfiyesi süreci hızlandırılmış,  eğitimden sağlığa tüm kamu hizmetlerinde özel sektörün ağırlığı artırılmıştır.

Ülkenin kaynakları, halktan toplanan vergiler özelleştirmelerle, hazine garantileri ile sermayeye, yandaşlara peşkeş çekilmiştir. Bütçelerde kamu yatırımlarına ayrılan paylar gittikçe azaltılmış, milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisi yandaş konfederasyonlarla yapılan ‘toplu sözleşmelerle’ düşük ücretlere, güvencesiz istihdama mahkum edilmiştir.  Tüm kamuda yaygınlaştırılan mülakat ve sözlü sınavlarla,  güvenlik soruşturması – arşiv araştırması hukuksuzluğu ile torpilin, siyasal kadrolaşmanın kapsını sonuna kadar açılmış, kariyer ve sadakatin yerini iktidara biat almıştır.

Grev hakkı başta olmak üzere sendikal hak ve özgürlükler ‘OHAL’den istifade” edilerek yasaklanmıştır. Ülkede OHAL karanlığını yasalarda yaptıkları değişikliklerle kalıcı hale getirenler tıpkı 12 Eylül cuntacıları gibi, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi verenleri hedef tahtasına koymuştur.

Milyonlarca işçi-emekçi tüm dünyayı sarsan pandemi koşullarında bile  “çarklar dönsün, sömürü devam etsin” denilerek çalışmaya mecbur bırakılmaktadır. Salgın hastalığın tespit edildiği koşullarda bile işçiler ‘kapalı devre çalışma sistemi’  denilen kölece uygulama ile işyerinde çalışmaya zorlanmakta,  can güvenlikleri yok sayılmaktadır.

12 Eylül darbesinin en temel hedeflerinden birisi olan iktidara biat eden tek tip insan modelinden bir toplum yaratma hedefi de AKP iktidarı tarafından devralınmıştır.

20 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ/PDY adlı yapıya karşı ilan edildiği açıklanan OHAL iktidarın anti demokratik politikalarına itiraz eden tüm kesimleri baskı altına almanın aracı haline getirilmiştir.

AKP 15 Temmuz darbe girişimini kendi otoriter-totaliter, tekçi, mezhepçi, dayatmacı, toplumu kutuplaştırıcı bir siyaset ile başkanlık sistemini inşa etmek için bir fırsat olarak kullanmaya çalışmıştır.  OHAL sürecinde fiili tek adam rejimi kurumsallaştırılmış, parlamenter rejim özü itibariyle sona erdirilmiş, tek adama göre uyarlanmış, Türkiye tipi başkanlık rejimi yürürlüğe sokulmuştur. Bugün fiilen devam eden OHAL uygulamalarıyla, KHK’lerle, torba yasalarla, genelgelerle her türlü demokratik hakkın kullanımı ortadan kaldırılmakta, , muhalif tüm kesimlere karşı adeta düşman hukuku işletilmektedir.

12 Eylül rejimin Türk-İslam Sentezci anlayışı AKP-MHP ortaklığının ellerinde yeniden yeşertilmiştir. Ayrımcı, mezhepçi, ötekileştirici politikalarla farklı kimliklerin, farklı inançların “tekçi” bir zihniyetin baskısı altında ezilmesi hedeflenmiştir.

Eğitimden başlayarak tüm toplumsal yaşamı dinselleştirme uygulamalar hız kazanmış, okullar laik ve bilimsel eğitime açıkça meydan okuyan tarikatların, cemaatlerin cirit attığı alanlara dönüştürülürken temel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim hakkına yönelik engeller ve zorunlu din dersi dayatması ısrarla sürdürülmektedir.   4+4+4 eğitim sistemiyle dindar ve kindar tek tip bir nesil yetiştirilmenin adımları atılmış, 12 Eylül darbecilerinin kurdurduğu YÖK ile üniversitelerdeki tüm demokratik kanalların ve bilimsel düşüncenin önünü tıkanmıştır. Farklı kimlikler ve kültürler üzerindeki baskılar artırılmış,  Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere farklı kimlikler yok sayılmış, inkar ve asimilasyon politikalarına ağırlık verilmiştir.

İçte ve dışta uyguladığı savaş politikaları ile ülkeyi tam bir cehenneme çeviren AKP iktidarı, Kürt sorununun demokratik, barışçıl ve diyaloğa dayalı siyasal çözümü yerine bir kez daha silaha, çatışmalara, kayyum politikalarına sarılmıştır. İki emperyalist blok arasında birini diğerine karşı koz olarak kullanmaya, hamasete dayalı dış politikada ısrar ülkemizi bölgesinde her geçen daha fazla yalnızlaştırmaya,   çıkmaza sürüklemeye devam etmektedir.

Faşist cunta Anayasasının dahi rafa kaldırıldığı,  parlamentonun işlevsizleştirilip tek kişinin ağzından çıkan her sözün ferman kabul edildiği günümüz koşullarında 12 Eylül düzeni ile hesaplaşmak sömürü ve baskı düzenini sürdürenlerle hesaplaşmaktır.

Darbeler ve darbecilerden hesap soracak olanlar ise sivil darbe heveslileri değil, bu sömürü ve baskı düzenin çarklarına yem edilmek isten işçiler, emekçiler, demokrasi güçleri ve ezilenlerdir. 12 Eylül’ün izinden gidenleri durdurup, demokrasiyi, barışı, laikliği, emeğin haklarını kazanmanın yolu bu güçlerin birlikteliğinden ve ortak mücadelesinden geçmektedir.

12 Eylül’ün 41 yıldır sürdürülen karanlığında AKP darbesi ile şiddetlenen tüm saldırıları geriletmeye, barışı egemen kılmaya dönük laik, demokratik bir ülke temelinde halkların özgürlüğü ve eşit yurttaşlık talepleriyle, yeni bir demokratik anayasayı hayata geçirinceye dek toplumsal muhalefetin tüm unsurlarıyla birlikte ortak mücadeleyi esas almaya devam edeceğiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir